Erdoğan’ın, işlerin bu noktaya gelişinde son derece kritik bir dönüm noktası olan “Başörtüsü velev ki siyasî simge olsun” çıkışının gündeme düştüğü gün bir köşe yazısında bir siyasetbilimcinin şu tesbiti aktarılmıştı:
“Kriz çıkarmak isteyenlerin elinde 26 konu var. Bunlardan herhangi biri Türkiye’de gündemi değiştirir.” (Ergun Babahan, Sabah, 15.1.08)
Bu tesbitin sahibi, bahsettiği 26 konunun neler olduğunu tek tek açıklamamış. Ama aradan geçen üç ayı aşkın zaman zarfında yaşadığımız gündem kayması, bunlardan sadece birkaçının dahi ne kadar etkili olduğunu göstermeye yeter.
Şöyle bir geriye dönüp bakalım:
Erdoğan o çıkışı yaptıktan sonra haftalarca başörtüsü meselesiyle yatıp kalktık. Başörtüsünü üniversitelerle sınırlı olarak serbest bırakma iddiasıyla anayasanın iki maddesi değiştirildi.
Meclisten geçen bu değişiklik Çankaya onayı sonrasında Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. YÖK Başkanlığı rektörlüklere yazı göndererek yasağa nihayet verilmesini istedi.
Ve bazı üniversiteler buna istinaden başörtülü öğrencileri kampüslere almaya başladılar.
Ama bu durum çok kısa sürdü. Evvelâ Danıştay, YÖK’ün yazısı için “yürürlüğü durdurma” kararı verdi. Ardından “asıl bomba” patlatıldı:
AKP hakkında kapatma dâvâsı açıldı.
Türkiye beş haftadır bu dâvâ ile meşgul.
Arada Ergenekon operasyonu da önemli bir gündem oluşturdu. Özellikle Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Sevgi Erenerol gibi isimlerin gözaltına alınıp tutuklanması, büyük heyecan uyandırdı.
Ardından İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek’in gözaltına alınmaları, Ergenekon’u iyice gündemin ilk sıralarına yükseltti.
Ama bu hava, Selçuk’la Alemdaroğlu’nun bilâhare serbest kalmasıyla bir anda söndü. Gözaltıların zamanlama ve yöntemine yönelik eleştiriler de operasyonun hızını kesmeye yaradı.
Gelinen noktaya baktığımız zaman, mağdurlar cenahında tatminkâr bulunmasa dahi, en azından kısmî bir çözüm adımı olarak nisbeten rahatlama getirecek gibi algılanan başörtüsü girişiminin esamesi bile okunmazken, tam tersine sorun daha da kronikleşti ve buna paralel olarak mağdurların yaşadığı hüsran da derinleşti.
Ergenekon’da da sinyaller iç açıcı değil.
Bir diğer önemli konu olan yeni anayasa ise, AKP’nin cumhurbaşkanı seçiminden sonra ilk iş olarak gündeme getirip, daha sonra statükodan gelen tepkiler üzerine konuyu askıya alması, ama bunu sınırötesi operasyonla kamufle edip bir daha raftan indirmemesiyle sonuçlandı.
Ve şimdilerde, AKP’nin yaklaşık beş buçuk yıllık iktidarında “en güçlü ve rahat” göründüğü ekonomide de kara bulutlar oluşmaya başladı.
Borsa düşerken döviz ve faizin yükselmesine ilâveten, enflasyonun tırmanışa geçmesi; temel gıda maddeleriyle akaryakıt, doğalgaz ve elektrik fiyatlarının zamlanması; böylece ücretlilerin maaşlarına, yıllık enflasyon hedefi esas alınarak yapılan çok cüz’î artışların üç buçuk ay içinde eriyip, çalışanların bütçelerinde giderek artan eksilerin oluşması, tedirginlikle takip ediliyor.
Krediyle borçlanıp ev ve/veya araba alarak, güçlerini aşan borçların altına girenler, böyle yaparak oluşmasına katkıda bulundukları sahte ve aldatıcı “büyüme” tablosunun, yerini farklı ve sıkıntılı bir kriz ortamına bırakmakta olduğunu görmenin kasvetiyle kıvranıp duruyorlar.
Beş buçuk yıldır bizdeki yüksek faizden nemalanan sıcak para, işler karışınca kaçmaya yöneldi. Yatırım için gelenler de azalmaya başladı.
Dalgalı kur adı altında yıllardır dövizi düşük tutan, çünkü dışarıdan aldıkları borçlar muazzam yekûnlara ulaştığı için kendilerini buna mecbur bilen yerli sermaye dükalıkları, şu anda son derece ciddî bir ikilem ve sıkıntının içinde.
Asıl sıkıntıyı ise, halkın gündemini hakim kılmayı başaramayınca başkalarının gündemine teslim olan AKP yaşıyor. Ve beraberinde millet.
19.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|