Müslümanlar, ‘Lükülli firavn’in Musa/Her Firavun’un Musa’sı vardır’ derler. Museviler de, ‘Her Calut’un bir Davud’u bulunur’ derler. İkisi de aynı kapıya çıkar. Her asrın da Hz. Musa ve firavunları olduğu gibi aynı zamanda Karun’ları da vardır. Firavun yönetimini kötüye kullananlar için darb-ı mesel olmuştur. Karun ise parasını kötüye kullananlar için emsal olmuş tarihî bir şahsiyettir. Tarihî şahsiyet olması her asırda emsallerinin bulunmadığına delalet etmez. Bilâkis, her asırda Karun numunelerinin eksik olmayacağına işaret eder. Çünkü imtihan sırrı her nesilde yenilenmektedir. İnsanlar ölen firavunlarla değil, yaşayan firavunlarla imtihan olur.
Bel’am da ilmini kötüye kullananlar için bir örnek, bir darb-ı meseldir. Kötülüklerin orkestra şefi ve üstad-ı a’zam-ı ise Samiri veya Deccal veya her asırdaki numuneleridir. Asrımızın Karun müsveddelerinden veya adaylarından birisi de Velid Bin Tallal’dır. Neden Velid Bin Tallal? 11 Eylül’den sonra ABD ile ilişkilerini bozmamak ve imajını muhafaza edebilmek için New York Bedediye Başkanı Guilliani’ye 11 milyon dolarlık bir bağış sunmuş, ama geri çevrilmişti. Öteki kibirle ve hodbinlikle bunu reddetmişti. Geçtiğimiz günlerde Velid yine ve yeni bir bağışla gündeme geldi. Zahiri iyi, ama batınını Allah bilir. Velid, İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi tarafından kurulması planlanan İslâm Araştırmaları Merkezi için 8 milyon sterlin kıymetinde bağışta bulunmuş. Bu işler için İngiltere’nin parası mı yok? Daha önce de Oxford için benzeri bir bağışı Brunei Sultanı Hasan Bolkiah yapmıştı. Kimilerine göre, Velid Bin Tallal dünyanın ilk 20 zengini arasında yer alıyor. Kimilerine göre ise, ilk beşi arasında bulunuyor. Anlayacağınız hiper zenginlerden birisi. Galler Prensi Charles ile Camilla’nın dostları arasında gösterilen Velid’e İslâmî kesimler çok kızıyor. Bu, Camridge’e yaptığı bağışla alâkalı değil. Bilakis Londra’da 220 milyon Sterline almış olduğu ünlü Savoy otelinde hiçbir yasağın ve tabunun olmaması. Kumar ve içkinin her türlüsünün serbest olması. Horrods Mağazalarının Mısır asıllı sahibi El Fayed gibi bir an mazur da görülebilir. Lâkin kazın ayağı öğle değil. Velid Londra’daki alışkanlıklarını memleketinde de sürdürmeye çalışıyor ve de sürdürüyormuş. Onun bulunduğu mekânların Kraliyet içinde bir nevi Vatikan gibi özerk statüye haiz olduğu söyleniyor. Burada da Velid yasaksız bir şekilde istediği gibi yaşayabilişyormuş. İşte bundan dolayı da kendisine ‘yüzyılın Karun’u diyorlar. Amr İbni’l As’ın oğlunun kendisini aristokrat sayarak kanun önündeki eşitilği ihlal etmesi ve yaptıklarını kanundan muaf addetmesi gibi. Hazreti Ömer ise onun aristokratlığıyla (ibni’l ekremin) alay etmiş ve babasının kel başına da şaplak indirmişti. Amr İbni’l As’ın oğlunun Kıpti çocuğuna yaptığı gibi Velid de kendisini Kraliyet içinde her türlü kanundan muaf ve muhtar addediyormuş. Aksine her türlü imtiyaza sahip olmanın rahatlığıyla hareket ediyormuş.
***
Yüzyılın Karun’u yazısının yazarı Muhsin Avaci’nin (23/3/1429) eleştiri konusuna gelmeden önce aynı bapta Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa’nın bir rezaletine temas etmek istiyorum. Oda aynı babtan. Kendisi Şaron’un elini de sıkmasa da geçenlerde Batılıların da yadırgayacakları bir çirkinlik irtikap etmiş. Lübnan’da Hizbullah’ın yayın organı olan Menar tv’den gelen bir bayan muhabir kendisiyle Şam zirvesi sırasında bir mülâkat gerçekleştirmek istemiş. Bayan muhabir elini uzatmadan Amr Musa elini uzatmış, ama eli havada kalmış. Bunun üzerine mülakatı geri çekmiş ve üstelik de şunları söylemiş: “Benimle el sıkışmayan bir bayana mülâkat veremem..." Bu durumlarda insanın ‘cehenneme kadar yolun var’ diyesi geliyor. Olayın siyasî bir boyutu olsa ve Hizbullah ile bağlantılı olmasından dolayı boykot etse bir dereceye kadar anlaşılabilir bir durum. Belki o mevkide birisi hassasiyetinden dolayı Menar grubundaki kanallara açıklama yapmak istemeyebilir. Bu kendisini ilgilendirir. Ama sırf elini sıkmadı diye muhabiri geri çevirmesi ve rezalet çıkarması anlaşılabilir bir durum değil. Bu onun kompleksli bir kişilik sahibi olduğunu da gösterir. Gerçekten de bu Araplara neler oluyor, anlamak mümkün değil.
***
Velid asrın Karun’u ise Amr Musa da küçük Firavun’u olmalı! Yabancı bayan bir muhabir Velid’le görüşmek üzere Suudi Arabistan’a gelmiş ve kendisiyle mülakat gerçekleştirecekmiş. İngilizce konuşuyorlarmış. Fakat Velid’in kompleksini aşamamış. Onun kompleksini gıdıklayan ve azdıran bir husus olmuş. Suudi Arabistan’ın kuralları gereği bayan muhabir üzerine pardesü giymiş. Velid çıldırmış ve şunları söylemiş: "Suudlular bile olsa ülke içinde çalışma mekanlarında çalışanların pardesü veya başörtüsüyle bulunmalarına müsade edemem. Hoş göremem. Pardesü veya başörtüsü ancak namaz kılarken giyilir...” Ve muhabirin kurallar gereği şeklen giydiği pardesü ve başörtüsünü zinhar çıkarmasını ve askıya asmasını istemiş. Kulakları çınlasın! Bugünlerde boşta gezen ve basın camiasından biraz uzakta kalan Aslı Aydıntaşbaş gibiler bu haberi duysalar bayram ederlerdi. Zira o da bir Irak ziyaretinde Abdulaziz Hekim’le görüşürken ‘şadur’ dedikleri çarşaf giymeye mecbur olmasını yadırgamış ve neredeyse Oriana Fallaci’nin Humeyni ile mülâkatı sırasında yaptığı gibi çarşafı sıyırıyormuş. Neyse ki iş bu raddeye gelmemiş.
Velid Bin Tallal aslında Bin Ladin’in zıddı bir kişilik. Biri radikal diğeri liberal. Ya da 11 milyonu takdim ettiği Guilliani’ye benzemektedir. Bu hadise bize göstermektedir ki, Suudi Arabistan’ın da Şahin Filiz’leri veya Yaşar Nuri Öztürk veya Zekeriya Beyaz’ları da vardır. Eksik eğildir. Onlar da başörtüsünü namaz pozisyonu ile sınırlandırmaktadırlar. Bu tezlerini de anlamak mümkünse de bu batılı adamların başörtüsünü batıya mal etmeleri yok mu, işte o insana giran geliyor. Dobra dobra ve kıvırmadan iddialarını ve tezlerini seslendirseler diyeceğimiz bir şey yok. Fakat kıvırtma payı kullanmaları ve bunu batıya mal etmelei insanı çileden çıkarıyor. Çığırdan çıkmış insanlar zaten hep isanı çileden çıkarır.
10.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|