Avusturya’da kış sporları meşhurdur. Dünyanın her tarafından buraya akın ederler. Yani bu ülkenin kışı da güzeldir. Her tarafını sarmış olan ormanların, yeşilliklerle kaplı tepe ve derelerin, irili ufaklı dağların karla kaplanmış hali, ülkeye ayrı bir güzellik katar. Kışlarımız genelde soğuk geçer de, ama hiç birisi bu seneki kadar soğuk, dondurucu ve ürkütücü olmadı. Zira soyadı “kış” olan ırkçı siyasetçi bir bayanın cephesinden etrafa yayılan zehirli ve soğuk hava, manevî hava ile beraber maddî havanın da bozulmasına sebep oldu.
“Medeniyet ve fazilet çarşısında, cephesinde ‘insan’ yazılan ve iki ayak üstünde olan sandık” içinden iman ve muhabbet fışkırması gerekirken, kin ve intikam fışkırdı. Bir toplantıda yüce Peygamberimize hakaretler savurdu. Sonrasını biliyorsunuz. Gelişmeler hep o bayanın aleyhine işledi. Üstelik toprak ve hava da ona kızdı ki, onun bulunduğu bölgede kopan fırtınada ikiyüz milyon oyroya mal olan zarar meydana geldi.
Bu bayan, acaba bunu Hz. İsa aşkına yaptığını mı zannediyordu? Eğer öyle zannediyorduysa yanılıyor ve yanıltıyordu. Aslında o, Hz. İsa’yı da tanımıyor. Eğer tanısa ve inansaydı; İncil’de Resulullah Efendimizin evsafının bulunduğundan ve onun geleceğini Hz. İsa’nın müjdelediğinden ve bu sebeple de “müjdeci” ünvanını aldığından az buçuk haberi olurdu. Ve Hz. Muhammed’e (asm) dil uzatmanın aynı zamanda Hz. İsa’ya, aynı zamanda bütün peygamberlere, aynı zamanda bütün semavî fermanlara ve Kur’ân’a dil uzatmak anlamına geldiğini biraz olsun idrak ederdi. Peygamberimizin eline verilen en büyük mucize ise Allah Kelamı Kur’ân’dır. Kur’ânın emirleri de ezelden geldiği için ebede gidecektir.
***
Bediüzzaman’ın Van’daki ikameti esnasında, gazetede çıkan İngilizlerin Kur’ân aleyhindeki bir haberi üzerine, “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim!” dediği ve o saikle çalışarak, te’lifine muvaffak olduğu eserlerin yayılmasından bu yana, ilim ve fen sahasında dünyada hiç kimse Kur’ân’a karşı fikir beyan etmeğe cesaret edemiyor. Ancak iftira ve karalama yoluyla arasıra sataşıyorlarsa da, her defasında zararlı çıkan yine iftiracılar oluyor, dünya ve ahirette kaybedenler de yine onlar oluyorlar.
Geçen ayın sonunda Hollanda’da ırkçı politikacı Geert Wilders’in Kur’ân-ı Kerim’e hakaret eden kısa filmi, Hollandalılar tarafından protesto edildi. Hiç bir televizyon kanalı bu filmi kabul etmedi. Sadece internette ve sadece kendi parti sitesine koyduysa da, dünyanın tepkisini çekince, o da tutmadı. Geert Wilders, Kur’ân-ı Kerim’in şiddeti körüklediğini iddia ediyor. Halbuki “Medeniyetler İttifakı”nın üyelerinden biri olan ilahiyatçı (eski rahibe) Karen Armstrog’un, bir İngiliz gazetecisinin sorularını cevaplarken söylediğibu sözler, Kur’ân’a küstahca hakaret eden Geert Wilders’in hayasız yüzünde patlayan tokatlar gibidir: “İncil’de şiddet, Kur’ân’dan çok geçiyor. İslâmın kılıçla yayıldığı fikri bir Batı uydurmasıdır ve aslında Hıristiyanların İslâma karşı vahşi bir kutsal savaşa girdiği Haçlı Seferleri sırasında üretilmiştir. Kur’ân saldırgan savaşı yasaklar, yalnızca meşru müdafaaya izin verir. Düşman barış istediği an Kur’ân, Müslümanların silahlarını indirmesi ve avantajsız duruma düşseler bile, şartlar ne olursa olsun barış teklifini kabul etmeleri gerektiğini söyler. Bunun yanı sıra İslâm hukuku Müslümanların inançlarını özgürce yaşayabildiği bir ülkeye saldırmayı yasaklamıştır; sivilleri öldürmek, mala zarar vermek ve savaş esnasında ateş kullanmak da yasaktır.”
***
İşte böyle, bu Ahirzamanda iman ve Kur’ân hakikatleri idrak edilip yayıldıkça, İslâma ve Kur’ân’a yöneliş arttıkça, birileri de buna seyirci kalamıyacak, ilim ve fen lisanıyla karşı koyamayınca, çıldıracak, inadından patlayacak hale gelince de böyle yerli yersiz saldıracak, ağzından salyalar akıtacak. Salya deyince, aklıma geldi. Vanlı kardeşlerimiz bilirler. 1980’li yılların sonlarına doğru Van üniversitesinde rektörlük yapan adı lazım olmayanın biri, Allah’ı inkâra varan sözler sarfedince, Van halkının nefret ve hücumuna maruz kaldı. O sıralarda gazetemizde onun hakkında yayınlanan makalemin başlığı “Yazarının portresini çizen kitap” şeklindeydi. Zira bu kişi “tanrılar-manrılar” teraneleriyle doldurduğu kitapçığındaki bir şiirinde şöyle diyordu:
“Ah bir köpek olsam da, yol kenarına uzansam../ Ağzımdan salyalar aksa..”
Yani aslında böyle bir kişinin sapık fikirlerinden dolayı fazlaca tepkili olmaya gerek yokmuş. O gün bu gündür, dünyanın neresinde kimden gelirse gelsin, mukaddeslerimize saldıranların haline, psikolojisine ve suratına bakıyorum ve hemen “telaşa değmez” hükmünü veriyorum. Yalnız evvelki sene Avusturya’da Kur’ân’a ve Peygamberimize dil uzatan bir papaz hakkında hemen teşhis koyamadım ama, çok gecikmeden onun bazı sapık fiilleri ifşa edildi ve görevine son verildi.
Bakalım “Fitne” filmiyle dünyada fitneyi uyandıran Geert Wilders’in akibeti ne olacak?
13.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|