MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Başdanışmanı Vedat Bilgin son gelişmelerle alâkalı Neşe Düzel’e bir konuşmuş pir konuşmuş. Taraf’a yaptığı açıklamada Vedat Bilgin, MHP adına alışık olmadığımız farklı bir dil kullanıyor. Bu dil onları akraba olsalar da ulusalcılardan ve ulusalcı çizgiden ayırıyor. Bundan dolayı, milliyetçilik ile ulusalcılığın yeniden tanımlanması şart oldu ki, efradına cami ve ağyarına mani bir tanım olsun. Burada asıl sorun aslında iki çizgiyi ve akımı yanlış yapmadan ayrıştırabilmek. Türkçe’de yapay dil oyunlarıyla bunu yapabiliyoruz ama yabancı dilde bunu yapmak imkânsız. Zira mânâ ve anlam itibarıyla ulusalcılık ile milliyetçilik aynı anlama geliyor. Belki ulusalcılığı vatanperverler olarak çevirirseniz o başka. Bundan dolayı bu ayrımı MHP’nin yapması daha sağlıklı olacaktır. Öncelikli olarak Vedat Bilgin’in ulusalcılık tanımı üzerinde duralım. Şöyle diyor: “Türkiye’nin dışarıdan müdahaleye çok açık bir yapısı var. Ulusalcılık adı altında demokrasiye karşı bir siyasî akım var bu ülkede. Köklü bir Baasçı hareketi var bu ülkede. Bu Baasçı hareketin yabancı istihbarat servisleriyle ilişkisi çok açık değil. Ordunun içinde cuntaları kışkırtan bir hareket bu.” Buna mukabil MHP’nin pozisyonunu da şöyle izah etmektedir Bilgin: “MHP devletle değil devletçi anlayışla ve militarizmle arasına mesafe koymak istiyor. Çünkü Türkiye’nin militarizmden kurtulması lâzım. Türkiye’nin geleceği için bu gerekli. Türkiye’nin geleceğini karartmaya kimsenin hakkı yok. Günümüzdeki milliyetçilik, ulus devletin demokratikleşmesini savunmaktır...”
Anlaşılıyor ki MHP militarizme karşı demokrasiyi savunuyor. Veya devletçi milletçi ayrışımında milletçi çizgiye meylediyor. Ulusalcılarla arasındaki temel fark bu olmalı.
Bu tanımın üzerinde biraz durmak gerekiyor. Burada ulusalcılık, demokrasiye karşı darbeci bir zihniyet olarak ele alınıyor. Baasçılıkla da ilinti kuruluyor. Bu hususta yerli bir referans verilmiyor. Halbuki sadece ulusalcılığın değil aynı zamanda Baascılığın da siyasî atası İttihatçılıktır. İttihatçılık da fikren Fransız Devrimine dayanır. 1909 İhtilâli aslında Fransız Devrimi’nin Anadolu’daki son zaferidir. Ve daha sonraki darbelere de referans olmuştur. Ne var ki 1950’lerden sonra darbeci geleneğin Fransız Devrimi çizgisinin yerini Amerikan militarizminden beslendiğini görüyoruz. Ama bugünden baktığımızda Bush çizgisinin Napolyon veya Churchill süreciyle bütünleştiğini görebiliyoruz. Yani komitacılık çizgisi zaman zaman televvün etse ve renklense de temeli bir. Temeldeki çizgi kırılmadan devam ediyor. Zaten Bernard Lewis gibilerine göre de Hareket Ordusu, kurtuluş ordusudur.
***
Vedat Bilgin bu yeni söylemle birlikte İttihatçı gelenekle aralarına mesafe koyuyor. Bunun pratiğe yansıması nasıl olur, bu da başka bir husus. Bu durumda İttihatçı geleneği savunmak günümüzde ulusalcıların payına düşüyor. Ve ulusalcılar hem darbeci geleneğe sahip çıkıyorlar hem de masonik çevrelerle irtibatlılar. Aynı oranda da dine karşı lâkaytlar belki bu lâkaytlık kimi zaman din düşmanlığı kisvesine bürünüyor. Demek ki; kimi deyimlere göre, güç merkezleri veya oligarşi veya kimi diğer söylemlere göre komitacılar veya ifsat şebekelerini temsil ediyorlar. Bu akımların son türevini temsil ediyorlar. Bu durumda ulusalcıları tanımlamak için başka kavramlara da başvurmak durumundayız. Bu kavramlardan birisi de laikçiliktir. Veya son sıralardaki yaygın ifadesiyle fundamentalist laiklik. Bu geleneğin kökleri de yine Fransız Devrimi ve Masonluğa dayanıyor. Dolayısıyla bizde savunulduğu tarzıyla laiklik anlayışı türevinin tek örneği ve bütün dünyadaki uygulamalarından ayrılıyor. İkincisi, kemalizme nisbetle yine ulusalcılık en köktenci kemalist çizgiyi temsil ediyor. Onunla daha ziyade bütünleşmiş görüntüsü veriyorlar. Kendi tanımına göre sözde değil özde ve göbekten bağlı bir yapısı var. Bundan dolayı başkalarıyla sürekli Kemalizm referansı üzerinden atışıyorlar.
Belki tanımlanması açısından bir başka özelliği de emperyalizm veya günümüzdeki suretiyle Amerikan karşıtlığıdır. İşte bu nokta üzerinde biraz daha eğilmemiz gerekiyor. Önemli olan Amerikan düşmanlığı mı, yoksa onun çıkarlarına ve emellerine hizmet edip etmemek midir? Düşman olduğu hâlde ABD’ye dostlarından daha fala hizmet edenler o kadar çok ki! İsrail, ABD’nin biricik ve en namlı dostu ama çıkarlarına hizmetten ziyade zarar veriyor. Ama bazen ahmak düşmanlar dostların sağlayamadığı faydayı temin ediyor. Bu itibarla, düşmanlıktan ziyade önemli olan ABD’nin işine yarayıp yaramadığınızdır. Zannedersem Devletler Oyunu kitabında yer aldığı şekilde Kermit Roosevelt, Nâsır için şöyle bir deyim kullanır: “Tarafsız müttefikimiz... Zira o da Saddam’ın yaptığı yanlışları yapmış ve Arap dünyasının kutuplaşmasına hizmet etmiş ve karşıt kutup da sığınak olarak ABD’nin eteklerine tutunmuştur. 1950-60 arasında Nâsır’ın tarafsız müttefik olarak ABD emperyalizmine katkıları bunlar olmuştur. 1967 yılında İttihatçı geleneğin subaylarını temsil eden Nâsır ve Abdulhakim Amir tek bir kurşun sıkmadan İsrail karşısında devredışı kalmışlar ve mağlûp olmuşlardı. Daha sonra bu hamakatı Saddam tekrarlamıştır.
***
Dolayısıyla sadece tarafsız müttefikler değil bir de düşman taraftan görünen müttefikler var. Bunlar da ahmak düşmanlardır. Ahmak düşman aklıyla değil refleksleriyle hareket eder. Bundan dolayı çok sık dolduruşa gelir. Öfkesiyle oynarlar. Bundan dolayı tuzağa düşmesi kolaydır. Nitekim, 1960’lı ve 70’li yıllarda Amerikan tarafı Irak’ta iktidara gelen Baasçılara komünistlerin listesini vermiş onlar da komünistleri alakart bir güzel temizlemişlerdi. Sonra ne oldu? Sonra 1970’li yıllarda Baas yönetiminde Irak ile ABD’nin ilişkileri kopuktu. Diplomatik ilişki bile bulunmuyordu. İran-Irak savaşından sonra Rumsfeld gelip gitmeye başladı ve diplomatik ilişki kuruldu. Resmî bir sıfatı olmayan Reagan’ın özel temsilcisi Rumsfeld’in açtığı diplomatik koridor yine onun başında bulunduğu Amerikan ordusu tarafından nihayete erdirilmiştir. Demek ki, düşman Baas silâhla oyun oynayarak aslında uzun vadede düşmanı olduğu Amerikan emellerine hizmet etmiştir.
***
İttihatçıların İngiliz düşmanı olması kimin işine yaramıştı peki? Yine Miloseviç’in ulusalcılığı herhâlde en son Sırpların işine yaramıştır! Ulusalcılar da Amerikan düşmanıymış! Pehhhhh. Külahıma anlatsınlar!
18.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|