Üstad Bediüzzaman’ın İstanbul’a ilk gelişinin ve 2. Meşrutiyetin ilânının 100. yılını idrak ettiğimiz bu sene, bu anlamlı yıldönümünün çağrıştırdığı mânâlara ciddî katkıda bulunan önemli bir eser yayınlandı.
Abdulkadir Menek’in “Bediüzzaman Said Nursî: İstanbul Hayatı” ismini taşıyan değerli çalışması, Yeni Asya Neşriyat arasında çıktı.
Bu çalışmada, Üstadın İstanbul’a değişik vesilelerle yedi defa geldiği anlatılıyor ve her bir gelişiyle ilgili olarak farklı kaynaklarda dağınık şekilde yer alan bilgiler derli toplu halde okuyuculara sunuluyor. Bunlar arasında, pek bilinmeyen çok orijinal bilgilere rastlamak da mümkün.
Özellikle Medresetü’z-Zehra projesini padişaha sunmak için 1907 sonundaki ilk gelişi, padişaha ulaşmasının engellenmesi, Fatih’teki Şekerci Hanında odasının kapısına “Burada her suale cevap verilir, fakat sual sorulmaz” yazısını asarak bütün ilim âleminin dikkatini çekişi, meşrutiyet tartışmalarına aktif şekilde katılıp hürriyete sahip çıkması ve 31 Mart sonrasında asılsız ithamlarla çıkarıldığı Örfî İdare Mahkemesinde beraat ettikten kısa bir süre sonra ayrılışı, o dönemi yaşayan zatların hatıralarıyla da desteklenerek geniş şekilde anlatılıyor.
İkinci gelişinin amacı, yine Medresetü’z Zehra’yı yeni padişaha anlatmak. Ve bu defa hem anlatıyor, hem de istediği desteği alarak Van’a dönüp medresesinin temelini atıyor. Ama İkinci Dünya Harbinin patlak vermesi, inşaatın devamına imkân vermiyor. Üstad, talebeleriyle birlikte vatan müdafaası için cepheye koşuyor. Birçok talebesi şehit, kendisi esir düşüyor.
Üçüncü gelişi, esaret dönüşüne tevafuk ediyor. Büyük izzet ve itibarla karşılandığı, Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiyeye âza tayin edildiği ve İngiliz işgaline karşı mücadele verdiği bir dönem bu.
Dördüncü gelişi, Van’da inzivada iken alınıp Batıya sürgün edilirken İstanbul yoluyla getirilmesi; beşincisi 1950’den sonra Gençlik Rehberi mahkemesine katılmak için; altıncısı Samsun’daki Büyük Cihad dâvâsında bulunmak niyetiyle yola çıkıp İstanbul’dan öteye gidemeyişi ve nihayet ömrünün sonlarına doğru veda ziyareti niteliğindeki bir günlük İstanbul seyahati.
Detaylarını kitaba havale ediyor, Menek’i kutluyor, çalışmalarının devamını bekliyoruz.
***
Bir okuyucu mektubu
İzmit’teki kadîm okuyucularımızdan Cevdet Özdemir, gazetemizle ilgili düşüncelerini kâğıda döküp köşemize göndermiş. Birlikte okuyalım:
Yeni Asya’nın müsbet yayınlarıyla bütün insanlığa hizmet ettiği, dost ve düşmanın ittifakıyla netlik kazanmıştır. Bu gazetenin daha çok kişiye ulaşması için niye gayret etmeyelim?
Yeni Asya okuyan kardeşlerimden dileğim, çok yakınlarında bulunan kişilere, esnafa, akrabalarına günlük okudukları gazeteyi tanıtmaları. Herkes bunu yapsa netice alınmaz mı? Elbette alınır. Nitekim yapanlar var, biliyorlar.
Madem elimizde eşsiz bir hakikat rehberi ve onun istikamet levhaları mevcut; onun daha çok ellere ulaşması için çalışmamız gerekmiyor mu? Unutmayalım ki, gazetemize bir yeni okuyucu bulmak, bizim için ömür boyu kazandığımız maldan daha hayırlı olabilir.
Çünkü Yeni Asya okuyan, sadece şahsının değil, bütün ailesinin dünya ve ahiret hayatını kurtaracak bir Kur’ân tefsiriyle tanışır. Böylece Peygamberimizin (a.s.m.) “Seninle bir kişinin imanını kurtarması, sahralar dolusu koyun kurban etmekten hayırlıdır” müjdesindeki mükâfata nail olur. Bu mükâfat bize yetmez mi ki, gayret göstermeyelim?
Tanıdığım ilk günden bugüne kadar Yeni Asya beni hiç yanıltmadı. Kime hediye ettimse dua ettiler, memnun oldular.
Manen susamış gönüllerin ab-ı hayat kaynağı olarak iki hayatın şaşmaz rehberine götüren, bütün insanlığın mutluluğu için çırpınan gazetemizi daha çok insanın kurtuluşuna vesile yapmaya çalışmaktan bizi hangi sebep alıkoyabilir?
Onu her gün yeni bir kişiye ulaştırmak hedefimiz olsun. Bu hedefle çalışırsak asla pişman olmayız, ama çok mutlu oluruz.
21.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|