Bir an için çekim gücünün ortadan kalktığını düşünün. Nasıl her şey dağılır, fırlar, birbirine girerdi. Işıksız bir kâinat düşünebiliyor musunuz? Ya cansız bir dünya?
Kâinatın manevî çekim gücünün, ışığının, hayatının sevgi olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?
Kâinatın mayasında sevgi vardır, sevgiyle yoğrulmuştur. Sevgiyi kâinattan çıkarıp alın geriye birşey kalmaz.
Allah sevmiş, kâinatı yaratmıştır. Dünyayı bir saray, bir konak, bir beşik, bir san'at galerisi, bir fuar şeklinde yaratıp, göklere denk tutup; insanı da o saraya efendi yapmış, her şeyi hizmetine vermiştir. Kâinatın Efendisi, gözde Elçisi (asm) için de, “Sen olmasaydın yerleri gökleri yaratmazdım”1 diye buyurmuştur.
Sözler’deki, “Muhabbet, şu kâinatın bir sebe-b-i vücududur [varlık sebebidir], hem şu kâinatın rabıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır” tarzındaki ifadeler ne kadar güzel anlatıyor sevginin kâinattaki bu yerini. Şu ifadeler de ne kadar anlamlı: “İnsan kâinatın en cami [kapsamlı] meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir.”2
Demek kâinat kendisi için yaratılan, o ağacın meyvesi olan insanın kalb çekirdeğine, hem de kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, bir sevgi yerleştirilmiştir. O muhabbet, o sevgiyle kâinat sarayımızı süsleyen, herbiri hayatî bir önem ve değere sahip olan varlıklarla irtibat kuruyor, ele ele tutuşuyor, omuz omuza veriyor, kenetleşiyoruz. Âdetâ bir ailenin bireyleri olup kardeşce, arkadaşca bir duyguyla, birbirimize bağlanıyoruz.
Eğer içimizdeki bu duygu olmasaydı sevdiklerimizi nasıl sever, onları bağrımıza nasıl basar, nasıl dayanışma ve yardımlaşma içine girerdik?
Peki, nasıl oldu da, neler yaptık da biz kâinatın meyvesi olduk? Nasıl oldu da bu sevgi bizi buldu, kalbimize nakşoldu?
Bu hususta en küçük bir gayretimiz olmadı. Tamamen bir ihsan, bir lûtuf. Bu ihsanı ve lûtfu yapan, sevdiğimiz her şeyi bize bahşeden, her şeyimizi Kendisine borçlu olduğumuz zât ise her şeyden ve herkesten çok sevgiye lâyık olan sonsuz kemal sahibi Allah’tır.
Öyleyse en çok O'nu seveceğiz. O'nu sevmek ise O'nun istediği tarzda olmak, sevdiklerimizi O'nun adına sevmekle olur.
Dipnotlar:
1- Keşfü’l-Hafa, 2:164.,
2- Sözler, s. 322.
21.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|