Geçenlerde Mesaj tv’de bir açık oturumda Ali Murad Daryal’ın sözlerini dinlerken bir noktaya takıldım. Bir tespiti çok çarpıcı ve orijinal geldi. O da Seyyid Kutup’la alâkalıydı.
Esasında, Ali Şeriati ve Seyyid Kutup gibilerin geleneksel veya muhafazakâr ulemaya yönelttikleri bazı tenkitler yerden göğe kadar haklı. Onları geçmişin tortularına takılmakla suçluyorlardı. Meselâ, zekâtı iskat etmek için evrak veya banknotlara zekât terettüp etmeyeceğini savunuyorlardı. Kimi geleneksel sünnîler bu anlayışı savunurken, aynı anlayışın İran’da da makes bulduğunu Ali Şeriati’nin yazılarından öğreniyoruz.
Bununla birlikte, çağının tortularına takılma açısından geleneksel ulemanın Seyyid Kutup ve Ali Şeriati’ye yönelttikleri kimi tenkit ve eleştiriler de son derece yerinde. Bu eleştirilerin can alıcılarından birisini Ali Murad Daryal sözkonusu sohbette yaptı. Merhum Seyyid Kutup’un İslâmda Sosyal Adalet adlı kitabının aslında sosyalist jargonun ve dünya görüşünün mahsûlü olduğunu söyledi. Yani Seyyid Kutup sosyalistlerin bir problemine İslâmda çare arıyordu. Soru ve zemin sosyalist kaynaklı olduğundan dolayı, cevap da tabii ona göre şekillenecekti veya olacaktı. Halbuki Yusuf Kardavi’nin Fakirlik Problemi Karşısında İslâm kitabı da aynı konuyu işlemekle birlikte en azından Kardavi’nin çıkış noktası katıksız ve İslâm.
Dolayısıyla İslâmiyet ilkinde sosyalist bir bakış açısıyla yorumlanıyordu. Bunun nedeni de konjonktür baskısıdır. Bu baskının altında kalan Seyyid Kutup, İslâmın sosyalizan bir yorumunu yapmak durumunda kalmıştı. Sokak baskısı değil, ama konjonktür baskısına maruz veya mağlup kalanlardan birisi de merhum Musafa Sıbai olmuştur. İslâm sosyalizmi kitabı böyle bir terkibin ürünüdür. Mustafa Sıbai’ninkisi aslında biraz da fantastikti. Halbuki sosyalizmi Irak uleması ve Abdulaziz Bedri gibiler tam tersine İslâm ile beşeri ideolojiler arasında uyuşmazlığa temas sadedinde sosyalizmle İslâmiyetin de kabil-i telif olmayacağına vurgu yapıyor ve ortak zeminler olsa da pradigmanın; kalkış ve çıkış noktasının faklı olduğuna işaret ediyorlardı. Sözkonusu programda Ali Murad Daryal fevkalede tespitklerde bulundu. Bunlardan birisi de, ‘Her medeniyet kendi kavramlarıyal yaşar. Kendini kendi kavramlarıyla anlatır. Aksi takdirde bütünlüğünü kaybeder’ sözüydü. Gerçekten de zaman zaman konjonktürün zorlamasıyla eklektik yorumlar yapılıyor. Bu durumda İslâmın vahid-i kıyasisi veya paradigması eklektik hale geliyor ve bakış açısı bulanıklaşıyor ve müntesiplerinde şizofrenik bir anlayışa neden oluyor. İslâmiyet ile sosyalizmi telif etme yönünde ilk günden itibaren gayretler olduysa da bunlar semere vermemiş, boşa çıkmış ve bu yol akim kalmıştır.
***
Seyyid Kutup ile birlikte bu eklektik anlayışın tesirinde ve etkisinde kalanlardan birisi de Ali Şeriati’dir. Ali Şeriati zaman zaman Cemil Meriç ile mukayese edilmiş ve aralarında benzerlikler bulunmaya çalışılmıştır. Lâkin sosyalizmin tarihçesini ve Batı’daki köklerini ve gelişimini iyi bilen Cemil Meriç, Ali Şeriati’nin bu yönünü hiç bir zaman onaylamamıştır ve iltifat etmemiştir. Aksine, onun Marksizan bir İslâmî anlayış geliştirdiğini söylemiştir. Bununla birlikte, hac kitabını ve sosyolojik analizlerini takdir etmiş ve bu konuda hakkını da teslim etmiştir. Ali Şeriati gerçekten de sosyalizmden öylesine etkilenmiştir ki tarihî Şii veya İslâmi kavramları bu ideoloji ile harmanlamıştır. Proleterya gibi kavramların yerine mustaz’afin ibaresini koymuştur. Örnekler uzatılabilir, ama gerçek birdir. Bu da Ali Şeriati’nin en zayıf tarafını oluşturmuştur. Luther gibi bir yenileyici olmak isteyen Ali Şeriati bu yenilik etüdlerini veya deneyimlerini İslâm ile sosyalizm veya daha özelde Şiilik ile sosyalizm arasında yapmak istemiştir. Bu bağlamda, Şiilikteki muhalefet damarı ve geleneği de işini kolaylaştırmıştır. Türkiye gibi ülkelerde de Alevilerin öncelikle olarak Marksizme meyletmelerindeki temel neden ikisi arasında muhalefet ortak paydasıdır. Osmanlı’ya muhalefet geleneği kapitalizme muhalefete bir nevi geçiş kapısı olmuştur. Hem Alevilik de hem de sosyalizmde geleneksel değerlere ve yapılara karşı bir çıkış vardır bu da şüphesiz Şiilik veya Alevilikle sosyalist muhalefetin buluşmasını kolaylaştırmıştır.
Muhalefet geleneği buluşmayı kolaylaştırmıştır.
***
Dolayısıyla tarihî arkaplana da arkatip olarak Ebu Zer el Gifari ve Hazreti Osman ve Emevi ve Mervanileri yerleştirmişlerdir. Servet düşmanlığı ile Emevi düşmanlığı bir sembol olarak biraraya gelmiştir. Ortak paydada buluşmuştur. Bu itibarla, Hazreti Osman’a yönelik muhalefet veya eleştirinin hem Ali Şeriati, hem de Seyyid Kutup’ta buluşması tesadüf eseri addedilebilir mi? Merhum Ali Şeriati tarihî aidiyetten yola çıkarak sosyalizmle çabuk kaynaşmış ve hayatını da sosaylizmle Şiiliği kaynaştırmaya adamıştır. Onun ütopyası bu olmuştur. Gençlik yıllarında da Hudaperest Sosyalistler Hareketi içinde yer almıştır. Yani dindar sosyalistlerden birisi olmuştur. Sosyalizmi dindarlaştırmak, dini de sosyalistleştirmek istemiştir. Elbette bu eklektik bir anlayıştır ve teşekkülünde konjonktürün de payı vardır. Buna nazaran iki düşünürün de Soğuk Savaş sonrasında etkileri yok olmamışsa bile nisbeten azalmıştır. Sadede gelecek olursak her sistem kendi pradigması içinde yaşar.
19.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|