Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 88. yılında, demokrasi ve bağımsızlığa yönelik tehditlere karşı yegâne çârenin yine millet irâdesinin üstünlüğü ve demokratik hukuk olduğu ortaya çıkıyor.
Cumhuriyet, hürriyet, demokrasi, insan haklarını İslâm ve Kur’ân nâmına alkışlayan Bediüzzaman Said Nursî, Kur’ân ve hadisteki “şura”, “meşveret” emriyle “meşrutiyet” dediği demokratik cumhuriyetin târifini yapar.
Büyük bir destek verdiği Kuva-i Milliye ve İstiklâl Harbi zaferinden sonra, altı bin küsur sahifelik, Kur’ân tefsiri Risale-i Nur Külliyatında, sâdece iman ve Kur’ân hakikatlarını aklî ve mantikî delillerle izâhıyla kalmaz; Kur’ân’ın çağımıza bakan içtimaî reçeteleri de yazar. Eserlerinde, fikir hürriyeti ve istişârenin Kur’ânî bir hüküm olduğunu yine Kur’ân’a dayanarak ispatlar.
Demokrasinin mâhiyeti ve neticelerini; maddî ve mânevî kalkınmışlığın esaslarını ve çârelerini gösterir. Meşrutiyetin (demokrasi ve cumhuriyetin) zembereğinin (hareketi sağlayan güç kaynağının) efkâr-ı amme, yani kamuoyu denilen millet irâdesi olduğunu belirtir.
“Hürriyet-i kelâma (düşünce ve ifâde hürriyetine) serbestî vermenin” yine Kur’ân’ın hakikat ışığından iktibas edildiğini ifâde eder. Hürriyet ve meşveret ruhunu tehdit eden unsur ve sâiklerin yol açtığı zararları, millet irâdesinin hâkimiyetini, tepeden inme her türlü ihtilâlci zihniyetin yanlışlığına ve tehlikesine karşı, devlet – millet kaynaşmasının temel esaslarını izâh eder.
9 Kasım 1922’de mebusların takdir ve alkışları arasında “hoşâmedi merasimi (hoş geldin töreni)” ile karşılandığı ve kürsüye gelerek zafer ve Anadolu gazileri içi dua ettiği Meclisi Mebusan’da daha sonra on maddelik “beyânnâme” neşreder. “Ey mücâhidi-i İslâm ve ey hall ve akd (yasama ve yürütme ehli) hitabıyla başlayan beyânnamede, yeni kurulmakta olan Cumhuriyeti bir “inkılâb-ı azîm” olarak görür; ve “şu inkilâb-ı âzîmin temel taşları sağlam gerek” tespitini yapar.
Bediüzzaman, Cumhuriyetin temelini teşkil eden demokrasi ve hürriyetlerle anlamlandırılması gerektiğini belirtir. Bu açıdan Meclis’in mânevî şahsiyetinin millet irâdesinin siyasî kuvvetini temsilen saltanatın mânâsını üzerine aldığı gibi, İslâmın esaslarını bizzat yerine getirmekle bütün dünyada İslâm âleminin mânevî birlik ve bütünlük sembolü olan “hilâfetin mânâsı”nı da temsil etmesi gerektiğini açıklar.
Aksi halde bu “mânâ”nın isme, resme ve lafza verileceğini belirtir. Cumhuriyet ve demokrasi iddiasının “mânâsız isim ve resimden ibâret olacağı”nı haber verir. En vâhimi de, millet irâdesinin temsilcisi Meclis’in elinde ve uhdesinde olmayan “başıbuyruk kuvvet”in, katı bir istibdatla milletin birlik ve bütünlüğünü bozacağını ikaz eder.
Ne var ki Bediüzzaman’ın yaklaşık bir asır evvel Sünûhat adlı eserinde “İstanbul siyaseti” hakkında teşhis ettiği hastalıklar, Ankara’ya da sirayet etmiştir. Ankara siyaseti de, “İstanbul siyaseti” gibi insanları mahveden ve içten içe halsız bırakan bir grip, nezle ve paçavra hastalığı olan “İspanyol nezlesi”ne yakalanmıştır. Bundandır ki “fikri hezeyanlaşmış”, saçmalık ve abuk sabuk hale gelmiştir. “Müteharrik-i bizzât” (bizzat harekete geçen, kendi başına hareket eden)” değil; “bilvasıta müteharrik” olmuştur…
Lozan görüşmelerinde “Türk murahhaslar heyeti”ne “müşâvir” sıfatıyla sokulan Mısır Hahambaşısı Hayim Naum’un, Amerika’da hazırlayıp İngiltere’de İngiliz Murahhaslar Heyeti Reisi Lord Gürzon’la birlikte dayattığı “müthiş plân” ve “gizli anlaşmanın entrikası”nda bu vardı…
Plân, bin yıl Kur’ân’ın bayraktarlığını yapan “Türk milletine dinini ve din temsilciğini fedâ ettirmek.” “Türkiye’nin İslâmî alâkasını ve İslâmı temsil rolünü kendi eliyle çözüp attırmak…”
Görünen o ki “bütün harekâtı, bizzât hâriç hesabına geçen” ve “irâdeyi hükümsüz” kılan siyasî hastalık, Ankara siyasetini de sersemletmiş. Bundandır ki “hulûs-u niyeti” bile fayda vermiyor; “menfî za’flarla, hâriç cereyanın kuvvetine bir âlet-i laya’kıl (akılsız bir âlet) oluyor.”
Bir tek Ankara’nın bir milyon insanın katledildiği Irak’ta işgalcilere verdiği “destek hamûlesi”ne bakalım. Dünün Avrupa’sının yerine bugünün Yahudi lobisi etkisindeki “ikinci Avrupa” anlamındaki Amerika’sı üflüyor; Ankara siyaseti çeşitli paravanlar altında “müteharrik-i bil vasıta”yla şekilleniyor. Milyonlar mâsumların kanlarını heder eden zulme ortak olma pahasına…
23 Nisan “Millî Hâkimiyet Bayramı”nda bu ülkenin “çocukları”nın bu gerçeği bilmesi gerekiyor…
23.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|