Niçin Allah’tan sonra Peygamberimiz Hz. Muhammed’i (asm) severiz?
Mesnevî-i Nuriye’de denilir ki: “Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, nur-u Muhammedî (asm) o kitabın kâtibinin mürekkebidir. Eğer o âlem-i kebîr [büyük âlem] bir şecere tahayyül edilirse, nur-u Muhammedî, hem çekirdeği, hem semeresi olur. Eğer dünya mücessem bir zîhayat tasavvur edilirse, o nur onun aklı olur. Eğer pek güzel şaşaalı bir Cennet bahçesi tahayyül edilirse, nur-u Muhammedî onun andelîbi olur. Eğer pek büyük bir saray farzedilirse, nur-u Muhammedî o Sultan-ı Ezelin makarr-ı saltanat ve haşmeti ve tecelliyât-ı cemaliyesiyle, âsâr-ı san'atını hâvî olan o yüksek saraya nazır ve münadî ve teşrifatçı olur. Bütün insanları davet ediyor, o sarayda bulunan bütün antika san'atları, harikaları ve mucizeleri tarif ediyor, halkı o saray sahibine, Saniine iman etmek üzere cazibedâr, hayretefza davet ediyor.”1
Peygamberimizin (asm) kâinattaki yeri, önemi ve büyüklüğünü anlatmaya bu satırlar yetmez mi? El yazma bir kitabın kalemsiz yazıldığı görülmüş müdür? Çekirdeksiz bir ağaç hiç mümkün mü? Meyve isteyen, meyvesiz bir ağacı diker mi? Aklı olmazsa insan neye yarar? Bülbülü olmayan bir Cennet bahçesi eksik olmaz mı? Antika san'at eserleriyle donatılmış bir sarayın teşrifatçısı, tanıtıcısı olmazsa ne kıymeti olur?
Birisi bizi sıkıntıdan kurtarsa ne kadar sevinir, minnettar oluruz. Ölümden kurtarsa sevgi ve saygımıza sınır olmaz. Dünyaya gelmemize vesile olan anne-babamızı ne kadar çok seviyoruz. Bizi yoktan yaratıp insanlık tahtına oturtan Rabbimizi ise her şeyden çok severiz.
Ya bizim, yerlerin, göklerin, bütün kâinatın yaratılmasına, sayısız nimetlerle beslenip büyütülmemize ve her nefes alış verişte iki defa ölümden kurtulmamıza vesile olan Peygamberimiz Hz. Muhammed’i (asm), Alllah’tan sonra da en çok onu severiz.
Nasıl sevmeyiz ki? Allah onun hakkında, “Sen olmasaydın yerleri, gökleri, kâinatı yaratmazdım”2 buyurmuştur.
Nasıl sevmeyiz ki, bizim ve hayatımızın devamı için gerekli olan her şeyin, bütün sevdiklerimizin varlık sebebi odur. Allah bile ona “Habibim=Sevgilim” diye hitap etmiştir.
İmanın da gereği bu. Zaten Peygamberimiz de bir hadis-i şeriflerinde buna dikkat çekip: “Hiçbir kul, beni eşinden, çoluğundan çocuğundan, malından mülkünden daha çok sevmedikçe tam iman etmiş olmaz”3 buyurmuşlar, “Kimde üç haslet bulunursa, o kimse imanın lezzetini almış olur: 1) Sevdiğini ancak Allah için sevmek, 2) Allah ve Resûlünü her şeyden daha çok sevmek, 3) Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre düşmekten ateşe atılacakmışcasına nefret etmek”4 hadis-i şeriflerinde de bunu özellikle vurgulamışlardır.
Evet, Peygamberimizi (asm) sevmek zorundayız.
Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nuriye, s. 99-100.
2- Keşfü’l-Hafa,
3- Müslim, iman: 69; Buharî, İman: 14.
4- Buharî, İman: 16; Neseî, iman: 2; Müslim, iman: 68.
23.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|