Irak Türkleri Adalet, Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (ITYAD) Başkanı Mithat İbrahim ile Kerkük üzerine bir söyleşi yaptık.
Derneğinizin faaliyetlerinden bahsedebilir misiniz?
Irak Türkleri Adalet Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkanıyım. Derneğimizin merkezi İstanbul’un Fatih ilçesinde bulunmaktadır. Bir seneden beri çok güzel hizmetler yaptık. Özellikle Iraklı Türkmen vatandaşlarımıza çok yardımlarda bulunduk. Türkiye’ye iltica eden Türkmenler genelde maddî ve içtimaî açıdan çok zayıf durumdadır. O sebeple bunların ihtiyaçlarını gidermeye ve bir nev'î dertlerine deva olmaya çalışıyoruz. Dernek 2007 senesinin 3. ayında kuruldu. Yönetim kurulumuzda değerli insanlarımız var. Bu bir sene içerisinde çok şükür bir seneye sığmayacak büyük hizmetler yaptık. Kaydadeğer çok faydalı hizmetlerimizden bir tanesi sağlık konusunda yaptığımız hizmetlerdir. Başkan yardımcımız bir doktordur. İnsanlarımızın çoğu sigortasız ve muayene de pahalı olduğundan, bu insanların da muayene olacak imkânları olmadığından dolayı biz yardımcı oluyoruz. Kendisi bir doktor olan başkan yardımcımız buraya geliyor ve her seferinde 40-50 insanımızı muayene ediyor.
İlâçlarını yazıyor ve biz kendimiz ilâçlarını temin ediyoruz. Özellikle İHH Derneği ilâç konusunda çok yardımcı oluyor. Ensar, Avicenna, Vakfı Gureba gibi hastaneler de çok yardımcı oluyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi de bu konuda büyük yardımlarda bulundu. Kuzey Irak’tan da zaman zaman hasta vatandaşlarımızı getirip burada tedavi ettiriyoruz.
Siz de Kerküklü müsünüz?
Evet ben de Kerküklüyüm. 1991’den beri Türkiye’deyim. 97’de Türk vatandaşı oldum. O günden bu güne kendi doğduğumuz topraklara da hizmet etmeye çalışıyoruz. Ben 1997 senesine kadar Kerkük’e gidemiyordum. Maalesef ancak işgalden sonra gitme şansı bulmaya başladım. Daha önce Baascı Saddam rejimi döneminde istenmeyen kişilerdik. Oradaki yönetim tarafından. Bizim herhangi bir faaliyetimiz olmamasına rağmen ülkemize girişimiz yasaklanmıştı. İşgalden sonra o devir kapandı, ama ne yazık ki daha parlak bir döneme geçmedi Irak. İçinde bulunulan kaos ortadadır.
Biraz Irak’ta işgal öncesi dönemden bahsedebilir misiniz?
Şimdi Saddam döneminde zulüm ve haksızlık, binlerce insanın katlolması ve de bir çok başka katliamları kimse inkâr edemez. Irak’ın bu günlere düşmesi de Saddam sebebiyledir. Ancak gerçek şu ki Saddamlı 35 senede ne kadar zarar gördüysek, bu son 5 işgal senesinde de aynı zararı gördük. Demek ki; bu 5 sene o 35 senenin 7 katı daha şiddetli olmuş. O 35 senenin acısını, felâketini ve ölü sayısını 5 senede yaşadık biz. Bu beş sene içinde 1 milyondan fazla Iraklı öldü. 6 milyon çocuk yetim kaldı. Bu rakamlar son raporlara göredir. İşgal pek tabiî ki arzulanan bir şey değil. Zaten Kur’ân’da da geçiyor. “Yabancı güçler, krallar, melikler başka bir toprağa girdiklerinde orayı ifsad ederler. Önde gelen insanları ve yerli insanları aşağılarlar” şeklinde âyet var... Hatırlatayım. Irak’ta en güvenilen yer neresiydi? Yeşil Bölge... Burasının bile bugün güvenli olmadığı anlaşıldı. Hatta hatırlarsınız BM genel sekreteri Ban Ki-mun, Irak’ta bir konuşma yaparken hemen yakınında bomba patladı. İşte Irak bu gün bu kadar güvenlidir...
Saddam’ın idam döneminde sizinle Kuzey Irak’ta bulunuyorduk. O dehşetli günleri anlatabilir misiniz?
Saddam, idam edildiğinde Kurban Bayramıydı. Sizinle beraber gitmiştik Irak’a. Bayram namazına da beraber gitmiştik zaten. Bayramdan önce Saddam’ın idam edileceği söylentileri geliyordu. Yani oldu olacak gibi bir şeydi. Ama herkes ertelenir diye bekliyordu. Namaz dönüşü televizyonu beraber açtık. Saddam Hüseyin idam edildi diye görüntülü haberler dönüyordu. Gerçi Saddam idam edilmeyi çoktan hak etmişti. Ama bu yöntemle ve bu şekilde değil. Saddam gitti, cezasını Allah’tan görecek. Ancak bazı insanların hassasiyeti göz önüne alınmalıydı. Ama olan oldu. Gerçek şu ki; Saddam, Türkmenlere az zulüm yapmadı. Sadece Saddam döneminde değil, ondan öncesinde de zulüm görüyorduk. 1959’da Kerkük’te onlarca Türkmen, herkesin gözü önünde katledildi. Hatta katliâm yöntemlerinden en acısı bir insanı ayağının bir tarafından ve kolundan bir arabaya bağlanarak ters istikamette arabaları sürmek suretiyle insanların parçalanmasıydı. Bunların hepsi yaşandı. Belgeleriyle sabittir. 1959 daha dün gibi. Yaşayanlar da bu olaylara şahit olmuştur. 1920’lerde de İngilizler Irak’ı işgal ettiğinde büyük haksızlıklar yapıldı.
nPeki neden Türkmenlere bu zulümler reva görülüyor?
Belki de Türkmenlere Osmanlı kalıntısı ve nesli olarak bakıldığından öyle davranılıyor. Bunun yanında Türkmenler işgalciyi sevmez, onlara fırsat vermez ve hoşgeldin demez. Vatansever insanlar oldukları için ve bununla beraber ne rejime, ne devlete karşı herhangi bir isyanları asla olmayan bir millet olduğundan bu zulümler reva görülmüştür. Çünkü bize göre vatan her şeyden üstündür. Ayrıca Saddam Araptı ve Arapçılık tarafı da vardı. Baasçıydı bir kere... Irak’ta Türkmenlerin yaşadığı çizgi ülkenin kuzeybatısından Telafer’den başlar ve Mendeley’e kadar devam eder. Ama çoğunluk Kerkük’tedir. Saddam ise kendi döneminde güneyden yüzlerce, binlerce aileyi getirdi, onlara bedava arsa dağıttı, ev yapmaları için de para verdi ve Kerkük’ün demografisini Araplar lehinde değiştirmek istedi. Ayrıca Saddam döneminde isimlere göre bile zulüm yapılıyordu. Türk ismi taşıyanlar ikinci sınıf sayılıyordu meselâ. Timur, Cengiz, Atilla gibi isimleri taşıyanlar asla rahat edemezdi. Bizzat benim dayımın oğlu meselâ ismi Cengiz olduğu için üniversiteye alınmadı. Bu dediğim 1993 senesinde yaşanmış bir olaydır. Ayrıca Türkmen olanlar arsa, daire, araba alamıyordu. İşin ilginç yanı satma şansınız var ama alma şansınız yoktu. Gayri menkul edinemiyordunuz... Ancak tek bir şartla alabilirdiniz, kendinizi Arap olarak kaydettireceksiniz. Yani milliyetinizi değiştireceksiniz. Saddam’ın zulmü sadece Türkmenlere de değildi aslında. Aynı şekilde Kürtler için de aynı sıkıntılar geçerliydi. 28 Mart’ta her sene Türkmenler büyük bir acıyı da anarlar. 1991 yılında Irak ordusu Kuveyt’i işgal ettiğinde ABD, 30 devletin yardımıyla onları çıkardı. Irak ordusu tam 200 bin kayıp verdi o zaman. Saddam’ın gücü iyice azalmıştı. Bu sırada kuzey ve güneyde iki ayaklanma çıktı. Saddam güneydekini bastırdı ve sonra kuzeye yöneldi. Tabiî Kerkük’ten başladı işe... Güneyde Şiîler kuzeyde ise Kürtler isyan etmişti. Altınköprü diye bir yer var. Kerkük’ün 25km kuzeyinde. Tam bir Türkmen şehridir. Türkmenler, Irak’ta müsalim yani barışçı ve isyan etmeyen insanlardır. Altınköprü halkı da bu sebeple demiş ki, bizim devlete karşı bir isyanımız ve tahribatımız olmadı o zaman bize dokunmazlar. Kuzeyden gelen Kürtler ise isyan ve tahribattan sonra dağlara kaçıp sığındılar. Irak ordusu bölgeye gelince ve Kürtlerin olmadığını görünce, bir bir evleri aramaya başladılar. Türkmenlerin suçsuzluğunu çok iyi bilmelerine rağmen, çünkü istihbarat raporlarından Türkmenlerin neler yaptığını biliyorlardı, buna rağmen Allah rahmet eylesin tam 106 tane genç, tahsilli, iyi yetişmiş Türkmen Ramazan ayında oruçlu bir şekilde kurşuna dizildi. Cesetleri bile 20 gün sonra bulunabildi. Hatta bazılarının şahadet parmağı hâlâ havadaydı. Bu bir çok katliâma ve zulme sadece bir örnektir. Daha onlarca köyler yakıldı ve insanlar evlerinden sürüldü.
Türkmenlerin işgalden sonraki durumları nasıl?
Türkmenler işgali hiç sevmez. İşgalden sonra da işgale karşı oldukları, Irak’ın toprak bütünlüğünü savundukları ve işbirlikçi olmadıkları için bütün bu zulümler geliyor başlarına. Onlar dışlandılar, haksızlığa uğradılar ve her zaman azınlıkmış gibi gösterildiler. Saddam’ın idamına sevindik bir zalimden bir diktatörden kurtulduk diye. Türkmen, Kürt ve Arapların bir çoğu ise bugün keşke Saddam kalsaydı diyor. Bir zulümden kurtulup başka bir zulme yakalandık ne yazık ki.
Biraz da Kerkük üzerine dönen oyunlardan bahsedelim. Kerkük neden bütün olayların merkezinde bulunuyor?
Kerkük önemli çünkü Kerkük’te petrol var. Dünyanın ikinci petrol yatağı Kerkük’te... Kalite bakımından ise birincidir. Halihazırda şu anda kazılmamış onlarca kuyu var.. O kadar zengin. Bunları herkes biliyor artık. Bu bir sebep sadece. İkincisi ise bölgedeki Kürtlerin de gözü var Kerkük’te. Hep fırsat bekliyorlardı. İşgalin ilk günü tapu dairesi yakıldı. Bütün evraklar ve belgeler yakıldı. Siz de Kerkük’e gelince görmüştünüz o binayı. Saddam döneminde gerçekten de 10 bin kadar Kürt vatandaşımız Kerkük’ten sürülmüştü. Bu bir gerçektir. Ama işgal sonrası bunlar 600 bin olarak geri döndüler. Bu akıl dışı, inanılmaz bir durumdur. İşgalin ilk günlerinde kaçak subayların evlerine, okullara, boşalan yerlere yerleştiler. Yer bulamayanlar çadırlar kurdular. Güya bunlar Kerkük’ün eski vatandaşlarıydı. Halbuki biz Kerkük’ü iyi biliriz. Oradaki Kürt kardeşlerimizi de tanırız. Bunlar Kerküklü falan değil, Irak’ın başka yerlerinden getirildiler. Hatta başka ülkelerden gelenler bile var. Bu büyük bir haksızlıktır. Şimdi Kerkük’e giderseniz daha şehre varmadan konutlar görürsünüz. Gayriresmî ve gayrikanunî evler... Hatta futbol sahalarında bile çadırlar kurdular.. Bir keresinde televizyonda bir belgeselde izlemiştim. Futbol sahalarında insanlar yaşıyor. Bölgedeki gençler de hâliyle gelip futbol oynayacaklar. Top çadırlara geliyor ve rahatsız ediyor. Oranın ahalisi de diyor ki “Kardeşim burası futbol sahası mı, bizi rahatsız ediyorsunuz”... İşte böyle trajikomik bir durum Kerkük’te yaşanan. Kanunsuz bir şekilde yerleştiler hep.
Bu keyfi uygulamalar nasıl oluyor da umarsızca yapılabiliyor?
Kürtlerin Kuzey Irak’ta kendisine göre bir parlamentosu var. İşgalin birinci gününden sonra, bütün resmi dairelerin müdürleri Kürt oldu. Tek bir dairede Türkmen bir müdür var. O da millî eğitim müdürü. Diğerleri hepsi Kürt oldu. Hatta bir örnek vereyim. Kerkük’te bir diş hekimliği hastanesi vardır. Oranın baş hekimi bizzat benim arkadaşımdı. İşgalden sonra bir Kürdü getirip başhekim yaptılar. 23 sene hizmetten sonra değiştirdiler. Bir zaman sonra araştırıldı ki bu adam doktor bile değilmiş. Her yerde bütün resmî dairelerde Arapça ve Kürtçe kullanılıyor. Biz ortak dilimiz olan Arapça’nın kullanılmasına razıyız. Ortak dildir herkes birbirini anlar bu şekilde. Kerkük, Irak’ın bir şehridir. Kerkük’ün, yerli Türkmeni, yerli Kürdü, yerli Arabı, hatta Hıristiyanının birlikte kardeşçe yaşadığı bir şehir olmasını istiyoruz. Bizce merkezî hükümete bağlı olması lâzım. Eğer illa ki ayrılacaksa, ki biz bunu hiç istemiyoruz, yani illâ ki Irak bölünecekse, biz Kerkük’ün özel statüde olmasını istiyoruz. Şimdi ise demografi ile oynandı.
Neden demografik yapıyla bu kadar sık oynanmaya çalışılıyor?
Bir referandum yapılacaktı. Amerika’nın tayin ettiği bir sivil hakim vardı, o bazı geçici yasalar hazırlamıştı. Bu yasalardan bir tanesi de 58. maddeydi. O madde diyordu ki; Kerkük Kuzey Irak’a bağlansın. Yasa onaylandıktan sonra, sadece Sünnî Arap ve Türkmenler yasaya hayır dediler. Kürt ve Şiîler ise onayladılar. Çünkü biliniyordu ki bu yasa Irak’ı bölecek. Bu yasanın Irak’a hiç bir faydası olmaz. Çünkü bu yasa yabancının eliyle yazılmıştı. Bunu biz gördük ve karşı çıktık. Uzak gelecek için bir plandı bu. Bu yasa büyük pazarlıklardan sonra yazılmıştır. Buna benzer bir yasa da ‘Irak’ın ana dili Arapça değildir’ yasasıydı. Bunun amacı da Irak’ı Farisileştirmektir. 58. madde Irak’ı bölmek içindir dedik. Bir de petrol yasası var. Petrol yasası da işgalcilerin işine yaradı. Büyük şirketler gelip petrol yataklarını işlemeye başladı. Birinci derecede işgalciler ve Kürtler kuzeydeki petrolden pay almayı düşündüler ve yapılan bütün yasalar bu pazarlıklar sonucu ortaya çıktı. Erbil, Süleymaniye ve Dohok yani 36. paralelin ötesi yıllar boyunca bu günlere hazırlanıyordu aslında. Her şeyi işgal sonrasına göre ayarlamışlardı. Yurt dışında siyaset eğitimi aldılar. Büyük masalarda büyük pazarlıklar yaptılar. Irak’ın birbirine düşeceğine eminlerdi ve bu güne hazırlandılar. Bu anlaşmaları onlara büyük avantaj sağladı.
-DEVAM EDECEK-
YARIN: KÜRTLER, KUZEY IRAK’TA HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRADI
|