Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kazım GÜLEÇYÜZ

Benmerkezcilik



Ümitsizlik, üstünlük duygusu ve acelecilikten sonra, hizmet ehlini tökezletip tenbellik zindanına sürükleyecek sebeplerden dördüncüsünü Üstad “fikr-i infiradî ve tasavvur-u şahsî” olarak ifade ediyor. Yani, benmerkezci bir tavırla şahsını merkeze alan bir dünyaya hapsolmak ve kendi fikrinde ısrar etmek.

Haddizatında bu psikolojiyi, insanın kendisini başkalarından farklı ve üstün görme hissinin farklı bir tezahürü olarak görmek de mümkün.

Ama onun ötesine uzanan boyutları da var.

Başka fikirleri küçümserken kendi fikrinin isabetinde ısrarcı olan tavırda, üstünlük duygusunun etkisi aşikâr. Ancak burada, özellikle altı çizilmesi gereken başka bir ruh hali söz konusu.

Yani, dünyanın merkezi olarak kendisini gören, “ene”si kabarmış, ayrıca başkalarını beğenmediği için kendisini herkesten tecrit etmiş, antisosyal, merdümgiriz bir karakter öne çıkıyor.

Herkese dudak büküp burun kıvıran ve kulp takan, kimseyi beğenmeyen, kendisi dışındaki herkesi ve herşeyi eleştiren, başkalarına ve fikirlerine zerre kadar değer vermeyen bir karakter.

Bu yapıdaki bir insanın, bilhassa samimî kardeşlik esasına dayalı, hizmetlerin paylaşarak ve müştereken yürütüldüğü bir şahs-ı manevî ile uyum içerisinde olamayacağı son derece aşikâr.

Böylesi mizaçların, hiçbir toplu hizmet ortamına olumlu bir katkıları olmayacağı için, kendi kendilerini tecrit ederek, fildişi kulelerinin dibine kurdukları uzlethanelerindeki tenbellik zindanlarında ömür tüketmeleri kaçınılmazdır.

Bu psikoloji, mutlaka tedavisi gereken ciddî bir ruh ârızasıdır. Çaresi de, şahs-ı manevîye vücut veren mânâ ve prensiplerin tatbikindedir.

Kişi fıtrat olarak çekingen, merdümgiriz, antisosyal olabilir. Ama ulvî bir ideal etrafında teşekkül eden şahs-ı manevînin bir uzvu olmanın getirdiği kazanımlar, onu bu sıkıntıdan kurtarır.

Ve bir bakarsınız, en sıradan ve silik gibi görünen insanlar, o şahs-ı manevînin terbiyesiyle muazzam inkişaflar kaydeder ve sosyalleşirler.

Bu sosyalleşme de hizmete dinamizm getirir.

Yeter ki, kabarmış “ene”lerinin cenderesine sıkışarak, kendilerinden başka kimseyi beğenmeme ve kendi fikirlerinden başkasına itibar etmeme gibi vahim bir hastalığa yakalanmasınlar.

Üstad, şevke binmiş himmeti tökezletme riski büyük olan bu probleme karşı, insanın Cenab-ı Hak tarafından fıtrat olarak medenî, sosyal bir tabiat ve karaktere sahip kılındığını vurguluyor.

Ve bu tabiatın iki neticesine dikkat çekiyor:

* Başkalarının hukukunu muhafaza edecek ve

* Kendi hukukunu onların içinde arayacak.

Medenî fıtrattaki insanın Robinson Cruseau gibi kendi adacığında tecrit olmuş yalnız bir hayat sürmesi söz konusu olamaz. O, hayatını diğer insanlar ve canlılarla paylaşmak durumunda. Bu paylaşıma dayalı ortak hayatın huzur ve ahengi için ise, karşılıklı olarak hakların saygı görüp gözetilmesi, korunup kollanması lâzım.

Bu gerçek, “Zaman cemaat zamanıdır” hakikatinin hükümran olduğu bir çağda, manevî hizmetler için, kendisine has nüans ve incelikleriyle birlikte çok daha fazla geçerli. İlâhî bir istihdam neticesi olarak beraber hizmet ettiğimiz insanlarla hukukumuz, yukarıdaki çerçeveyi kapsayan—ve de aşan—boyutlarıyla bizleri çok farklı duyarlılık ve mes’uliyetlere mutatap kılıyor.

Bütün bu mes’uliyetlerin arkaplanındaki temel prensip ise, Üstadın naklettiği “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır” hadisi.

Üstad ehl-i hizmetin önündeki “fikr-i infiradî ve tasavvur-u şahsî” engelinin, “yüksek himmet, gayret ve hamiyete sahip bir mücahit” olarak nitelediği bu prensiple aşılabileceğini belirtiyor.

O halde, tenbellik zindanına düşmemek veya düştüysek çıkabilmek için sarılmamız gereken düsturlardan biri bu: En hayırlı insan olabilmek için insanlara en faydalı hizmetlerde bulunmak.

Önce kendi imanını kurtarmak, sonra başkalarının imanına kuvvet verecek tarzda çalışmak.

13.04.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (12.04.2008) - Siyaset boşluğu

  (11.04.2008) - Huzur ve yasak

  (10.04.2008) - Altı aylık süreç

  (09.04.2008) - AKP’de derin sıkıntı

  (08.04.2008) - AKP ne yapmalı?

  (06.04.2008) - Acûliyet

  (05.04.2008) - Kilitlenme

  (04.04.2008) - Geri adım?

  (03.04.2008) - Niye tıkandı?

  (02.04.2008) - Kapana kısılmak

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri