Akdeniz Üniversitesindeki olaylar, Türkiye’de gençliğin ve eğitimin düştüğü bâdireyi bir defa daha deşifre etti. Gerçek şu ki mânevî değerlerden mahrum bırakılan gençler, en ufak bir kıvılcımla patlayan bir bomba gibi toplumu dinamitliyor.
Kampüs kavgaları, tribün terörü, kapkaç olayları ve anarşi, şehirlerde, mahallelerde, sokaklarda gençlerin karşı karşıya kaldıkları tuzakların âdeta turnusol kağıdı. Bunalım, bazen bir genç kızın öğretim üyesi annesini hunharca katliyle, bazen dehşet dolu cinâyetlerle, bazen de üniversitelerde “ideolojik” maske takılan olaylarla açığa çıkıyor…
Mânevî çöküşün tehlike zilleri çalıyor. Ahlâk ve mâneviyat buhranı, en çok fay hattı üzerindeki gençleri çocukları ve sarsıyor; toplumun mânevî kırılma çatlakları, üniversite koridorlarından sokaklara taşıyor…
Medya, sinema, güzel sanatlar, eğlence sektörü ve benzerî eğitim ve kültür araçlarıyla ahlâkı dejenere eden mihrakların, bilhassa Müslüman toplumları inanç ve ahlâkî çöküntüye uğratmak için yoğun bozguncu propaganda içindeler…
Hedef, inanç ve ahlâkta zâfiyet türetmek, milletleri ümitsizliğe sevketmek, çocuklarda ve gençlerde süflî cinsî arzuları uyandırıp sefâhetin zebûnu haline getirtip ulvî insanî duygularını dumura uğratmak, milleti mânen tahrip etmek…
Dahası bu araçlarla, yetişkinlerde başıboş hevesleri telkin etmek; böylece Müslüman kalplerde bu İslâmın vahyettiği imân yerine şüphecilği filizlendirmek, şehavânî duygularla tahrik edilen kafaları maddeci şüphecilik ve iman zaafıyla yabancı kültür ve kötü alışkanlıklara duçâr etmek…
Bundandır ki çoğu ithal mâlı ahlâk bozucu müstehcen filmler ve diziler, “popüler kültür” perdesinde mânevî ve ahlâkî değerleri dışlayıp ahlak dışılığa özendirici yayınlar, “çağdaşlık” ve “modernite” paravanında, insanlığı felâkete sürüklüyor..
“Vahşi Batı”nın “küfür ve küfranı dağıtan bedbaht ruh” nitelemesini hakkeden, “sağ eliyle sakîm (hastalıklı) ve dalâletli bir felsefe ve sol eliyle sefih ve muzır bir medeniyet”le insanlığı yoldan çıkaran “pis hediyeleri”, insanlığı vahşetin içine itiyor. “Beşerin nefs-i emmâresi” hitabına lâyık menfaat şebekeleri ve ifsad komitelerinin “toplumu içten çökertme” tsunamisi ilk önce çocukları ve gençleri vuruyor.
Şiddet sarmalı cenderesinde çocukların ve gençlerin “sanal kumarhaneler”e alıştırılmaları, internet yoluyla yapılan dejenerasyon, şans ve talih oyunları önündeki “umut kuyrukları”, bunalımı daha da azdırıyor. Sigara ile başlayıp kötü madde bağımlılığın, uyuşturucu ve uçucu kullanımının tehlikeli boyutlara ulaşması, “imdat!” işaretleri veriyor…
İşin bir başka yönü, son “üniversite olayı”nda olduğu gibi, her türlü fitnenin türediği bu bataklık, silâhlı provokatörleri ortaya çıkartıyor. Ecnebilerin yazdığı senaryoları sahnelemek hesabına provokatörlerin sahneye sürüklenmesi, salt gençliğin ve toplumun tahribini değil, bu tahriple başka başka oyunları da sözkonusu ediyor…
Çatışmanın fitilini ister “karşıt görüşlü grupların tahammülsüzlüğü”, ister “kız meselesi” ateşlesin, sonuçta öğrencilerin her an kanlı bıçaklı silâhlı teröre teşne hale getirilmesi, çok değil Türkiye’nin yakın tarihini hatırlatıyor… Demokrasiye takoz konulup ara verildiği her darbe ve ara verilen her ara rejim öncesinde olduğu gibi, mevzii bir kavganın ötesinde, küresel çıkarların işbirlikçi taşeronluğunun üstelendiğini ortaya koyuyor.
* * *
Başörtüsü gibi en temel inanç ve insanlık hakkının eğitim hakkını engellemede istismar edildiği, millet irâdesini temsil eden siyasî iktidarın vâhim bir demokratik irâde zaafı içinde yalpaladığı, iktidar partisine “kapatma davası”nın açıldığı kritik süreçte sahnelenen provokatif eylemlerin amacı bu.
Küresel kriz dalgasının ekonomiyi vuracağı bizzat ekonomiden sorumlu bakanlar tarafından haber verildiği, çeşitli spekülasyonlarla Türkiye’nin Avrupa Birliği müzâkere sürecinin tıkandığı bir vasatta, üniversite olaylarının ardındaki maksat, öncekilerle aynı.
Ankara’nın “savaş ortağı” edilip “cephe ülke” olarak Irak’ın yanısıra İran saldırısına destek tuzağına çekilmek istendiği, Mehmetçiğin Afganistan’da işgalci conilere “kalkan” edilmeye zorlandığı ortamda, “başörtüsü çatışması oyunu”na gelmeyen üniversitelerin kargaşaya itilmesi, “sağ-sol çatışması”, “laik-anti laik ayrışması”, “Alevî-Sünnî ayrışması” ve “Türk –Kürt kavgası” benzerî kamplaşma ve kutuplaşma oyununun âdeta tekrarı oluyor.
Türkiye’nin fevkalâde kırılgan sürecinde sahnelenen provokasyonlar, 1960 darbesi, 12 Mart muhtırası, 12 Eylül ihtilâli ve 28 Şubat “postmodern darbesi”nin “bahaneleri”ne çok benziyor.
Kısacası Türkiye, küresel güç ve sermayenin arenası, hegemonya ve çıkarlarının aracı haline getirilmek isteniyor. Her defasında oynanan oyunun figüranları değiştirilerek, film başa sardırılıp yeniden oynanıyor…
Aman dikkat!
13.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|