EEE-KİTAP OKUYALIM ARTIK!
E-KİTAP NEDİR? E-kitap: Elektronik ortamda yayınlanmış ya da elektronik ortama aktarılmış ve bu ortamda kullanılan çeşitli protokoller ve yazılımlar ile bunları kullanan bilgisayarlar sayesinde izlenebilen metin, resim, film ve sesleri barındıran bir medya formatı, şeklinde tanımlanmaktadır.
E-kitaplar düz metin şeklinde olabildikleri gibi, elektronik ortamda kitap okumayı kolaylaştırıcı yardımcı yazılımların görüntüleyebileceği farklı formatlarda kullanıma sunulmuş olabilirler. Aslında e-kitaplar internet üzerinden download edebileceğimiz (kişisel bilgisayarlarımıza aktarabileceğimiz) birer dosyadır. Çeşitli yardımcı programları kullanarak bilgisayarınızda e-kitapları okuyabilirsiniz. Hatta bilgisayarınız yardımı ile e-kitaplar da oluşturabilirsiniz. Lit uzantılı elekt- ronik kitaplar Microsoft Reader programı yardımı ile okunabilir. PDF uzantılı elektronik kitaplar Adobe Acrobat Reader programı yardımı ile okunabilir. PDF dokümanlar çok geniş bir kullanıcı kitlesi olması sebebiyle tercih edilmektedir.
E-KİTAPLAR, NORMAL KİTAPLARDAN DAHA MI UCUZ?
E-kitabın basım, dağıtım masrafları olmadığından, okuyucular kitapları ya ücretsiz ya da çok düşük bir ücretle kendi bilgisayarlarına indirebiliyor. Üretilen cihazlar yardımıyla binlerce sayfalık kitapları yanınızda taşıyor biliyor, istediğiniz zaman okuyabiliyorsunuz. Teknolojik imkânlar sayesinde kitaptaki konular ses ve görüntü ile destekleniyor ve istenen bilgiler onlarca sayfa arasından kısa sürede bulunabiliyor. Yazarlar e-kitaplardaki yanlışlarını kısa sürede düzeltebiliyor. Oysa basılı yayınlarda bunu ancak sonraki basımda düzeltebilmek mümkün olmaktadır.
Elektronik kitapların pazarlaması da normal kitaplara göre son derece kolay. Dünyanın neresinde olursanız olun, internet aracılığıyla istediğiniz kitaplara hemen ulaşabiliyorsunuz. Süreli yayınları arşivlemek, kaynakları (kâğıtları) yıpranmadan saklayabilmek, istediğimiz zaman bilgiye ulaşmak oldukça zordur, elektronik kitaplar arşivlere yaygın erişimi kolaylaştırmaktadır. Geliştirilen yazılım ve programlar sayesinde bilgisayar okur yazarı olan herkes e-kitapları okuyabilmekte ve kendi kitabını hazırlayabilmektedir. Okur, kitapla ilgili düşüncelerini daha fazla kişiyle paylaşabilmekte, eleştirilerini çok kısa sürede yazara ulaştırmaktadır.
Türkçede e-günlük, ağ günlüğü, açık günlük olarak ifade edilen Bloglar, insanların yazılım, programlama, web tasarımı, teknik bilgi gerekmeden kendi istedikleri konulara yer verdikleri, en yeniden eskiye doğru sıralanmış yazıların yer aldığı, günlük biçimdeki web siteleridir. Bloğunuzu açtıktan sonra güncel yazınızı yazıp göndermeniz yeterli oluyor. Böylelikle yazılarınızı, düşüncelerinizi herkesle paylaşabiliyorsunuz. Blog yazarları, çalışmaları bir kitap oluşturacak muhtevaya kavuşunca, e-kitap olarak yayımlayabiliyorlar.
BASILI KİTAP (FİZİKSEL YAYINCILIK) YERİNE GEÇEBİLİR Mİ?
Elektronik kitapların fiziksel yayınların yerine geçip geçmeyeceği tartışılmaktadır. Şunu belirtmeliyiz ki yakın zamanda böyle bir durumun gerçekleşmesi mümkün görülmüyor. Zaten elektronik yayınlar, basılı yayınları destekleyici ve geliştirici görevini yerine getirmektedir. Meselâ yazar kitabını hem basılı hem de sanal ortamda okuyucularının beğenisine sunabilmektedir. Son zamanlarda özellikle dergiler basılı yayınlarını, daha düşük ücretle internet üzerinden e-dergi olarak da pazarlamaktadır. E-kitaplar, mevcut kitapların internet ortamına aktarılmış hali olabildiği gibi, ilk defa ve sadece sanal ortamlarda yayımlanan kitaplar da mevcuttur. Okuyucular internette genellikle basılı hali olmayan kitaplara rağbet göstermektedir. Üniversiteler, vakıflar ve kamu kuruluşları normal kitapları sanal ortama aktarma çalışmalarını sürdürmektedir. İlerleyen zamanlarda basılı yayıncılık ile elektronik yayıncılık farklı kulvarda da yoluna devam edebilir.
E-KİTABIN DA KORSANI ÇIKTI!
Ülkemizde e-kitap okuma alışkanlığı henüz çok yaygın değil. Zaten e-kitap sitelerinin listelerindeki kitap sayısı 20'yi geçmiyor. Bireylerin e-kitap okuyup okumadıklarına ilişkin (www.dergibi.com) adresinde yapılan ankette 429 kişinin verdiği cevaba göre okurların yüzde 20'si e-kitap okuduğunu belirtirken, yüzde 79'u okumadığını belirtmiştir. Yayınevleri e-kitaba henüz kendilerini tam olarak hazırlamış değiller. Bilgisayar dışındaki e-kitap okuma cihazları da oldukça pahalı. Bütün bunlar bugün e-kitabın fazla okunmamasında etkili olabilir. Üzülerek belirtmeliyiz ki elektronik kitapların da korsanları çıktı. Yazarın izni olmadan ve telif hakları ihlâl edilerek, kitaplar sanal ortama aktarılmakta ve ücretsiz olarak dağıtılmaktadır. Bunun yanında okuyucuların e-kitaplara ücret ödemeye pek istekli oldukları söylenemez. E-kitaplar indirilirken, bilgisayara virüs bulaşma tehlikesi de okuyucuları tedirgin etmektedir.
E-kitabın geleceğinin ne olacağı ve okuyucuların tercihlerinin hangi yönde olacağını şimdiden öngörmek zor. Ancak, kitabı elimizde tutmanın, sayfalarını çevirmenin, kalemimizle önemli yerleri işaretlemenin, sayfanın kenarına aldığımız yeri ve tarihi yazmanın kolay kolay bırakabileceğimiz bir alışkanlık olduğunu söyleyebilir miyiz? Mutlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle, sevgiyle kalın…
|
Mustafa OĞUZ
13.05.2008
|
|
Tanımadığınız dedenizden size miras kaldı farkında mısınız?
Yerel değerlerimiz, toplumların tarihî eserleri gibi bize ait değerler bütünüdür. Bu değerler, küresel dünyada çok önemli bir yer tutar. Çünkü, tarihî eserler bozulduğunda nasıl eski halini alamıyorsa ve ikame edilmez ise mahallî değerler ve kültürler de bir daha ikame edilmez, yeri doldurulmaz.
Türkiye'nin her bir yeri tarihî, kültürel, coğrafî değerlerle doludur. Yerel değerler karşımıza bir cami olarak çıkabildiği gibi bazen peri bacaları, Kütahya çinisi, Adana kebap, baklava ve Tekirdağ köftesi gibi lezzete bağlı değerler olarak karşımıza çıkarlar. Kültürümüzün zenginliği ve çeşitliliğini gösteren oyunlarda vardır bu oyunlar millî değerlerimizin yaşaması ve geleceğe aktarılmasında önemli rol oynamaktadır. Halk dengesindeki kıyafetler geçmişteki giyim kuşamı tanıtmakta; müzik, söz ve hareketler geçmişten günümüze bir köprü görevi görmektedir.
Bunlar bir ülkenin en önemli değerleridir ve bu değerlerden vazgeçmek mümkün değildir. Aslına bakarsanız her ülkenin kendine özgü değerleri ve kültürleri vardır, bu kültür ve değerler uluslar arası topluluklarda her zaman ön plana çıkar ve olumlu hanesine yazılır. Ülkelerin ve toplumların değeri, uluslar arası topluma, insanlık tarihine ne kazandırdıklarıyla ilgilidir. Bu önemden ve değerden olacak ki Yunanistan Hacivat'ı, Karagözü hatta baklavayı bile Yunanistanlı yapmayı denemiştir. Bütün bunlardan ötürü biz eğitimcilere büyük vazifeler düşmektedir. Çocuklarımıza millî değerlerin, anadan, atadan kalma geleneklerin birer zenginlik olduğu öğretilmeli ve millî değerleri koruma bilinci bizler tarafından onlara işlenmelidir.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki; Bir toplumu topluluk yapanın, o toplumun millî, kültürel ve yerel değerleri olduğunu bilmeli, bu bilinçle yola çıkarak değerlerimizi iyi korumalı ve onlara sahip çıkmalıyız. Bu ülkenin bir ferdi olarak, bu değerlerin koruyucusu bir eğitimci olarak…
|
Murat BAŞBUĞ
13.05.2008
|
|
Sizce, üniversiteye geçiş sistemi nasıl olmalı?
SBS- …….. - ÖSS - KPSS Sizce araya hangi sınav ya da sınavlar gelmeli? Aslında sadece sınav olarak sormamak gerekir. Belki soru şöyle sorulmalı: ''Sizce üniversiteye geçiş sistemi nasıl olmalı?'' Çünkü artık üniversiteye geçişte tek bir sınav yeterli olmamaktadır.
Özellikle son dönemlerdeki program değişikliklerinden kaynaklanan zorunlu bir düzenleme gerekmektedir.
Bu arada, okullarda özellikle ortaöğretim son sınıfta başlayan ÖSS yarışında durum nedir?
Üzülerek söylemeliyiz ki durum pek iç açıcı değildir. Çünkü özellikle Anadolu ve Fen Liseleri gibi okullarda son sınıf öğrencilerinin rapor ve devamsızlıklarla ikinci dönemin önemli bir bölümünü okul dışında ÖSS'ye hazırlanarak geçirdiklerine şahit olmaktayız. Ayrıca öğrenciler 9. sınıftan itibaren mezun olana kadar zamanlarının büyük bir kısmını dershanelerde geçirmektedirler. Bu eğitim camiası adına son derece üzücü bir durumdur.
Bu sorunun çözümü nasıl olabilir?
İlköğretimden ortaöğretime geçiş sistemine benzer bir sistem üzerinde durulabilir. Yani ortaöğretimden üniversiteye geçişte sonucu değil süreci ölçen bir sistem getirilebilir. Bunun için;
l Ortaöğretim Seviye Belirleme (OSB) sınavı puanları (9, 10, 11 ve 12. sınıflarda sadece o yılki derslerle ve öğretim programlarıyla sınırlı), (% 40 etkide)
l Ortaöğretim ağırlıklı ders notu puanları, (% 10 etkide)
l Ulusal ve uluslar arası bilimsel, san'atsal ve sportif yarışma, olimpiyat vb. derece puanları, (% 20 etkide)
l Faaliyet puanları (bilimsel, san'atsal, sportif, kültürel vb.), (% 5 etkide)
l Davranış ve Yönlendirme puanları, (% 5 etkide)
l Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı (ÖSS) puanları, (% 20 etkide)… gibi çeşitlendirilmiş değişik puan türleriyle öğrencinin öncelikle kendi alanı ile ilgili üniversitedeki bölümlere yerleşmesi sağlanmalı. Bu arada ÖSS soru tipleri de seviyeye uygun ALES de olduğu gibi düzenlenebilir. Ayrıca yeni programa uygun olarak öğrencinin ezber bilgisinden çok düşünme, yorumlama ve karar verme gibi becerilerini ölçecek şekilde düzenlenmelidir.
Üniversitelere geçişte katsayı ile ilgili düzenleme de yapılabilir. Her bir ortaöğretim bölümünü üniversite bölümleri ile ilişkilendirerek bölüm puanları tesbit edilmeli, ya da KPSS'de olduğu gibi yüzlerce puan türü üretilerek hangi puan türüne, ortaöğretim puan türlerinin ne kadar etki edeceği tartışılarak belirlenmeli. Yakın bölümlere çok az katsayı farkı, uzak bölümlere de diğerlerine göre biraz daha fazla katsayı farkı konularak puanlar hesaplanabilir.
Bu arada çocuklarının hem dinî eğitim almasını hem de üniversitelerde farklı bölümlere gitmesini isteyen ailelere için de şöyle bir düzenleme geti-rilebilir: İmam Hatip Liselerinin bünyesinde çevre şartları ve isteğe bağlı olarak;
1. Fen ve matematik bölümü,
2. Sosyal bilimler bölümü,
3. İlahiyat bölümü,
4. Yabancı diller bölümü, gibi bölümler açılarak 9. sınıftan sonra ağırlıklı not ortalamaları, 9. Sınıf Ortaöğretim Seviye Belirleme Sınavı (OSB-9) sonucu ve tercihe göre yerleştirme yapılmalı. Üniversiteye geçişte de hangi bölümden mezun olduysa o bölüme geçişi sağlanmalı. Bu okullara girişte de Fen ve Anadolu liselerine geçişte uygulanan ölçütler uygulanmalı.
Ortaöğretimde yatay ve dikey geçişlerin yanında ikinci bölüm okuma gibi alternatifler de düşünülmeli. Hatta mezunlar için yaygın eğitim kapsamında hafta sonları ve akşamları okulda eğitim alarak farklı bölüm bitirebilmelerinin yolu açılmalı, ayrıca kurslarla sürekli eğitim desteklenmeli. Konu uzun olduğu için şimdilik burada bitirelim. Sizlerden gelecek sorular ve öneriler çerçevesinde konuya açıklık getirmeye çalışacağız.
|
Said BAL
13.05.2008
|
|
Matematikte en iyi yöntem soyut öğretme tekniği
ABD'de yapılan bir araştırmaya göre, matematik eğitimi sırasında somut örnekler vermek en iyi yöntem değil. AA'nın habe-rine göre; Araştırmanın yapıldığı Ohio Eyalet Üniversitesinin tanımalı bilim merkezi müdürü Vladimir Sloutsky, "Matematiği somut bir örnekten yola çıkarak anlatmak çok zor.
Somut örnekler, öğrenilenleri sınamak için iyi bir yöntem olabilir, ancak eğitim aracı olarak kötü yöntem" diye konuştu. Amerikan Science dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, matematiği somut örneklerle öğrenen öğrenciler, soyut eğitim tarzıyla öğrenenlerle kıyaslandıklarında bunları yeni bir bağlamda kullanmakta sıkıntı çekiyorlar.
Araştırmanın eş başkanlarından Jennifer Kaminski, soyut yöntem formülünü öğrenmedilerse "A treni B treni ile ne zaman karşılaşır?" sorusunu çözen öğrencilerin büyük bölümünün, bu çözümü diğer örneklere uygulayamadıklarını belirtti. Teorilerini 4 gruba ayırdıkları 80 öğrenci üzerinde sınayan araştırmacılar, bir aritmetik sorusunun çözümünü ilk üç gruba ayrı ayrı 3 somut örnek vererek, dördüncü gruba da soyut anlatım tekniğiyle öğrettiler. Araştırmacılar daha sonra öğrettiklerini sınamak için çoktan seçmeli bir soruyu 80 öğrencinin tamamına sordular. Soyut yöntemle hesaplamayı öğrenenlerin yüzde 80'i doğru cevap verirken, büyük bölümünün "kafadan atarak işlem yaptığı" diğer gruplarda sadece yüzde 43 ila yüzde 51 oranında doğru cevap çıktı. Vladimir Sloutsky, somut örneklerin, öğrencilerin bizzat kavrama odaklanmalarına bile engel olabilecek biçimde ilgilerini dağıtabileceğini belirterek, araştırma sonuçlarının pedagojide uzun zamandır inanılanları tartışmaya açtığına işaret etti. Jennifer Kaminski de "Bu kavramları çok sembolik yöntemlerle anlatmak zorundayız. Öğrenciler böylece bunları çeşitli alanlara uygulamaya çok daha hazırlıklı olurlar" dedi.
|
13.05.2008
|
|
Kitapları seviyorsanız, ömrünüz boyunca mesutsunuz demektir
Üç kitap var okunacak: Kâinat, insan ve Kur'ân (Bediüzzaman). Kitaplar, medeniyetin önderliğini yapan ışıklardır (Rooswelt). Kitap sopasız ve dayaksız öğretmene benzer (İngiliz sözü).
Bir zamanlar dünya kitaplar üzerinde rol oynuyordu. Şimdi kitaplar dünya üzerinde rol oynuyor (Joubert). Hiçbir üzüntüm yoktur ki, bir saat kitap okumakla geçmesin (Montesquieu). Kitapları süs olarak dolap içinde tutmanın hiçbir değeri yoktur, çünkü o zaman kitapla diğer eşyalar arasında bir fark kalmaz (John K. Bangs). Okuduğunuz eser, sizi fikren yükseltir, içinizi iyi ve mert duygularla doldurursa, onun hakkında karar vermek için bu duygu yeterlidir (Alexander Pope). Size en çok yardım eden kitaplar, sizi en çok düşündüren kitaplardır (Theodor Walker). Okul için her şey yapabilirsiniz, eğer okulun bir kitaplığı yoksa, hiçbir şey yapmamış olursunuz (Juley Ferry). Senin bir gecede okuduğun kitabı, ben senelerce yazabilmek için saçımı ağarttım (Gonzaga). İnsan görmesi mümkün olmayan şeyleri kitaptan öğrenir, çünkü onlar kilometrelerce uzaktadır (France). Çağımızda iyi seçilmiş bir kitap koleksiyonu, gerçek bir üniversite öğrenimi demektir (Ovidius).
|
13.05.2008
|
|
Başarının Sırrı…
Usta'ya başarısının sırrını sormuşlar. "İki kelime" demiş: "Doğru kararlar."
Hepimizden farklı olarak, sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar. "Tek kelime" demiş: "Tecrübe."
"İyi de kardeşim bu tecrübe denen şeyin sırrı neymiş?" Usta derin bir iç geçirmiş ve şöyle demiş: "Yanlış kararlar!"
|
13.05.2008
|
|
Mantık ve profesör
Öğrenciler o yılın ders programlarında yeni bir ders olduğunu fark ederler. Dersin adı mantıktır ve derse yaşlıca bir profesör girecektir. Nihayet, ilk mantık dersi başlar. Çocuklardan biri söz hakkı isteyerek:
"Sayın profesör, mantık bize ne öğretir? Lütfen her şeyden önce bunu anlatır mısınız?" ricasında bulunur. Profesör, kendisine merak ve şüpheyle bakan talebelerine: "Mantık dersinin insanların düşüncesine yaptığı etkiyi açıklamak biraz güçtür. Onun için bunu sizlere bir örnekle açıklamak istiyorum" der: "Farz edin ki, maden ocağından iki insan çıkıyor: Birisinin üzeri tertemiz, diğerininki ise kömür karası içinde... Bunlardan hangisinin yıkanması lâzımdır?" Öğrenciler, hiç tereddüt etmeden: "Elbette, kirlisi!" diye cevap verirler. "Profesör, tebessüm ederek: "İşte evlâtlarım" der, "Mantık bu soruya cevap vermeden önce şunu sorar: Nasıl olur da bir maden ocağından çıkan iki kişiden birinin üzeri tertemiz iken diğerininki kirli olabiliyor?"
|
13.05.2008
|