Carter çok önemli tarihî şahsiyetlerden birisi. Zamanında İsrail’e de büyük hizmetler ifa etmiş birisidir. Sıradışı bir Amerikan başkanı. Onun dönemi İran devrimi ve neoconların yükselişine sahne olmuştur. Neoconlar Reagan’a kaymadan önce onu desteklemişlerdi. Evanjelikler de öyle. Belki de bunun sebeplerinden birisi Ulusal Güvenlik Danışmanının Yahudi kökenli Brizezinski olması ve kendisinin de Camp David sürecini başlatmasıdır. Enver Sedat ile Menahem Begin’i 1979 yılında Camp David’de biraraya getirmiş ve bu yolla tarihî barış antlaşmasının önünü açmıştır. Bununla birlikte, daha sonraki süreçte hem Carter, hem de Brizezinski büyük ölçüde değişti. Şimdi Brizezinski adaylardan Obama’yı destekliyor. Brizezinski Demokratların Kissinger’i sayılıyorsa da veya onun muadili kabul ediliyorsa da müsbet yönde fevkalade değişime uğramıştır. Dolayısıyla Carter’ın Yahudilere hizmet ettiği bilgisi doğru olmakla birlikte eskimiştir. O da ahirzaman diliminin televvün hâlini yaşamaktadır. Carter daha sonra tam aksi istikamette yol almıştır. Kader onu bugün Camp David sürecinin tam aksi istikametinde konuşlandırmıştır. Yahudilere göre süreç onu bilâhare Yahudi aleyhtarı bir zemine (antisemitist) çekmiştir. Hatta bazı Yahudi bloglarına göre artık o bir Filistin mücahididir. Emin el Hüseyni’nin haleflerindendir. Yazmış olduğu kitaplarda İsrail’i, yıkılan Güney Afrika’nın sabık apartheid/ırkçı rejimine benzetmiştir. Carter bu arada mühim ifşaatta da bulunmuştur.
İsrail’i eleştirmenin İsrail’de tabu olmadığını, ama ABD’de tabu olduğunu ve bundan başkanların dahi muaf olmadıklarını ikrar etmiştir. Bu en tepeden bir itiraftır. Dolayısıyla Findley’in ‘Konuşmaya Cesaret Ettiler’ kitabının bir kez daha tasdiki mahiyetindedir.
ABD’de İsrail aleyhinde konuşabilmek cesaret ister. Daha doğrusu mangal gibi bir yürek. Orada başkanlar bile İsrail lobisinin esiridirler. Hatta Volkanlar ekibinde birlikte çalıştıkları halde eski Amerikan Dışişleri bakanlarından Colin Powell da döneminde Beyaz Saray’a çöreklenmiş olan Neocon ekip için (Perle, Wolfowitz ve Feith gibileri kastederek) ‘Burada aşılmaz bir demir leblebi ve Gestapo idaresi var’ demişti. Evet orada bir Gestapo idaresi var. Bu söz gerçekten de çok önemli. Zira Mahmut Zahar da Carter’la görüşmelerinden bir gün evvel Washington Post gazetesinde yayınlanan ‘No Peace Without Hamas’ başlıklı makalesinde aynı gerçeklere temas etmektedir.
Buna temas etmeden önce Carter’ın yaptıklarının ne anlama geldiğine kısaca değinelim. Camp David’in mimarı ve eski başkan olarak Hamas üyeleriyle görüşerek ABD’nin kırmızı çizgilerinden birini yıkmıştır. Bu anlamda Cengiz Çandar gibiler başka bağlamlarda kullansalar bile, o bir put kırıcı ve tabu yıkıcıdır. Bundan dolayı Rice bu ziyaretin ve görüşmelerin kendilerini bağlamadığını ve Amerikan resmî çizgisini temsil etmediğini söylemiştir. Carter Amerikan yönetimini temsil etmese bile Amerikan maşeri vicdanını temsil etmektedir. Onları asıl korkutan da bu yönüdür. Mahmut Zahar da Carter’ın bu yönüne vurguda bulunmuş ve kendisine kocaman bir hoşamedide bulunmuştur. Zahar, Carter’ı, ‘namuslu, (Siyonizm’den) bağımsız ve yozlaşmamış bir düşünür’ olarak selâmlamıştır. Keza: “Carter’ın ziyareti Yol Haritası, Barış Planı’nın Hamas olmadan uygulanamayacağını ortaya koymuştur...” demiştir. Carter deyim yerindeyse İsrail’in ırkçı rejimini manevî olarak yıkmaya gelmiştir. Bundan dolayı, İbrani devleti skandal bir biçimde yanına bir koruma dahi vermemiştir. Esasında, Carter bu ziyaretiyle “Kral çıplak, İsrail’in barış yapmaya niyeti yok, dokusu da buna müsait değildir’ demiştir. Mahmut Zahar sözkonusu makalesinde 2000 ile 2005 tarihleri arasında İsrail’in bire dört oranda Filistinli katlettiğini, ama bu oranın 2007 sonrası bire kırka yükseldiğini söylemiştir.
***
İsrail bu suretle Ahmet Mansur’un bir programında konuşan Filistinli bir uluslar arası hukukçunun ifadesine göre, Gazze’de ağır çekim holokost/jenosit uygulamaktadır. Tarihin en garip cilvelerinden birisi daha önce holokost deneyimi geçirmiş bir milletin Filistinlilere ‘nakba’ namında benzeri başka bir acı deneyim yaşatmasıdır. Bu nasıl bir algıdır anlamak mümkün değil? Yahudiler Nazilerin izinden 1948 yılında Filistinlileri ‘nakba’ya yani felâkete uğratmışlardır. Holokost’tan kurtulanlar Filisinlilerin başına ‘nakba’ felâketi sarmışlardır. Bu bağlamda Mahmut Zahar bu yöndeki bir mukayese ile: “Biz Gazze’de 65 yıl önce Yahudilerin yaptıklarını yapıyoruz. 65 yıl sonra Varşova gettosuna mukabil biz de Gazze’yi işgalcilere karşı savunuyoruz...” demiştir.
Esasında hem İsrail, hem de ABD uluslar arası hukuku tanımayan hukuken korsan devletlerdir. Carter, ziyaretiyle bunu ortaya koymuştur. Buna mukabil, Papa’nın ABD ziyareti ve Bush’la buluşması Bush-Neocon ittifakını hatıra getirmiştir. Papa Regensburg’da yapmış olduğu konuşmasında 11 Eylül çığırından yürümüştü. Son ziyareti de bunu taçlandırır bir ziyaret olmuştur. Bush ile 16’ncı Benediktus, Beyaz Saray’da ortak bir terör vurgusunda bulunmuşlardır. Sonuç bildirgesine yansıdığı şekilde bu şöyledir: “İki taraf da topyekûn bir şekilde terörizmin dinin manipülasyonu suretiyle masumlara karşı şiddet eylemleri ve ahlâksızlığı meşrulaştırmak veya gerçekleştirmek için kullanılmasını takbih ve reddederler...” Bu Beyaz Saray’ı ve İsrail’i de kapsar bir şekilde kullanılırsa mesele yok. Ama sadece Filistinliler bağlamında kullanılıyorsa (ki, öyle) asıl manipülasyon budur. Sonuçları sebeplerinden koparamaz ve izole edemezsiniz. Aksi takdirde saldırıya karşı savunmayı yasaklamış olursunuz. ‘El badiu azlam’ yani zulmü başlatan taraf zulmün anasını irtikap etmiş olur. Bu suretle Papa bir kez daha dinin manipülasyonuna âlet olmuştur. Papa’nın laiklik vurgusu veya muhalefeti de samimiyetsiz bir zeminde seyretmektedir. Laikliğe muhalefet seçmece bir muhalefettir. Ona göre, Batıda daha az, İslâm dünyasında ise daha çok laikliğe ihtiyaç vardır. Bizim hedonizm ve dünyevileşme içinde boğulmamızı ve ideallerimizi kaybetmemizi temenni ederken Batılılar için tam tersini vazediyor.
***
Belki bu noktada Papa’ya en güzel cevabı verenlerden birisi Anglikan Kilisesi Başpiskoposu ‘Şeriatçı’ Dr. Rowan Williams’dır. Williams bir kez daha şarklı Hıristiyanların Batı politikalarının bir kurbanı olduğunu ve Batı politikalarının Ortadoğu’da zulüm mekanizmalarını tetiklediğini söylemiştir. Williams, Carter gibi konuşurken Papa, Bush veya Neoconlar gibi konuşmaktadır. Sebebi, Arapların deyimiyle, ‘hikdun defin’dir. Yani: Derin kin...
20.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|