Türkiye'nin vazgeçilmez tartışma alanı olan din konusunu gazeteci Avni Özgürel’le konuştuk. Özgürel Türkiye’deki Müslümanların İslâmın bilimsel, felsefî ve san'atsal yönüyle çok ilgilenmediğinden şikâyet ediyor. Bunun yanında Türkiye’de okumuş yazmış insanların İslâma yaklaşımının eleştirmek maksatlı olduğunu söylüyor. Özgürel, Türkiye’nin iç hesaplaşmasını yapmadığını ifade ederken, cumhuriyet kavramının içinin doldurulmadığını belirtiyor. Öbür taraftan cumhuriyetin ilk dönemlerinde yaşanan olumsuzlukları ayıklayarak yolumuza devam etmemiz gerektiğini vurguluyor. Bunun yanında Avni Özgürel’e göre AKP kapatılacak, ama gerisini zamanın göstereceğini ifade ediyor.
* Sizce Türkiyenin sorunları niye çözülemiyor?
Bence çözme noktasında üslûp hatası var. Kendimizi sorumlu hissettiğimiz kitleye “Ben ne kadar haklıyım. Karşımdaki ne kadar haksız”ı anlatmaya çalışıyoruz. Mağdur olmak hoşumuza gidiyor. Muhafazakâr kesim mağduriyet psikolojisinden sıyrılamıyor. Başbakanın ağzından beyaz Türkler gibi lâflar çıkıyor. Artık Türkiye’yi yönetiyorsun bunun beyazı, siyahı mı kalmış. Biz kalıplaşmış iyilerimiz ve kötülerimizle düşünmeye alışmışız. Sanki problemlerimizi çözmek istemiyoruz. Bir de siyaset proje üretmiyor. AB, IMF, Dünya Bankası istediğinde proje üretiyorlar. Türkiye’nin hayali yok.
* Proje üretildiğinde de sistem “Ya ülke bölünüyor ya da şeriat geliyor” diyor. Bunu nasıl açıklarız?
Sistem dediğimiz şey yeni değil. Temel mantığı itibariyle 15. yy’dan itibaren oturmuştur. Saltanat olmuşuz, cumhuriyet olmuşuz fazla birşey fark etmiyor. Çok partili hayata geçişimiz de böyledir. Demokrasiye falan geçmiş değiliz. Şunları yapacağız şunlara dokunmayacağız denilmiştir. Tabiî bir de din meselesi...
* Nedir din meselesi?
Tarikatların öfkesi cumhuriyetle değil Abdülhamitle başlar. Çünkü Abdülhamit tekkelerin kapatılması projesinin sahibidir. Öfke dine karşı değildir, din adamlarına karşıdır. Benim babam 1939 senesinde Harp Okulunda Kur’ân okuma yarışmasında birinci olmuş. Komutanı Kur’ân tefsiri hediye etmiş. Türkiye böyle bir dönemi de yaşadı.
* Yani Kur’ân öğrenmenin yasak olduğu bir dönemin yaşandığını söyleyenler yalan mı söylüyorlar?
Benim söylediğim tablonun tamamı değildir. Türkiye cenaze kaldıracak imamların bulunmadığı dönemi yaşadı. Devrim sırasında idamlar da yaşandı. Sovyet devriminden sonra din adamları yerden kılıçla kazındı. Mustafa Kemal Osmanlı bürokrasisinin yetiştirdiği bir subay. Onun kafasında modernleşme bu. Modernleşmenin araçlarından biri bunlar. Ama biz bütün siyasetimizi, cumhuriyete bakışımızı bunun üstüne oturttuk. Bizim yapılan hataları ayıklamamız gerekiyor. Şunu da söylemek lâzım Türk tarihinin hiçbir döneminde din adamları hiçbir zaman siyasî otoriterinin üstünde ya da denk olmamıştır. Bu Sünnî akaidin öğretisiyle alâkalıdır. 4. Murat döneminde boynu vurulan Şeyhülislâmlar var. Müslümanların çağı farklı algılaması, farklı yoruma gitmesi lâzım. Ramazan geldiğinde fitre yarışı başlar ancak siz zekât yarışını gördünüz duydunuz mu? Zekât çünkü ciddî bir para. Namazı iki ara bir dereye sıkıştırıyoruz.
* Bu eksiklikleri kullanarak Müslümanlığı eleştirenlere ne demeli?
Ben kötülemek demiyorum. Bu bizim dini eksik algıladığımızı gösteriyor. Bakıyorsunuz Fuzul Otomobil, İhlas Finans, Tekbir Giyim gibi markalar dinî kutsallardan ismini almış. İnsanlar buralardan alış veriş yapınca dince uygun bir iş yaptığını zannediyor. İslâmı ticarileştirmeye çalışıyorlar. Bu İslâmın değil onu ticarileştirmek isteyenlerin sorunu. Türkiye’nin önde gelen fıkıh âlimlerinden Hayrettin Karaman’ın ismini hurafe programlarının danışmanı imzasıyla görüyoruz. Senin bu tür programlarla ne ilgin olabilir? Ne alâka? Süleyman Uludağ, şeyhlerin cinsel güçleriyle ilgili tarifler yapıyor. Bunlar sakillik. Bunlar dine muhalif olanların davranışlarını haklı göstermez. Bence Türkiye’deki sorun dinin köylülerin elinde kalması. Türkiye’nin aydınlarının, okur yazarlarının da İslâmla alâkası yok. Yeni yeni âyet nedir, hadis nedir öğreniyorlar. İslâm hakkında cahiller.
* Bu nasıl bir cehalet?
Yanlışların temelinde Kur’ân’ı ve İslâmı yanlış örneklerden okumaları gibi bir sebep var. Kendileri birinci kaynaktan ne peygamberin hayatını ne de Kur’ân’ı okumuyorlar. Daha çok kusur bulmak için okuyorlar. Ne acaba diye okumuyorlar. Yabancıların bile âyetlerin ne zaman indiğini, neden geldiğini, bugün neye tekabül eder? diyerek, araştırarak okuyorlar. Bizim aydınımızda Peygamberimize kusur atfetmek için okuyor. Kaç kadınla evlenmiş? onu sorguluyorlar. Bizim genç kız heveslisi Müslümanlarda kendi nefislerindeki eksikliği peygambere atfediyorlar. Bizim aydınımız Peygamberimize, Peygamberimizin karikatürlerini çizen Batılılar gibi bakıyor. Bu kişiler dinin medeniliğe engel olduğu kültürüyle yetiştiler. Bu yüzden Türkiye’de dinin yeni bir form kazanması icap ediyor. Bunu devlet yapamaz.
* Peki toplum dine ihtiyaç duyuyor mu?
İnsanlar arasında hevesleriyle hareket etmek isteyen insanlar var. Ancak bunlar da inanmak ihtiyacındalar. Bakıyorsunuz yoga yapıyorlar, Budizmi araştırıyorlar. Modern tarikatlara yöneliyorlar. Tanrıyla sohbet kitapları çok satıyor. Bu verilerden anlaşılan insanlar din arayışındalar.
* Dini anlatmaya başladığınızda da irticacı oluyorsunuz. Bu kısır döngüden nasıl çıkılır?
Türkiye, henüz iç hesaplaşmasını yapmadı. Biz tanzimatın, meşrutiyetin, cumhuriyetin ilânını çok önemli bulduk. Ancak içeriğini neyle doldurduğumuzu önemsemedik. Eğer geçmişte yanlışlar yapıldıysa bizim bugün doğruları yapmamız gerekir.
CHP, PARTİ OLMAYI İÇİNE SİNDİREMİYOR
* Bir yazınızda sorun Deniz Baykal’da değil, CHP’de demişsiniz. İroni mi yaptınız?
CHP’nin dokusunda sorun var. Biliyorsunuz CHP’nin kuruluş kararı Sivas Kongresi’nde veriliyor. Bunun için CHP’liler biz cumhuriyetten önce vardık diyorlar. Ecevit, CHP’den paçasını kurtarmak için akla karayı seçtiğini anlatırdı. Yeni meclise geçtiğimiz dönemlerde eski Millet Meclisi CHP’nin genel merkeziydi. Bence CHP partiden öte bir yapı. Şimdi parti olmayı içine sindiremiyor. Deniz Baykal meselesine gelince aptallar bile çağın ne istediğini biliyor da Deniz Baykal mı bilmeyecek? CHP değişim maksadıyla geleni kendine benzetiyor. Biliyorsunuz Tayyip Erdoğan’ın siyasete girişi Deniz Baykal sayesinde oldu. Anayasa değişikliği yaptılar.
* Gerçekten nasıl oldu da Erdoğan üzerinden siyaset yasağı kalktı?
Devlet çarkı Tayyip Erdoğan’ı istedi. Bir anda Diyarbakır DGM’de beraat kararı çıktı. Siirt seçimlerine katılması konusunda itirazlar vardı. YSK seçime katılabilir dedi, ancak gerekçesini hâlâ yayınlayamadı. Sistem Tayyip Bey’i istedi. Tayyip Bey eline ayağına dolaştırdı.
* Siz askerin de Tayyip Erdoğan’ı istediğini mi söylüyorsunuz?
Özellikle askeriyenin Erdoğan’dan yana tavır alışının nedeni yerli düşüncenin adamı oluşudur. Bu siyasî hareketin iktidara geleceği açık buna kim önderlik etsin denilince bunun cevabı Erdoğan oldu. Bunun ayrıntısına girmek istemem.
* Biraz açar mısınız?
TSK 1974’ten bu yana ABD ile kerhen işbirliği yapıyor. Mecburiyet tahtında. Onun içindir ki Erdoğan’a Türkiye’nin ulusal çıkarları anlatılabilir diye düşündüler. Bazı konularda ikna edilebilir diye düşündüler.
* Peki ne oldu da rüzgâr döndü?
Döndü mü o da belli değil. Tayyip Bey’in üslûp hataları var. Üslûbunun çağrıştırdıklarıyla altı yıllık iktidarı dönemindeki icraatları ters düşüyor. Erdoğan laikliğe, sistemin bir yerini zerre kadar değiştirecek ne yaptı? Müslüman tabanı memnun edecek tek bir icraatı yok.
* Kendini ulusalcı olarak tanımlayanlar AKP’nin sistemin bütün kalelerini ele geçirdiğini söylüyor. Sizin söylediklerinize ters değil mi?
Onlar siyasî mücadele. Devlet hukukî yapıyla ayakta durur. Türbana serbestlik mi getirildi? Türban takanlar çoğalmış Başbakanın sokaktan geçenin başına karışacak hali yok.
* Siz bir yazınızda Başbakan Erdoğan’ın kontrol edilebilirlikten çıktığını söylemişsiniz. Biraz açar mısınız?
İnsanlara yapılan destekler özgüveni geliştirir. Bu, zamanla insanı ben merkezci bir tabloya götürür. Tayyip Bey sistemi değiştirmek yerine sistemi kullanmaya başladı. İktidar gelirken sistemi değiştirme sözü vermişti. Halbuki içinde değişime direnenler olsa da devletin isteği dönüşmekti. Tanzimattan beri hedef bu. Duruyor, ara veriyor, geriye gidiyor, ama sürekli dönüşüm istikametinde hareket ediyor. Erdoğan bu talebe uygun olsa...
* Neden uygun değil sizce?
Bizim çok partili hayatımız mutabakat üzerine kurulmuştur. Neler yapılacağı ve yapılmayacağı konusunda anlaşma yapılmıştır. Bürokrasinin CHP tarafından işgali tabiî sayılmıştır. Üçüncü bir çizgiye itirazlar yükseliyor. Eğer bürokratları Demirel tayin etseydi kimse itiraz etmezdi. Eğer siyasî iktidarın atama gücü ve yetkisi varsa bunu yapacak tabiî. Bana sorarsanız AKP sistemi hiçbir şekilde zorlamadı. CHP devletin kurumlarının sağ iktidarlarla kavga etmesine alışmış...
* Peki, MHP’nin pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
MHP'yi değişim sürecinde görüyorum. Milliyetçiliğin demokratikleşmeyle harman edilmesi lâzım. 60 yıl sonra milliyetçilik anlayışı farklılaştı. Ülkü ocaklarıyla bu iş gitmez. Bunu Devlet Bey kavramış vaziyette. MHP’nin birikimiyle yeni bir sentez üretmesi lâzım.
* MHP’nin başörtüsü konusunda yapılan anayasal değişiklikte AKP’yi tuzağa çektiği söyleniyor. Katılıyor musunuz?
Siyasî mücadelede AKP açık vermişse MHP’nin üstüne gitmesini normal buluyorum. Ben de olsam öyle yapardım. Habire başörtüsü konusu konuşuluyor. MHP, AKP’ye yap da görelim demiştir. AKP bu durumdan kaçamadı (gülüyor). Ben tuzak kuruldu diye düşünmüyorum. Başörtüsü meselesi konusunda sürekli ağlamak, oyalamak olmaz. Bir şeyi yapacaksan söyle, yapamayacaksan söyleme. Türkiye’nin önündeki en büyük engeller Seçim Kanunu, Siyasî Partiler Kanunu, anayasa. Altı yıllık iktidarında hangisine dokunuldu. Bu sisteme göre Tayyip Erdoğan’ın haberi olmadan partiye üye olmak bile mümkün değil. Hani, Türkiye’de siyaset zenginleşecekti, tabana yayılacaktı.
* Peki, ABD’nin kapatma dâvâsına bakışı nedir?
Eskiden İstanbul’a gelenler “İstanbul Hatırası” yazılı bir bezin önünde fotoğraf çektirirlerdi. Washington böyle birşey. Amerika kim olursan ol gel bize biat et diyor. Onlar için Türkiye’de iş yapacak adam bulunsun. Muktedir olsun. Amerika’nın en büyük sıkıntısı siyaset üretememesi. Onun için de bu mesele bir an önce çözülsün istiyorlar. Yani parti kapatılacak mı, kapatılmayacak mı, masaya kimle oturacağız? bilelim isteği içindeler.
* Yani, ABD zaman kaybetmek istemiyor?
İran ve Irak meselesi Amerikanın masasında. ABD’nin esas duyarlılığı budur. Dâvânın bir an önce neticeye bağlanması uluslar arası siyasetimiz içinde gerekli. AB müzakerelerini sürdüremez hale geldik. Müzakere masasına oturduğumuz “AB komiserinin ülkemizde ne işi var?” sorusunu da anlamsız buluyorum.
* Siz, AKP hakkındaki kapatma dâvâsının nasıl sonuçlanacağını düşünüyorsunuz?
Hakkında kapatma dâvâsı açılıp kapatılmamış pek örnek yok. Türkiye’de Siyasî Partiler Kanununa göre Komünist Partisi olmaması lâzım. Ancak Türkiye’deki Komünist Parti hakkında açılan dâvâya bakılmıyor. Seçimlere giriyor. Bir yerde sistemin tehdit olarak görmediği Komünist Partisine nazar boncuğu olarak bakabilmesi mümkünken öbür taraftan çeşitli demeçleri yüzünden partiyi kapatması da mümkün. Bence kapatma kararında Haşim Kılıç’ın bile oyu bulunabilir.
* Peki, Tayyip Erdoğan’ın siyasî hayatı biter mi?
Tayyip Bey mücadeleyi bırakmayan biri. En azından yenilmiş, teslim olmuş olarak bırakmak istemez. Belki bu kapatma dâvâsı Tayyip Bey’in demokrasiyi önemsemesine neden olur.
* Cemil Çiçek’in siyasî yasak listesinde olmaması soru işareti mi?
Cemil Çiçek anayasa komisyonunda olmasına rağmen meclise sunulan başörtüsüyle ilgili anayasa değişikliği teklifine imza vermemiştir.
* Peki, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün polis tarafından izlendiği yönündeki haberleri nasıl yorumluyorsunuz?
Bu olaylar AKP hakkındaki kapatma dâvâsında olumsuz hava doğurur.
|