Beyaz Türkler’in temsilcilerinden olan ve derin bağlantıların sahibi Mümtaz Soysal hoca, Brookings Enstitüsü’nde yapılan ‘Türkiye’nin Yeni Anayasal Krizi: Yargısal Bir Darbe mi?” panelinde konuşmuş. Diğer panelist Mustafa Akyol’dan öğrendiğimize göre burada ilginç konuşmalar da yapmış. Ezcümle aynen Kıvrıkoğlu’nun ‘28 Şubat süreci bin yıl sürecek’ sözlerinin sivil versiyonunu kullanmış. Türkiye’de Cumhuriyet ilkeleriyle (ki, savcının iddianamesi de bu doğrultuda) İslâmî değerler arasında bir çatışmanın yaşandığını ve bu çatışma çözülmeden de Türkiye’nin durulamayacağını söylemiş. ‘Bunun sona ermesi, ancak toplumun bütününün Cumhuriyet ilkelerini benimsemesiyle mümkün olur...” demiş. Elbette bunlar yabancısı olduğumuz fikirler değil. Ama Mümtaz hoca daha açık söylemiş. Mümtaz hoca İslâm’ın reformdan geçmediğini, dolayısıyla bu dünyayı düzenlemek istediğini, bu talep var olduğu müddetçe çatışmanın devam edeceğini sözlerine eklemiş. Bu işin bir yanı. Cumhuriyet değerleriyle çatışan değerler dediği unsurlardan birisi de şüphesiz başörtüsü. Mustafa Akyol, Nişantaşı ve Etiler gibi semtlerde başörtüsü takmanın neredeyse bir cesaret işi olduğunu ve başörtülü kadınlara Kara Fatma nazarıyla bakıldığını söyleyince, Mümtaz hoca ne yorum yapsa beğenirsiniz: “Biraz da öyle değil mi?” !!!
Evet Beyaz Türkler’in nazarında başörtüsü takan kadınlar öcü ve Kara Fatma. Ha unutmadan: Kara Fatma bir anlamda böcek sıfatlarından biridir de.
Bir diğer Beyaz Türk olan Onur Öymen de nedense Mümtaz hoca gibi konuşmuş. O da Washington’dan ses vermiş. Mümtaz hoca başörtülüleri Kara Fatma’larla karşılaştırırken Onur Öymen beyefendi de Nazilerin kahverengi gömleğiyle ve İtalyan faşistlerin kara gömleğiyle karşılaştırmış. Bunu geçmişte İkinci Dünya Savaşı yıllarında Mısırlı kimi partiler İhvan bağlamında yaparlar ve gençlerini faşist gençlere benzetirlerdi. Biz bu karşılaştırmayı başka yerlerden de hatırlıyoruz ya, neyse! Onlardan birisi de Celâl Şengör hocanın bu meyanda sarfettikleriydi. Keza hem Baykal hem de ilâhiyat lojistiği sağlayan Şahin Filiz de benzeri ifadeler kullanmıştı.
***
ABD’deki McClatchy grubundaki gazetelerde yer alan haberde, Öymen türbanı da, Alman Nazilerinin kahverengi gömleği ve İtalyan faşistlerinin kara gömleğiyle karşılaştırdı ve laikliğin Müslüman ülkedeki demokrasinin esas parçası olduğunu ileri sürdü. AKP’nin ılımlı İslâm’ı temsil ettiği yönündeki değerlendirmelere de katılmayan Onur Öymen “Ne demek ılımlı İslâm?” diye sorduktan sonra, “Light Coca Cola gibi veya yarım hamilelik gibi. Ya Kur’ân’ın kurallarına günlük hayatta, yargıda, eğitimde ve devlet yönetiminde uyarsın ya da uymazsın” diyor. Aslında ılımlı İslâm’ın İslâmı ehlileştirmek olduğu yönündeki sözlere de tahammül edemiyor. Zaten AKP’nin bu yönde ehlileştirmek ve terbiye edilmek için önünün açıldığını bilen Onur Öymen, demek ki bu yolun kapalı olduğunu düşünüyor ya da denemeyle fayda vermediğine inanıyor. Ahmet Çiğdem, Neşe Düzel’e Taraf gazetesinde, ılımlı İslâm’ı anlatmış. Katıksız bir Amerikan projesi olduğunu ifade eden Çiğdem bu proje ile alâkalı şu çarpıcı tespitlerde bulunmaktadır: “İnsanlar ılımlı İslâm’dan korkmamalılar. Zira ılımlı İslâm, biraz da korkanlar için oluşturulmuş bir şey. Sadece toplumdaki Müslümanlara yönelik bir politik proje değil bu. Türkiye’de yaşayan herkes için, sekülerleri de gözeterek hazırlanmış ‘Şeriat’ karşısında bir proje bu. Dünyada ılımlı İslâm’ın bir örneği yok. Batılı ülkelerin ise hepsi ılımlı Hıristiyan. Dinle politika ayrıldı orada...” Aslında ılımlı İslâm ile alâkalı ABD’de de iki tanım var. Birinci tanıma AKP, ikincisine de Mümtaz Soysal ve Onur Öymen’ler uyuyor. Daniel Pipes gibilerine göre Onur Öymen ve Mümtaz Soysal hoca ılımlı birer Müslüman. Richard Holbrooke gibilerine göre ise ılımlı Müslümanlara örnek AKP ile Malezya örneği. Yani teorisi olmayan omurgasız bir İslâm anlayışı. Dolayasıyla Mümtaz Hoca ve Öymen’lerin Amerikalılarla ılımlı İslâm kavgası literal bir kavga. Ilımlı İslam’ın her iki ucu da orada. Onlar illa Fransız tarzı istiyorlarsa o başka. Kendi keyifleri bilir.
***
Tam da bu noktada Beyaz Türkler’den sonra AK Türkler’in keşfine geliyoruz. Onlar da kendilerini bir defile ile dışa vurmuşlar. Defilede haremlik-selamlık ‘out’ olmuş. Kaynaşma ve ihtilat tabii ki ‘in’. Defileyi düzenleyen Tekbir Giyim’in sahibi Karaduman Almanya’dan manken ve stilistler transfer ettiklerini müjdelemiş. Yine de Abdullah Cevdet’ten usturuplu sayılır. O büsbütün damızlık peşindeydi. Akşam gazetesi birinci lige yani Beyaz Türkler’e rakip olsun diye bu nevzuhur kesime de Beyaz Müslümanlar adını yakıştırmış. Uyar... Kara Fatma’ya karşı Beyaz Müslüman tuttu bile. Önce namazlar eda edilmiş sonra da defile izlenmiş. İzleyenler arasında Converse’li, file çoraplı türbanlı genç kızlar da dikkati çekmiş. Beyaz Müslümanlar da artık defilelerle görücüye çıkıyorlar veya gövde gösterisi yapıyorlar. Bu mahallede de ‘özgür kadın’ tiplemesine uygun olarak sunumu yapılan 366 parçadan müteşekkil koleksiyona: “Özgür çiçekler ve özgür renkler’ adı verilmiş. Emine Erdoğan reddetse ve ‘ben Tekbir’den giyinmiyorum’ dese de önemli değil. Önemli olan hakikat değil algıdır yani reklamdır. Tekbir çaktırmadan AKP’nin moda kolu gibi çalışıyor ve onun adına kitleleri giydirmeye özen gösteriyor. Cumhurbaşkanı’nın Side sahillerinde eşiyle duruşu da bu kreasyonu süsler ve tamamlar nitelikte idi.
23.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|