Hac, Arafat’ta bir miktar durmak ve Kâbe’yi usûlü üzere tavaf etmektir. Haccın, hak ve hürriyetlere bakan cephesini ise, maddeler halinde şöyle özetleyebiliriz:
Hac meşakkattir. Meşakkat, sahip olunan değerlerin kıymetini âdeta ruhlara kazır. Emek verilerek, zor şartlarda kazanılan şeylerin değeri daha büyük olur ve bunlar zevkle korunur.
Hac, bir sabır eğitimidir. Kâbe yollarına düşen bir insan, yolculukta binbir meşakkat ve zahmetlerle karşılaşır. Fıtratları, huyları, mizaçları, kültürleri, iklimleri, dilleri, mezhepleri, meşrepleri, meslekleri ayrı ayrı insanlarla yolculuk eder. Sabır eğitimini alarak memleketine dönen bir insan, dâvâsı ve insanlık için, önündeki engelleri aşmaya, problemleri çözmeye adaydır. Değişik ahlâk ve huydaki insanlarla omuz omuza gelmeye, beraber çalışmaya hazırdır.
Hac, insana her canlının hayat hakkına saygı göstermeyi de öğretir, şiddet duygularını törpüler. Çünkü, ihramlı iken saç sakal traşı olmak, vücudundan bir kıl dahi koparmak, tırnak kesmek, av hayvanlarını öldürmek, hatta avcıya hedef göstermek, yeşillikleri koparmak yasaktır. Cinsî münasebette bulunmak, hattâ şehvet muhtevâlı konuşmalar yapmaktan da men edilmiş hacı adayları. Bu düşünce, emir ve nehiylerle yoğrulan bir insan herkesin hayat hakkına saygı göstermez mi?
Hac aynı zamanda kültür alış verişidir. Müslümanlar, memleketlerinden kalkıp, pek çok belde, bölge, iklim, coğrafya, insan ve kültürlerle karşılaşırlar. Onlardan bir şeyler alırken, bir şeyler de verirler. Güzel âdetleri, örfleri, gelenekleri, yeni yeni icâd ve keşifleri, güzel uygulamaları görürler; güzellikleri tesbit ederler. Memleketlerine döndüklerinde onları hem anlatırlar, hem de tatbiki mümkün olanlarını icraat safhasına koyarlar. Malezya ve Endonezya’dan gelen nazik ve nazenin hacı adaylarını gören insanların, hiç onların bu nezaket ve nezahetlerinden bahsetmemesi mümkün mü?
Hac, dünya çapında bir kongre, bir şûra, bir meşveret, bir meclis-i nûrânîdir. Çünkü, dünyanın muhtelif yerlerinden, yüz binlerce insan, idâreciler, eğitimciler, âlimler, fikir adamları, san'atkârlar, tüccarlar, zenginler, dirâyetli kişiler, meşakkat ve problemlere tahammül edebilenler bir araya gelir. Hac boyunca, birbirleriyle, bazan husûsî, bazan umumî mahfillerde, mekânlarda karşılaşır, birbirleriyle fikir alış verişinde bulunurlar. Hacc fikrî, ilmî, iktisâdî, ekonomik, siyâsî her türlü meşvereti ihtivâ eder. Özellikle hac tanışmak, fikir birliğine varmak, yardımlaşmak, işbirliği yapmaktır.
Hac; ilmî, fikrî, nefsî, sosyal bir cihaddır, bir eğitimdir.
Hac, insanı âdetâ melekleştirir. Allah’tan daima af, mağfiret ve merhamet dileyen, nefsî arzularını sıcak-soğuk, eza ve cefa ile sindiren bir mü’min, affetmeyi, merhamet etmeyi öğrenir ve melekleşir.
Hac yoluna düşen bir hacı adayı şunu görür, düşünür, konuşur, meşveret eder: Bu mübarek beldelerde, Hz. Âdem’den başlayıp, âhirzaman peygamberi Hz. Muhammed’e kadar (asm) gelip geçen 124 bin enbiyanın, 124 milyon evliyanın, 100 bini aşkın Sahâbînin iyilik ve güzellik uğruna vermiş olduğu mücâdelelerin hâtıraları vardır. Zâlim ve haksızlara karşı direnmeleri vardır, insanları hak yola dâvet etme kavgası vardır. Bütün bu hâtıralar, hacının dünyasında tekrar tazelenir, canlanır, pekişir.
23.04.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|