Siz hiç baharın yeşil gözleri ile göz göze gelip, onunla mu-habbet ettiniz mi? Onun ne-reden gelip nereye gittiğini ne için her sene arzımıza uğradı-ğını merak ettiniz mi hiç? Mevsimler katarının çiçekli vagonu olan baharın, canlıların erzak ve iâşesi olan bu kadar nimetleri, hangi istasyonda, kimin ambarında yüklendiğini kendisine sordunuz mu?
Siz baharda çiçeklerle açıp, sularla aktınız mı hiç? Başakların başını okşayan rüzgârların müşfik elini kendi yüzünüzde hissedip, fısıltılarına kulak verdiniz mi? Kuşların cıvıltılı sohbetlerine katılıp, hiç durmadan birbirlerine neler anlattıklarını anlamaya çalıştınız mı? Kelebeklerin ipek kanatlarına bu kadar san'atların nasıl sığdırıldığı-nı merak edip sordunuz mu hiç? Çatınıza yuva kuran leyleklerin “lak lak” değil de “Hak Hak” diye yaptıkları tesbihata ortak oldunuz mu?
Nisan yağmurlarının rahmet damlalarıyla ıslanırken, her damlanın bir melek tarafından indirildiğini müşahade ettiniz mi? Böyle itina ve intizamla indirilmese, acaba insanın başına nasıl felâketler yağdıracağını düşüne-rek, her damla için bin kere şükrettiniz mi?
İsterseniz gelin bu soruların bazıla-rını, baharın kendisine soralım. Bakalım bizimle neler konuşacak, bize neler anlatacak?
- Ey gül yüzlü, çiçek bakışlı, sıcak kalpli bahar! Her sene soğuk karların altında, çamurlu toprak içinde güzel başını çıkarıp tatlı gülücüklerle bize selâm vermenin hikmeti nedir acaba? Nereden gelip, nereye gidiyorsun, kimin emri ile hareket ediyorsun?
- Sevgili insan, benim vazifem, Cemil-i Zülcelâl’in cemâline ayna olmak, O’nun güzelliklerini kâinata ilân etmektir. Ben bir hizmetkâ-rım. Ücretim ise, sizlerin bakışları, beni beğenip bana bakarak mutlu olmanızdır. Evet ben güzelim ama güzelliğim çiçeğimden, yaprağımdan, kokumdan değil, bütün güzelliklerin sahibi ve yaratıcısı olan Rabbimin Cemîl isminden gelmektedir. Yoksa, hava, toprak ve su gibi unsurlardan meydana gelen basit hücrelerimin ne ehemmiyeti olabilir ki?
Ben, kâinatın Hâlıkından size gönderilen bir mektubum. Bu mektubu yazan ve size gönderen Mektub-u Samedânî adına sizlere hitap ediyorum. Çiçeklerimin desenlerini, güllerimin yapraklarını iman gözü ile okuyun. Sizlere benden çok daha muazzam ve mükemmel olan Cennet baharının müjdelerini getiriyorum.
Ben, gelecekte yaşanacak olan büyük haşrin küçük bir misâliyim. Kış boyunca toprak altında saklanan çekirdek ve tohumcuklarım, birkaç günde nasıl topraktan başını çıkartıp yeryüzünü yeşile boyadıysa, mahşer günü de cesetler böyle diriltilip mahşer meydanını dolduracaktır. Daha düne kadar hiç ortalıkta görünmeyen çiçekler ve böcekler, bugün gözlerinizin önünde, başlarını-zın üstünde size merhaba diyor. Siz de ehlen ve sehlen diyerek mukabele edin, muhabbet edin…
Ve daha neler neler söyleyecektir. Bizlerle ne hoş sohbetler edecektir. Yunus Emre bir sarı çiçekle konuşuyor, ona annesini, babasını, evlât ve kardeşlerini soruyor. Onun zikrine ve tesbihatına ortak oluyor. O muhabbetten bir lezzet ve ibret alıyor. Bahar da bizi lezzet, hikmet ve muhabbet sofrasına davet ediyor. Buyrun biz de icabet edelim. Çiçeklerle ko-nuşup, güllerle gülelim. Bülbüllerle şakıyıp, sümbüllerle tesbih edelim.
20.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|