Bir hizmet alanında veya bir haksızlık karşısında, ihmalkârlığımızı örtmek için en çok başvurduğumuz savunma yöntemi, “elimden gelse” söylemi olmaktadır.
“Elimden gelse şunu yaparım, bunu yaparım, şöyle hizmet eder, böyle yardımcı olurum” gibi dilek ve temenniler, belki içimizi rahatlatır ama, hakikatler ile hiç örtüşmez.
İnsan olarak ne kadar âciz, fakir ve güçsüz olsak da, bize verilen yetenekleri yerinde kullandığımız takdirde, elimizden çok şeylerin geldiğini göreceğiz. Zaten “elimden gelse” diye yakınacağımıza, elimizden gelenleri yapsak yeter de artar bile.
Elimizi vicdanımıza koyup, “elimden neler geliyor” diye bir düşünelim. Evvela, düşünce sahibi olmak büyük bir nimettir. Demek ki düşünmek elimizden geliyor. O halde, buradan işe başlayabiliriz. Düşünen insan istidatlarının farkına varır. Fıtratındaki tekâmül meylini keşfeder. Buna uygun olarak hareket ettiği zaman da, elinden çok şeylerin geldiğini görecektir.
Meselâ, bir insan, hizmet alanında kendisinin yetersiz olduğunu düşünüp, “ben de hizmet etmek istiyorum ama, elimden gelmiyor” diyerek bir köşeye çekiliyorsa, kendisine haksızlık ediyor demektir. Herkesin iyi bir hatip olması beklenemez fakat, herkesin lisan-ı hal ile ders vermesi mümkündür. Güzel ahlâkı, doğru davranışları, halis ibadetleri ile başkalarına iyi bir örnek olmak hemen herkesin elinden gelir.
İbadet konusunda elimizden o kadar çok şey gelir ki, her an ibadet halinde bulunmak gibi bir kabiliyete sahibiz. İşimizi yaparken, otururken, parkta dolaşırken de zikir ve tesbih çekerek, hatta tefekkür ederek ibadet edebiliriz. İbadetlerin şahı olan namaz için de aynı kolaylıklar söz konusudur. Namaz kılmak için insana tanınan kolaylıklar, hiç bir bahaneye sığınmaya imkân vermiyor. Yani hangi hal ve şartta olursa olsun, namazını eda etmek her insanın elinden gelir.
Ayakta duramayacak kadar hasta olan, oturarak kılabilir. Abdest almak için su bulamayan teyemmüm eder. Camiye gidemeyen evinde kılar. Dışarıda olan, bulunduğu mekânda kılabilir.
Bu kadar kolaylıklara rağmen, “elimden gelse namazlarımı hiç aksatmayacağım” diyen bir insan, elinden gelenlerin hiç birisini yapmıyor demektir.
Salih bir amel, hâlis bir düşünce, samimi bir niyet, hemen her insanın elinden gelir. Hani Üstâd Hazretlerinin 24. Sözde verdiği çok güzel bir misal vardır.
Bir adam beş kuruş kıymetinden bir hediye ile padişahın huzuruna çıkar. Fakat başkaları milyonlar değerinde hediyelerle gelmişlerdir. “Benim hediyem hiçtir, ne yapacağım” der. Sonra hatırına gelir, “Ey seyyidim. Bütün bu kıymettar hediyeleri kendi namıma sana takdim ediyorum. Sen onlara layıksın. Elimden gelseydi, bunların bir mislini sana hediye ederdim” der. Padişah da o bîçarenin o büyük ve küllî niyetini ve arzusunu en büyük bir hediye gibi kabul eder. Demek ki insan ne kadar bîçare olsa da, güzel bir arzu ve küllî bir niyet, her insanın elinden gelir.
Merhum Mehmed Âkif’in şu ikazı ile yazıma son vermek istiyorum:
“Ey dipdiri meyyit! İki el bir baş içindir
Davransana, el de senin, baş da senindir”.
29.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|