GENÇLERİMİZİ BEYİN GÖÇÜYLE YİTİRİYORUZ...
Son yıllarca sıkça dile getirilen ''beyin göçü'', özellikle gelişmekte olan ülkeleri kara kara düşündürüyor. Nitelikli bireylerin hızla yurt dışına gitmesi, az gelişmiş ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasındaki uçurumu derinleştiriyor.
Ülkeler, beyin göçünü tersine çevirecek etkin politikalar bulmaya ve uygulamaya çabalıyor. Beyin göçü; az gelişmiş/gelişmekte olan bir ülkedeki iyi eğitim almış, vasıflı ve yetenekli bireylerin araştırma yapmak, daha iyi iş ve hayat şartları sağlamak amacıyla en verimli dönemlerinde gelişmiş ülkelere gidip, orada çalışması ve geri dönmemesidir.
GELECEĞİNİ YURT DIŞINDA GÖREN BİR
GENÇLİK YETİŞTİRİYORUZ
BES'in araştırma raporuna göre, öğrencilerin yurtdışında yaşamak istemelerinin sebeplerinin başında, ekonomide yaşanan belirsizlik, gelir dağılımındaki uçurum, düşük ücret uygulaması, işsizlik, adaletsizlik, gelecek kaygısı, bürokratik uygulamalar, millî eğitim-dış politika ve yüksek öğrenimde ulusal strateji ve politika eksikliği ile devlete ve geleceklerine yönelik güvensizlik gibi faktörler yer alıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 55'i yurtdışında yaşamak isterken, yüzde 31'i ev, araba alacak ve iş kuracak kadar para kazanıp geri dönmek istediğini bildiriyor.
Araştırmaya katılanların yüzde 91'i yurtdışında yaşayan arkadaşlarının bu ülkeler hakkında anlattıkları, yüzde 93'ü çok daha hür bir şekilde yaşama fırsatı bulabileceği düşüncesi, yüzde 74'ü, yurtdışı eğitiminin Türkiye'ye geri dönüldüğünde büyük avantaj taşıyacağı düşüncesi, yüzde 68'i kendi ayaklarının üzerinde durma isteği, yüzde 89'u hayat kalitesinin yüksek olması, yüzde 41'i eğitimde fırsat eşitliğinin olması, yüzde 35'i de yüksek öğrenimin sınavsız olması sebeplerinden dolayı yurtdışında yaşamak istediklerini bildirdiler. Bir bölümü ise yurtdışına gitme isteğini bir an önce iş hayatına atılma fırsatına bağlıyor. Bunların dışında yüzde 89'u gelecek kaygısından kurtulmak, yüzde 61'i yüksek ücretle iş bulmak, yüzde 57'si eğitim aldığı alanla ilgili iş bulmak, yüzde 52`si ekonomik istikrarsızlıktan ve krizlerden kurtulmak, yüzde 46'sı gelir dağılımındaki uçurumun verdiği rahatsızlıktan kurtulmak gibi sebepleri gerekçe gösteriyor.
BEYİN GÖÇÜNÜN YILLIK MALİYETİ 2,5 MİLYAR DOLARI GEÇİYOR
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) tarafından yayınlanan "Türkiye'de Araştırma-Geliştirme: Ne Durumdayız? Ne Yapmalıyız?" konulu araştırmaya (Prof. Dr. Muammer Kaya) göre; Türkiye iyi eğitim gören her 100 kişiden 59'unu beyin göçü yoluyla dışarıya kaptırıyor. Beyin göçünün Türkiye ekonomisine yıllık maliyetinin 2-2.5 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Beyin göçünün dünya çapında önemli bir sorun olduğu belirtilen araştırma sonuçlarına göre, Türkiye en fazla beyin göçü veren 34 ülke içinde 24. sırada yer alıyor. İyi eğitim gören her yüz kişiden 59'unu kaybeden Türkiye'de üniversitede okuyan gençlerin yüzde 73'ü yurt dışında çalışmak ve yaşamak istiyor. Yurt dışında öğrenimini sürdürenlerin ise yüzde 77'si ülkeye kesin dönüş yapmak isterken, Türkiye, bugün iyi eğitim görmüş gençlerin sadece yüzde 41'ini elinde tutabiliyor.
BEYİN GÖÇÜNÜ TERSİNE ÇEVİRMEK İÇİN NELER YAPILABİLİR?
Gençlerimizin yurt dışında eğitim görmesi ve yeni tecrübeler edinerek ülkemize dönmesi, onların gelişimi için elbette çok önemlidir. Beyin göçünü tamamen engellemeye çalışmak yerine onu iyi yönettiğimizde durumu ülkemizin lehine çevirebiliriz. Beyin göçünü en aza indirebilmek için öncelikle insana, emeğe, bilgiye, yeteneğe değer verilmesi ve bu değerlerin benimsenmesi gerekmektedir. Yapılan araştırmalara baktığımızda yurt dışına gitmenin tek sebebinin ekonomik etkenler olmadığını görüyoruz. Gençler, düşüncelerinin dinlenilmesini, projelerinin dikkate alınmasını ve teşvik edilmeyi bekliyorlar. Bütün bunları diğer ülkelerde gördüklerinde, tabiî olarak o ülkelere yöneliyorlar.
Beyin göçünü tersine çevirmek çok kolay değildir. Bunun için planların uzun soluklu yapılması ve dikkatle uygulanmaya başlanması lâzımdır. Yurt dışına giden nitelikli işgücünün nasıl bir sosyo-kültürel yapıya sahip oldukları dikkatle incelenmeli; görülen eksiklikler ve hazırlıklar sür'atle tamamlanmalıdır. Aksi halde ülkelerine geri dönüş yapanlar büyük hayal kırıklığına uğramakta ve yeniden yurt dışına çıkmaktadır. Yine bireyler yurt dışında edindikleri bilgi ve tecrübeleri, anavatanlarına aktarmak istemekte, ama bu konuda doğru kanallar oluşturulmadığı için, bu düşünce gerçekleşememektedir.
Pek çok başarılı genç, kendisine ve yeteneğine ülkemizde ihtiyaç olmadığını düşünmekte, kendini geliştiremediğini hissetmekte, tecrübe edinmek istemektedir. Çalışma şartları ile ilgili kanunlar yeniden düzenlenmeli, ücret adaletsizlikleri, çalışanların üzerindeki vergi yükü hafifletilmelidir. Gençlerin proje üretmelerini destekleyecek bir mekanizma oluşturulmalı, eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalıdır.
Eğitime, araştırma-gelişmeye ayrılan kaynak arttırılmalı, gençlerin meslekî eğitime yönelmesi için çalışmalar hızlandırılmalıdır. Meslekî eğitim alan bireylerin istihdam imkânları arttırılmalıdır. Eğitim kurumlarının (üniversiteler) çalışmalarını, yurt dışındaki bilim adamlarını ülkemize çekecek şekilde düzenlemesi ve teşvik etmesi; üniversitelerin bu çalışmalarının devlet, sivil toplum ve özel kuruluşlarca da desteklenmesi büyük önem taşımaktadır. Uzun vadede araştırma çalışmalarını desteklemek amacıyla kütüphane, teknopark sayıları arttırılmalı, akademik gelişimini sağlamak isteyen bireyler idarî işlere boğulmamalı, rüşvet, kayırmacılık ortadan kaldırılmalıdır.
Beyin göçü doğru şekilde yönetildiğinde, gençlerimizin ülkemizin gelişiminde çok önemli roller üstlenebileceğini öngörebiliriz. Mutlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle, sevgiyle kalın…
|
Mustafa OĞUZ
20.05.2008
|
|
Öğretmenlerin ekonomik sıkıntıları nasıl çözülebilir?
Öğretmenlerin ekonomik sebeplerle sıkıntı çekmelerinin önüne nasıl geçilebilir?
Bu konuda öğretmenlerin ders ücretleri ile ilgili bazı düzenlemeler yapılarak kısmen de olsa iyileştirmeler yapılabilir. Şöyle ki:
Öğretmenlerin girmiş oldukları her bir ders için ders ücreti ödenebilir. Yani maaş karşılığı ders saati uygulaması kaldırılarak öğretmenler ne kadar derse giriyorlarsa o kadar ders ücreti almalıdırlar. Öncelikle kendi alanları ile ilgili dersleri doldurmaları, duruma göre diğer derslerle de tamamlanmak üzere haftalık en fazla toplam 30 saate kadar derse girmeli ve ücretlerini de ne kadar derse girmişlerse o kadar ders ücreti alacak şekilde düzenleme yapılmalıdır. Bu konuda gerekli malî alt yapı hazırlanmalı ve en kısa sürede uygulamaya konulmalıdır. Çünkü unutulmamalıdır ki bir ülkede öğretmenler rahat, huzurlu ve mutlu olurlarsa gelecek nesli de umutlu bir şekilde yetiştirme şansları olur. Aksi halde sürekli bıkkınlık, ümitsizlik, hayatından memnun olmama gibi hoş olmayan psikolojik durumlar devam edip gider.
HER ŞEY “PARA, PARA, PARA...” MI?
Asla böyle bir iddiada değiliz. Ancak görev yaptığımız bazı bölgelerde özellikle meşrû olmayan yollardan para kazanarak görünürde zengin olmuş ama adam olamamış insanların ve onların çocuklarının öğretmenlere tepeden bakarak "kaç para alıyorsunuz hocam?", "bu paraya çalışılır mı hocam?" gibi alaycı tavırlarına da öğretmenleri muhatap etmemek gerekir. En azından öğretmenliği toplumda belli bir saygınlığı olan ve talep edilen meslek haline getirmek hedefimiz olmalı. Neden mi? Eğer öğretmenlik mesleğini seçen kabiliyetli insanlar olmazsa ya da azalırsa o toplumun ileri gitmesi medeni dünyayı geçmesi söz konusu olamaz da ondan.
Aslında basit bir düzenleme bile ne kadar çok şeyi değiştirmeye yetecektir. Ancak maalesef özellikle Maliye Bakanlığı ve çalışanları ile ekonomiden sorumlu olanlar her ne hikmetse öğretmenlere yapılan ya da yapılacak maddî düzenlemeler konusunda çok duyarsız ve isteksiz hatta olumsuz tavır takınmaktadırlar. Çünkü öğretmen sayısının mevcut memurlar içerisinde oldukça fazla olması onları korkutuyor, bir YTL'lik bir artışın bile ne kadar ülke bütçesine yük getireceğinden dem vuruyorlar. Ama şunu göz ardı ediyorlar; ülkeyi kalkındıracak ve ekonomiyi düzeltecek nesilleri yetiştirecek olanlar sadece ve sadece öğretmenlerdir. Doğru yere doğru yatırım yapanlar her zaman kazanırlar.
Bu arada son dönemlerde MEB bütçesinin diğer kalemlere göre son yıllarda en üstte olduğu söylenebilir. Ancak bunun öğretmenlere yansıması maalesef çok az hissedilmektedir. Hatta bir eliyle verirken diğer eliyle almak gibi durumlar da söz konusu olmaktadır. Meselâ denge tazminatı ile ilgili uygulamada eğer döner sermayesi olan bir yerde çalışıyor ve az da olsa kâr payı almışsanız ya denge tazminatınızı alamıyorsunuz ya da aldığınız kâr payını iade ediyorsunuz. "Ben kâr payımı istemiyorum, denge tazminatımı alacağım" deseniz bile "Biz bu kâr payını ödemek zorundayız" diyerek ödeme yapılıyor birkaç ay sonra da "ödenen kâr payını geri almak zorundayız" diye kesinti yapılarak çok komik uygulamalara imza atıldığı oluyor.
Bir başka örnek; yüksek lisans ve doktora yapanların ders ücretlerine ödenen fazla yüzdelik dilim "siz uzman ve başöğretmen olacaksınız, dolayısıyla bu ücretleri oradan alacaksınız" denilerek kesiliyor, ama yüksek lisans ve doktora yapanlara da söz konusu unvanlar verilmeyerek öğretmenler mağdur ediliyor. Üstelik yüksek lisans ve doktora yapmak için harcadığı onca emek ve para da boşa gitmiş oluyor. Ayrıca bir öğretmenin sınavla başöğretmen ve uzman öğretmen olması sıkıntı oluşturmaktadır. Belki sınav olmalı ama etkisi daha az olmalı. Sınavla beraber yüksek lisans, doktora, ulusal ve uluslar arası yarışmalara katılım ve öğrenci hazırlama, proje çalışmaları yürütme, yayınlanmış makale ve kitabı bulma, alanıyla ilgili yurt içi ve yurt dışı hizmet içi eğitim ve seminerlere katılma, sergi, fuar vb. katılım gibi geniş çaplı bir değerlendirme söz konusu olmalı.
Bütün bunların ışığında MEB yeniden kafasını iki elinin arasına almalı ve düşünmeli "nerede yanlışlık yapıyoruz?" diye. Eğer öğretmenlerin sürekli özlük haklarını iyileştirirse hem eğitime kalite gelir hem çağdaş dünyayı yakalama hatta geçme şansı olur. Aksi halde sadece durumu kurtarır ve önümüzden gidenlerin kötü birer taklitçisi oluruz. Konu ile ilgili teklif ve sorularınıza imkânlar ölçüsünde bu sayfada yer verilmeye çalışılacaktır.
|
20.05.2008
|
|
Yeni ÖSS sistemi de dershane zorunluluğunu kaldırmıyor
ÖSS sistemiyle birlikte ÖSS test tekniğinde de değişikliğe gidilmesi gerektiğini söyleyen Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı, "ÖSS sınav sisteminde 'evet' ve 'hayır'a yer var, 'gri tonlar'a 'belki' ve 'olabilir' gibi kavramlara yer olmadığı için gerici ve sakıncalı buluyoruz" dedi.
Mevcut ÖSS sınav sisteminin, öğrencileri gece, gündüz, hafta sonları dershane kapılarında perişan hale getirdiğini, yeni ÖSS sisteminin de dershanelere hizmet edeceğini vurgulayan Avcı, dershanelerin ezberciliği teşvik eden, bilgi, kültür ve donanım yerine sınavları geçme taktiklerini öğreten, sorun çözme, düşünme, düşündüğünü ifade etme ve hayata geçirme yerine ABC… şıklarından birini işaretleten reaktif bir bakış açısı öğrettiğini belirterek, "ÖSS hayatın her sahasında gençlerin kaderine hükmeder hale gelmiştir. Gerek ÖSS sistemi ve gerekse test tekniği bilgi kaynaklarına ulaşmanın serbest olduğu bir anlayışa göre olmalıdır. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan müfredat ve YÖK tarafından yapılan ÖSS reformları, ÖSS sınav sisteminin değişmemesi durumunda hiçbir anlamı olmayacaktır.
Yeni ÖSS sisteminin kamuoyuna dershanelerin önünü keseceği yönünde sunulduğunu oysa yeni sistemin, eğitimin en önemli sorunlarından birisi olan dershane zorunluluğunu kaldırmaya dönük bulmadığını söyleyen Avcı, Çocuklarımızı ÖSS endeksli hayat tarzından kurtarmamız ve üretimi, niteliği esas alan bir ölçme ve değerlendirme sistemiyle muhatap kılmamız gerekiyor. Öğrencinin okul başarısı ve notları liseye ve üniversiteye girişte esas haline getirilmelidir. Ülkemizdeki eğitim bileşenleri dikkatlice incelenirse, bunun dışında eğitimi dershanelere bağımlı kılmaktan kurtarabilecek bir çıkış yolu mümkün görünmemektedir" diye kaydetti. ÖSS sınavına giren gençlerin 10'da 8'inin dershaneye gittiğini ve anne babalarının hemen hemen tamamının çocuklarının sınavı kazanması için dershaneye gitmesini zorunluluk olarak gördüğünü kaydeden Avcı; ''Yeni sistem meslekî eğitimdeki çarpık tabloyu değiştirmekten uzak olduğu gibi öğrencileri dershaneye gitmek zorunda bırakmaya devam edecektir. Bu durum gençler üzerindeki mevcut başarı beklentisi stresini büyüterek onların bu konudaki çözümsüzlük duygularını çoğaltmaktadır'' dedi.
|
20.05.2008
|
|
EĞİTİM ARAŞTIRMALARI
Müzakere Yönetimi Kongresi 30 Mayıs’ta Boğaziçi Eğitim tarafından düzenlenen “Müzakere Yönetimi Kongresi, 30 Mayıs ile 1 Haziran 2008 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilecek.
Boğaziçi Eğitim’den yapılan yazılı açıklamada, “müzakere” kavramıyla ilgili “yönetime dair”, “stratejik”, “davranışsal”, “hukuki”, “kültürel”, “sosyolojik” ve “uluslararası” değerlendirmelerin yapılacağı kongreye, Zorlu Enerji Grubu Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Neyzi, Borusan Holding Genel Müdürü Canan Ercan Çelik’in yanı sıra Tevfik Altınok, Kemal Şahin, Prof. Dr. Emre Kongar, Toker Dereli, Nejat Çetinok, Murat Bilgili, Mehmet Ali Birand, Fuat Kozluklu gibi isimlerin konuşmacı olarak katılacağı kaydedildi.
Açıklamada, 30’u aşkın konuşmacının katılacağı kongrenin ilk günü 8 ana oturum, ikinci günü ise 6 ana oturum ve bir panel yapılacağı belirtilerek, kongrenin son günü her katılımcının, ilgilendiği konulardan oluşan 4 ayrı seminer seansına katılabileceği bir program seçme fırsatı bulacağı ifade edildi.
|
/ İstanbul
20.05.2008
|
|
SÖZ BİRLİĞİ
Mazeret yok: Yapabileceğinizin en iyisini yapın! Çaresi olan şeyde acze düşme, olmayan şeyde ise cezaya başvurma (Bediüzzaman).
Bundan yirmi yıl sonra yapmadığınız şeylerden dolayı, yaptıklarınızdan daha fazla pişman olacaksınız. Öyleyse demir alın ve güvenli limanlardan çıkın, rüzgârları arkanıza alın, araştırın, hayal edin ve keşfedin (Mark Twaın). Deneyim: En acımasız öğretmen odur. Fakat en iyi öğretmen de odur (C. S. Lewıs). Deneyim düşüncenin, düşünce ise eylemin çocuğudur (B. Disraeli). Engeller beni durduramaz, her bir engel kararlılığımı daha da güçlendirir (Leonardo da Vinci). Oğlum, bütün hayatını kolların ve ayakların belirlemeyecek. Hayatına asıl yön verecek olan beynin ve kalbindir. Bir şeyi gerçekten istiyorsan, bütün engelleri yenip ona ulaşabilirsin (Shelton Skelton). Düşünceli olun, çünkü karşılaştığınız herkes inanın en az sizin kadar zorlu bir mücadele veriyor (Plato). Çömez yakınıyormuş: "Bize öyküler anlatıyorsun ama anlamlarını açmıyorsun." Usta cevap vermiş: "Biri sana meyveyi çiğneyerek ikram etse hoşuna gider miydi?" (Paul Brunton). Düşündüğümüz şey yavaş yavaş bilinçaltında kalıplaşmış gerçek bir deyimle kendini gösterir (Ernes Holmes). Sizi korkutan her deyim size güç, cesaret ve güven kazandırır. Kendinize "Ben bu dehşeti yaşadım. Bundan sonra gelecek şeylere hazırım" dersiniz (Eleanor Roosevelt). Başarının sırlarından biri, geçici başarısızlıkların bizi yenmesine izin vermemektir (Mark Kay).
|
20.05.2008
|
|
TEBESSÜM
Aynı öğretmenin öğrencileri O gün öğrenciler sınav olacakmış. Öğretmenin kontrolü altında sınav bitmiş. Yan yana oturan Ali ve Metin adında iki öğrenci de sınavdan zayıf almış ve yanlış yaptıkları yerlerin hepsi aynıymış. Öğretmen şöyle demiş:
''Ali ve Metin! Bana bir açıklama yapın bakalım! İkinizin de yanlışlarının aynı yerde olmasının sebebi nedir?'' Ali, öğretmenin sorusuna şöyle cevap vermiş: ''Açıklaması çok basit öğretmenim. İkimizde aynı öğretmenin öğrencileriyiz.''
|
20.05.2008
|