Dünden devam
*TZOB ne zaman ve hangi amaçla kuruldu? TZOB’un Türk çiftçisine ne gibi destekleri var? Bu konuyu izah eder misiniz?
Ülkemizdeki ilk Ziraat Odaları, 1881 yılında kurulmuştur. Bu günkü Ziraat Odalarının kuruluşu 1957 yılında çıkarılan 6964 sayılı kanuna dayanmaktadır. Ziraat Odalarının üst kuruluşu olan Ziraat Odaları Birliği ise 1963 yılının Aralık ayında kurulmuştur. Ziraat Odalarının niteliği, kuruluş kanunu ve Anayasa’ya göre Ziraat Odaları, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır. Bu çerçevede Ziraat Odaları; bütün çiftçileri temsil eden, çiftçiler adına kamuya danışmanlık yapan, onların menfaatlerini koruyan, çiftçilere meslekî hizmetler sunan bir örgüttür.
6964 Sayılı Kanuna Göre Ziraat Odalarının kuruluş amacı ve kapsamı: “Ziraat Odaları, bu Kanunda yazılı esaslar uyarınca meslek hizmetleri görmek, çiftçilerin müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, çiftçilik mesleğinin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak, meslek disiplin ve ahlâkını kollayıp gözetmek, çiftçilikle iştigal edenlerin meslekî hak ve menfaatlerini korumak amacıyla kurulan, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.”
Ziraat Odalarının görevleri: “Tarımla ve çiftçilerle ilgili araştırma yapmak, bilgi toplamak ve yaymak, Tarım ve çiftçilerle ilgili kurullarda temsilci bulundurmak, Kamu ve özel kuruluşlara tarımla, tarımsal mevzuatla ilgili görüş bildirmek, Tarım ve köy kalkınma planlarının hazırlanmasında ilgili kuruluşlarla işbirliği yapmak, çiftçi kayıtlarını (kütük) tutmak, çiftçilikle ilgili belgeleri vermek, çiftçiye pratik bilgiler vermek üzere kurslar açmak, tarımsal danışmanlık hizmeti vermek, çiftçilerin tarımla ilgili ihtiyaçlarını gidermek, girdi temin etmek, ağaçlandırma, toprak koruma faaliyetlerine katılmak, tarımsal fuarlar, sergiler düzenlemek, bu gibi faaliyetlere katılmak, meslek anlaşmazlıklarında hakem olmak, tarımla ilgili laboratuvar, müze, kitaplık, bitki ve hayvan hastalıklarıyla ilgili kuruluşlar, örnek işletmeler kurmak, ağaçlandırma ve toprak koruma çalışmaları yapmak, kooperatif, şirket kurmak, yoksul çiftçi çocuklarının eğitimine yardımcı olmaktır.”
Ziraat Odalarının üyelerine hizmet için çalışmalarından bazı örnekleri şöyle sıralayabiliriz: “4 milyonun üzerinde çiftçimizin Ziraat Odalarımızca kayıtları tutulmuştur. Yaprak, toprak, gübre ve su analiz laboratuvarları üyelerinin hizmetinde bulunmaktadır. Tarımsal alet ve makine parkları üyelerin hizmetlerine sunulmaktadır. Gübre, ilâç, tohumluk, fidan, yem, tarımsal âlet ve makineleri temin edilmektedir. Üreticilerinin sorunlarının çözümü amacı ile yerel ve ulusal basında üreticilerin sorunları dile getirilmektedir. Üreticilere tarımsal üretim ve yetiştiricilik alanında seminerler verilmektedir. Üreticilerin ürünlerinin sigortalanmasında görev almaktadırlar. Fuarlarda üreticilerin ürünleri sergilenmektedir. Tarımsal projeler hazırlanmaktadır.”
Ziraat Odalarının üst kuruluşu TZOB’un diğer önemli görevlerine gelince bunları da şöyle sıralamak mümkün: “Ziraat Odalarının ve odaların kurduğu şirketlerin denetimi ve koordinasyonu, hükümetlere tarımsal politika ve mevzuatla ilgili görüş bildirme, tarımsal sorunlar ve çözümü konusunda raporlar yayınlama, toplantılar düzenleme, çiftçi eğitimi için faaliyet göstermek, çiftçi eğitim merkezleri kurmak, ulusal ve uluslararası düzeyde tarımı, çiftçileri temsil etme. Mevcut durumda halen 4,5 milyon çiftçi, Ziraat Odalarının üyesidir. Ülkemizde ilçe veya merkez ilçe düzeyinde kurulmuş 720’den fazla Ziraat Odası bulunmaktadır. TZOB ülkemizde; Ekonomik ve Sosyal Konsey, Tütün Kurulu, Sosyal Güvenlik Kurulu, Tarım Sigortaları Havuzu Yönetim Kurulu, Reklam Kurulu, İKV Yönetim Kurulu, MPM Yönetim Kurulu, Vergi Konseyi gibi kurul ve kuruluşlarda çiftçileri temsil etmektedir.
TZOB; AB-Türkiye Karma İstişare Komitesi (KİK), Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu (IFAP), Avrupa Birliği Tarımsal Meslekî Organizasyonlar-Tarımsal Kooperatifler Konfederasyonu COPA-(COGECA) gibi uluslararası tarım kuruluşlarının üyesidir.
*Bildiğiniz gibi Türkiye Avrupa Birliğine aday bir ülke. Size göre Türkiye tarım politikaları bakımından. AB ülkeleriyle rekabete hazır mı? Değilse hazır olmak için neler yapılmalı? TZOB olarak siz AB sürecine nasıl bakıyorsunuz?
Türkiye’nin tarımsal yapısı AB’den çok farklıdır, bu sebeple uyumda en büyük zorluğun ve en şiddetli etkilenmenin tarımda yaşanacağı tahmin edilmektedir. Buna rağmen mevzuatın uyumlu hale getirilmesi yönündeki çalışmalar dışında, tarımda yapısal değişimlerin tatminkâr olduğunu söylemek mümkün değildir.
Türkiye’nin tarımsal yapısında başta nüfus ve işletme yapısı olmak üzere, örgütlenme, destekleme politikası, teknoloji kullanımı, verimlilik, kalite ve standartlar açısından AB’den önemli farklılıklar bulunmaktadır. O sebeple bu farklılıklar uyumda ve uyum sonrası rekabette de sorun meydana getirebilecek durumdadır.
Görülüyor ki AB’ye girildiğinde avantajlardan yararlanmak ve dezavantajlı durumlarla karşılaşmamak veya bu gibi durumları asgariye indirmek üzere, Türkiye, tarımını üyeliğe hazırlamak durumundadır.
Bu hususta öncelikle kurumsal ve yasal altyapıların uyumlu hale getirilmesi ve bunların uygulanması, tarımsal kayıt ve istatistiklerin daha sağlıklı duruma sokulması, ayrıca işletme yapılarımızın iyileştirilmesi ve tarımın rekabet edebilir bir üretim yapısına ulaştırılması gerekmektedir. Ayrıca ürünlerimizin pazarlamasında herhangi bir engelle karşılaşmamak için, bütün tarımsal ürünler ve gıda ürünlerinde, AB’nin sağlık standartlarına uyumlu hale gelmesi ve güvenli ürün garantisinin sağlanması hedeflenmelidir. Daha rekabetçi bir konuma gelebilmek için, her şeyden önce tarımsal yapımızı iyileştirmeliyiz. Bu konuda kurumsal yapının, tarım işletmelerinin ve tarımsal üretimle ilgili yapının rasyonel bir dönüşüme tabi tutulması gerekmektedir.
*Miras yoluyla tarım arazilerinin daha fazla bölünmesini önlemeye yönelik bir takım hazırlıkların olduğunu biliyoruz. Bu çalışmaları nasıl buluyorsunuz? Ya da sizce bu problem nasıl çözülmeli?
Türk tarımındaki temel sorunlardan birisi de, tarım işletmelerinin teknik ve ekonomik açıdan optimum büyüklüklerin altında olması ve genellikle çok parçalı araziye sahip olmalarıdır. Tarımda araziler miras yolu ile bölünmüş ve parçalanmış, işletme büyüklükleri küçülmüştür. Bu küçülme teknoloji ve makine kullanımını sınırlamış, maliyetleri yükseltmiştir. AB ülkelerinde 1950 yılında 68 dekar olan ortalama işletme büyüklükleri bugün 187 dekara çıkarak işletmeler büyürken, ülkemizde 100 dekar olan ortalama işletme büyüklüğü 59 dekara düşmüştür. Bu durumu önlemek için Medeni Kanun’da değişiklik yapılarak yeni bir yasal düzenleme getirilmiş ve Toprak Kanununda yapılan değişiklikle de bölünebilir parsel büyüklüğü 20 dekar olarak belirlenmiştir.
Miras Hukukuna göre bölünemeyen tarım işletmesi en ehil kişiye özgülenmekte, yani mirasçılardan bir kişi işletici olarak kalmakta, diğerleri tarımı terk etmektedir. Mevcut durumda bu yasa şeklen uygulansa da pratikte bölünme devam etmektedir. Yasanın gerekçesine uygun olarak uygulanabilmesi, işletmeden ayrılacakların diğer sektörlerde istihdam edilmelerine bağlıdır. Ancak bu yönde yeterli bir gelişme sağlanamamaktadır.
Burada en önemli husus diğer sektörlerde istihdam imkânı meydana getirmek; başta sanayi tesisleri olmak üzere bazı küçük sanayi sektörlerinin kırsal alana kaydırılmasını özendirmek ve kırsal kalkınmayı teşvik etmektir.
*Hükümetin bu konuda çalışmaları ve projeleri var mı?
Hükümetin 3 aylık eylem planında “Medeni Kanunun miras hükümlerinde ve Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirlenen parsel büyüklüklerinin altında bölünmesini engelleyici düzenlemeleri içeren kanun değişikliği yapılacaktır” ifadesi yer almıştır. Aslında her iki konuyla ilgili kanun değişikliği 2001 ve 2005 yıllarında yapılmıştır. Buna göre, hak sahipliği sisteminin değiştirileceği ve tarımsal niteliği olan arazilerin miras yoluyla kardeşlere değil, sadece ailenin en büyük erkek evladına geçmesine izin verileceği ifade edilmiştir. Bu şekilde bir düzenlemenin ülkemiz şartlarında çok geçerli olduğunu düşünmüyoruz. Medeni Kanunun ilgili hükümlerinde (659 ve 661’inci maddeleri) işletmenin ehil olan mirasçıya özgülenmesi, (tahsisi) değerinde azalma olmayacaksa işletmenin bölünmesine imkân tanınması mümkün olabilmektedir.
Bize göre burada değişmesi gereken husus, değerinde azalma olmaması ifadesi yerine, optimum işletme büyüklüğünün esas alınması olmalıdır. Diğer taraftan uygulamanın gerçekleşmesi bakımından miras sahibi kardeşler için yeni bir kredi mekanizmasının oluşturulması yararlı olacaktır. Aslında Fransa da olduğu gibi, toprakların amaç dışı kullanımını engelleyen, ekonomik büyüklüğe sahip işletmeler oluşturan ve toplulaştırma çalışmalarında önemli rol oynayan “Safer”e benzer bir yapı, ülkemizde de hayata geçirilmelidir.
*Fransa’da uygulandığını ifade ettiğiniz bu “Safer” sistemi nedir?
Safer, Fransa’da arazi toplulaştırılması ve işletmelerin büyütülmesi çalışmalarında önemli rol oynamaktadır. Arazi satışları çiftçiler arasında ise Safer müdahale etmez. Ancak, tarım dışında herhangi bir kuruluşa arazi satışına kalkışıldığı zaman Safer müdahale eder ve araziyi çiftçiden alarak bir başka çiftçiye kira veya satışı gerçekleştirerek, toprağın amacına uygun kullanılmasını sağlamış olur. Hükümetin miras hukukunda yapacağı değişikliklerin ve arazi toplulaştırılması uygulamalarının gerçekleşmesi halinde tarımsal yapının iyileştirilmesi ve bu şekilde daha verimli bir tarımsal üretim imkânı ortaya çıkabilecektir. Bu açıdan Hükümetin Üç Aylık Eylem Planında belirtilen miras hükümlerinde değişiklik yapılması, arazi toplulaştırmasının hızlandırılması için ihtiyaç duyulan Arazi Toplulaştırma Tüzüğü’nün çıkarılması önemli konulardır.
*Çiftçi örgütlerimizin siyasî yönetime etkisi nedir? Tarımı ilgilendiren konularda çıkarılan yasalarda belirleyici olabiliyor mu? Bu konuda yapılan lobi çalışmalarını yeterli buluyormusunuz?
Çiftçi örgütlerinin daha etkin, verimli çalışmaları ve hükümet politikalarına katkıda bulunmaları yine hükümetin ilgisine ve ortak çalışma isteğine bağlıdır. Hükümet Programında; “Demokrasimizin daha da kökleşmesi için, sivil toplumun etkili bir kamuoyu denetiminin gerekli görüldüğü; çoğulcu ve katılımcı demokratik siyasal sürecin sivil toplum örgütlerine daha fazla açılmasına ve siyasal karar alma süreçlerinde ilgili toplum kesimlerinin görüş ve önerilerini almaya devam edileceği; hükümet çalışmalarının başta muhalefet partileri olmak üzere, sivil toplum kuruluşları ve ilgili tüm taraflarla diyalog ve işbirliği içinde şeffaf biçimde yürütüleceği taahhütlerine yer verilmiştir. Önümüzdeki dönemde, Birliğimizle Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve hükümetimizle ilişkilerimizin programda yer alan bu ilke ve hedefler çerçevesinde yürütülmesi ve geliştirilmesi en önemli temennilerimiz arasındadır.
Devam edecek
|