Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

AYET

Kâfirler hoşlanmasa da, siz ibaetinizi ihlâs ile Ona yöneleterek Allah'a duâ edin.

Mü'min Sûresi: 14 / Âyet-i Kerime Meâli

21.04.2008


İnsanlığın kurtarıcısını anarken...

Hz. Peygamber (asm); 1437 yıl önce, cehâlet ve zulmün doruk noktada olduğu bir çevrede dünyayı onurlandırmıştı. Onun gelişi insanlığa can kattı; karanlık kalbler iman nuruyla doldu. Cehalet, zulüm, kin ve düşmanlık; yerini ilim, hak, adalet ve insan sevgisine terk etmek zorunda kaldı. Sığınacak yer bulamayan acımasızlık, şefkat ve merhamete dâvetiye çıkarmak zorunda kaldı.

Kuşkusuz, bütün bu güzellikler O'nun (asm) en üst düzeydeki “örnekliği” ile gerçekleşiyor ve güzellikler O'nun (asm) uygulamasıyla varlık âlemindeki yerini alıyordu. Nitekim Kur’ân'ı Kerîm’de “And olsun, Allah’ın elçisinde sizin için uyulması gereken güzel örnek vardır” buyrularak bu noktaya dikkat çekilmektedir.

Gerçekten de Hz. Peygamber (asm), bütün hâl, hareket ve davranışlarıyla insanlık için en güzel örnektir.

O, güvenilirliğiyle cehalet döneminde bile herkes tarafından kabul edilecek ve “Muhammedü’l-emîn” olmayı hak edecek kadar “doğru ve güvenilir” bir şahsiyettir. En hoşlanmadığı şey, yalan ve yalancılardır.

O, ne pahasına olursa olsun verdiği sözü yerine getirecek kadar itimad edilir bir zattır.

Kur’ânî ifadeyle, “Âlemlere rahmet olarak gönderilen” Hz. Peygamber (asm); şefkatin, sevginin ve merhametin timsâlidir. Hayatının her aşamasında her türlü güzel özelliği muhafaza ettiği gibi; bu özelliğini de koruyan Hz. Peygamber (asm), hiç kimse için kötülük düşünmemiş ve kalbi sürekli şefkatle çarpmıştır.

İnsanların en cömerdi özelliğine sahip olan Hz. Peygamber (asm), hiç kimseyi boş çevirmemiş; elindeki imkânları muhtaçlara dağıtmış; ancak tenbel yaşamaya da asla müsamaha etmemiştir. Bu yüzden dilencileri çalışmaya ve alın terine yönlendirmiş ve el açmayı hoş karşılamamıştır.

Mütevaziliğin zirvesinde bulunan Allah Resûlü (asm); insan tabakaları arasında ayırım gözetmemiş herkese aynı gözle bakmıştır. Zengin, fakir, siyah ve beyaz farkı gözetmeyen Hz. Peygamber (asm) sade bir hayat yaşamıştır.

Edep ve nezaketin şahikasında bulunan Hz. Peygamber (asm), kimsenin sözünü kesmez ve kimseyi mahcup etmezdi. Hataları yüze vurmaktan kaçınır, asla kırıcı söz kullanmazdı.

Yapılan hiçbir iyiliği unutmayacak ve takdir edecek kadar vefakâr ve kadirşinas olan Hz. Peygamber (asm); kendisine yapılan kötülükleri ise unutmayı ve bağışlamayı tercih etmiştir.

Cesaret, misafirperverlik ve temizlik konularında da bizlere örnek olan Hz. Peygamber (asm), ibadet konularında en güzel uygulayıcı olmuştur. O, aile hayatı konusunda en güzel eş, en sevimli baba ve en şefkatli dededir.

Bu sebeple; O'nu (asm), sahip olduğumuz her şeyden daha fazla sevmek ve O'nun (asm) gösterdiği yoldan yürümekle mükellefiz. Bilindiği gibi; Allah’ı sevmenin en belirgin göstergesi, Habibullah’a uymaktan geçer.

Kutlu Doğum faaliyetlerinin bütün canlılığıyla yaşandığı bu hafta, Hz. Peygamber (asm) sürekli olarak gündemde tutulmalı. Aslında o, hep gündemde ve gönüllerde…

O'nun (asm) doğum gecesi ihyâ edildi; milyonlarca hatim, milyonlarca salâvat, milyonlarca Yasin, milyonlarca duâ ve niyaz aynı anda semalara yükseldi. Saatlerce, milyonlarca el havada kaldı. Gazeteler özel ilâveler verdi; çeşitli televizyonlar özel programlar yaptı.

Hafta boyunca düzenlenen ve düzenlenmeye devam eden konferans, panel, sempozyum ve forumlarda Hz. Peygamber (asm) çeşitli yönleriyle tanıtılmaya çalışıldı ve çalışılıyor. Böylece, O'nun (asm) örnek kişiliğini daha yakından tanıyoruz.

Programların düzenlendiği her mahalde bütün yöneticilerin halkla birlikte bulunması ve kucaklaması bu yıl daha da belirgin olarak fark edildi ve ediliyor.

Gerçekten O (asm), her kesim insan için önemli bir örnek:

O (asm), Mekke mihrabından pek çok insanı Hakk’a çağırmış örnek bir tebliğci; O (asm), Medine minberinden gönülleri fethetmiş örnek bir öğretmen; O (asm), defalarca galip olmuş örnek bir komutan; O (asm), annesini ve babasını çok erken yaşta kaybetmiş dayanıklı örnek bir yetim; O (asm); harama tenezzül etmeden başarılı olmuş örnek tüccar; O (asm), düşkünleri koruyup kollayan ve malını hayırlı işlerde harcamaktan çekinmeyen örnek bir cömert; O (asm), son derece cömert olmakla beraber zerre kadar israfa girmeyen dengeli, örnek bir iktisatçı; O (asm), aile efradına karşı son derece şefkatli, adil, kibar, nazik ve dirayetli örnek bir eş; O (asm), hiçbir zaman annesini, babasını ve sütannesini unutmayan ve sürekli olarak anne-baba hakkına vurgu yapan örnek bir evlât; O (asm); ağaca, ormana ve temizliğe önem veren örnek bir çevreci;

….ve O (asm), hurafelere savaş açmış örnek bir aydın…

Aslında bu liste gazete köşelerine ve kitap sayfalarına sığmaz... İyisi mi, biz bu örnekle yetinelim…

Bu duygu ve düşüncelerle Kutlu Doğum Haftası’nın hepimize hayırlı olmasını diliyor, bu vesileyle sizleri tebrik ediyorum.

İnşallah, bu günler gezegenimiz, ülkemiz, bölgemiz ve şehrimiz için güzelliklerin başlangıcı ve başarıların kapısı olur ve Hz. Peygamber’i (asm) daha yakından bilinçli olarak tanımamızı sağlar. Hep beraber O'nun (asm) şefaatinden mahrum olmamayı Rabbimden niyaz ediyorum.

O'nun (asm) gösterdiği nurlu yoldan gidenlere ne mutlu!

O'nun (asm) yaşayışını ve ahlâkî davranışlarını örnek alanlara ne mutlu!

Cüneyt GÖKÇE

21.04.2008


O (asm) akılları ve kalbleri fethetti

Yedinci Reşha: İşte, bak: Şu cezîre-i vâsiada vahşî ve âdetlerine mutaassıb ve inatçı muhtelif akvâmı, ne çabuk âdât ve ahlâk-ı seyyie-i vahşiyânelerini def’aten kal’ ve ref’ ederek bütün ahlâk-ı hasene ile teçhiz edip bütün âleme muallim ve medenî ümeme üstad eyledi. Bak, değil zâhirî bir tasallut, belki akılları, ruhları, kalbleri, nefisleri feth ve teshîr ediyor. Mahbub-u kulûb, muallim-i ukùl, mürebbî-i nüfûs, sultan-ı ervâh oldu.

Sekizinci Reşha: Bilirsin ki sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimde büyük bir hâkim, büyük bir himmetle ancak dâimî kaldırabilir. Halbuki, bak, bu zât büyük ve çok âdetleri, hem inatçı, mutaassıb büyük kavimlerden zâhirî küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle, az bir zamanda ref’ edip, yerlerine öyle secâyâ-i âliyeyi—ki, dem ve damarlarına karışmış derecede sabit olarak—vaz’ ve tesbit eyliyor. Bunun gibi daha pek hârika icraatı yapıyor.

İşte, şu Asr-ı Saadeti görmeyenlere Cezîretü’l-Arabı gözlerine sokuyoruz. Haydi yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler, yüz sene çalışsınlar. O zâtın, o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini, acaba yapabilirler mi?

Dokuzuncu Reşha: Hem, bilirsin, küçük bir adam, küçük bir haysiyetle, küçük bir cemaatte, küçük bir meselede, münâzaralı bir dâvâda hicabsız, pervâsız, küçük fakat hacâletâver bir yalanı, düşmanları yanında, hilesini hissettirmeyecek derecede teessür ve telâş göstermeden söyleyemez.

Şimdi bak bu zâta: Pek büyük bir vazifede, pek büyük bir vazifedar; pek büyük bir haysiyetle, pek büyük emniyete muhtaç bir halde, pek büyük bir cemaatte, pek büyük husûmet karşısında, pek büyük meselelerde, pek büyük dâvâda, pek büyük bir serbestiyetle, bilâpervâ, bilâtereddüt, bilâhicab, telâşsız, samimî bir safvetle, büyük bir ciddiyetle, hasımlarının damarlarına dokunduracak şedid, ulvî bir sûrette söylediği sözlerinde hiç hilâf bulu-nabilir mi? Hiç hile karışması mümkün müdür? Kellâ! “O ancak kendisine vahyolunanı söyler.” (Necm Sûresi: 4.)

Evet, hak aldatmaz, hakikatbîn aldanmaz. Hak olan mesleği hileden müstağnîdir; hakikatbînin gözüne hayalin ne haddi var ki hakikat görünsün, aldatsın.

Onuncu Reşha: İşte bak: Ne kadar merakâver, ne kadar câzibedar, ne kadar lüzumlu, ne kadar dehşetli hakàikı gösterir ve mesâili ispat eder. Bilirsin ki, en ziyâde insanı tahrik eden meraktır. Hattâ, eğer sana denilse, “Yarı ömrünü, yarı malını versen, Kamerden ve Müşteriden biri gelir, Kamerde ve Müşteride ne var, ne yok, ahvâlini sana haber verecek. Hem doğru olarak senin istikbâlini ve başına ne geleceğini doğru olarak haber verecek”; merakın varsa, vereceksin.

Halbuki, şu zât öyle bir Sultanın ahbârını söylü-yor ki, memleketinde Kamer, bir sinek gibi, bir pervâne etrafında döner. O Arz olan o pervâne ise, bir lâmba etrafında pervâz eder; ve o güneş olan lâmba ise, o Sultanın binler menzillerinden bir misafirhânesinde binler misbahlar içinde bir lâmbasıdır.

Hem öyle acâib bir âlemden hakikî olarak bahsediyor ve öyle bir inkılâbdan haber veriyor ki, binler küre-i arz bomba olsa, patlasalar, o kadar acîb olmaz. Bak, onun lisânında “Güneş dürülüp toplandığında. (Tekvir Sûresi: 1.); Gök yarıldığı zaman. (İnfitar Sûresi: 1.); Çarpacak olan felâket. (Kâria Sûresi: 1.)” gibi sûreleri işit.

Hem öyle bir istikbâlden doğru olarak haber veriyor ki, şu dünyevî istikbâl ona nisbeten bir katre serap hükmündedir. Hem, öyle bir saadetten pek ciddî olarak haber veriyor ki, bütün saadet-i dünyeviye, ona nisbeten bir berk-i zâilin bir şems-i sermede nisbeti gibidir.

Sözler, 19. Söz, s. 216 (yeni baskı, s. 374-77)

mahbub-u kulûb: Kalplerin sevgilisi.

muallim-i ukùl: Akılların öğretmeni.

mürebbî-i nüfûs: Nefislerin terbiyecisi.

sultan-ı ervâh: Ruhların sultanı.

Müşteri: Jüpiter.

21.04.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri