Türkiye’de sivil toplumun gelişmesi ve yönetimin demokratikleştirilmesi
20. asrın başlarında, klâsik anlamda demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesi olarak tanımlanmasına rağmen, yeni bin yılın hemen başında bu tanım, demokrasinin altını dolduran önemli etkenin ‘sivil toplum’ olduğu ve sivil toplumun denetimi sağlaması anlayışına gelmiştir.
Buna göre halk, iradesini başka herhangi bir iradeye bırakmaksızın, yönetim ve denetimin doğrudan sahibidir. Kabul edilmelidir ki bunu, sivilleşme düzeyinin yüksek olduğu toplumlar başarabilir. Bu hak başkaları tarafından verilmez. Profesyonel vatandaş, profesyonel birey veya katılımcı birey anlayışı açısından, bu hakkı elde etmeyen birey ve örgütlerin devlet ve baskı grupları karşısında özgür olduğu söylenemez. Hatta, kendi hak ve hukukunu bilmeyen toplumlar, iyi niyetli yöneticileri de zor durumda bırakabilir. Demokrasinin ve sivil toplumun en büyük düşmanı cehalettir. O halde bilinçli, yanlışlıkları hukuk içinde kalarak düzeltme anlayışına sahip olan sivil toplumlar demokrasiyi hak ederler.
Bireyselleşme ve sivilleşme, hak ve hukuku bilmek için, toplumun örgütlenmiş olması gerekir. Kültür, gelenek, din, mezhep, ırk, meslek, iş… gibi farklılıklar bir zenginlik sayılır. Bu zenginlik örgütlenmiş bir şekilde ortaya çıktığında, o halkın, kendi haklarını bilmesi ve savunmasının bir göstergesi sayılır. Türkiye’de halk iradesine ipotek koymak isteyenler, toplum örgütlenmelerini zorlaştırmaktadır. Vesayetçi anlayışlar, bir grup elitin, üstün irade olan millet iradesine çeşitli ideolojik bahanelerle engel olmaları ülkemizdeki demokrasi ve sivil toplum adına utandırıcı bir durumdur. İşte bu noktada iş ve sorumluluk topluma ve bireye daha da önemlisi Gönüllü Toplum Kuruluşlarına (GTK) düşmektedir. Halk, sahip olduğu değerler çevresinde ortak paydaları paylaşan insanlarla bir araya gelerek müsbet yaklaşım içinde demokrasiye katkıda bulunmalıdır. Gönüllü Toplum kuruluşlarına (GTK) veya Sivil Toplum Kuruluşu (STK) ismi verilen bu yapılanma demokrasiyi benimseyen bir toplumsal örgütlenme biçimidir.
Sivil toplum kavramı, siyasal anlamda günümüzü ilgilendiren bir düşünceyle totaliter devleti aşmanın ve demokratik yapıyı gerçekleştirmenin bir aracı olarak görülmektedir. Burada temel amaç, siyasetin sivil toplum ve örgütlenmesinin önünü açması yolu ile demokrasinin güçlendirilmesini sağlamaktır. Dolayısıyla, demokrasi sosyal alanda belirecek haklı istekleri ve bu istekler çerçevesinde oluşacak özerk guruplaşmalarla gelişebilir.
Türk siyasal sisteminde adeta tabulaştırılan devlet, ayrıcalıklı bir yere sahip olduğu kadar, köklü ve güçlü bir devlet geleneğine sahip olan milletimiz için devlet soyut bir kavram olmaktan çıkıp, somut bir kavram haline gelmiştir. Bunun içinde birçok milletin kendi devleti için kullanmadığı bir kavramı, yani “baba” tabiri kullanılır. Tabi devlet ‘baba’ olunca her şeyi ondan beklemek ve istemek kolay olmuştur. Tabi, bu arada ‘baba’nın otoritesine de herkesin itaat etmesi istenmiştir. Böyle bir durumda ise, sivil inisiyatif ve örgütlenmeyi beklemek zordur. Buna bağlı olarak sivil toplum oluşumlarının karşısına hukuk, siyasal, kültürel engeller kendiliğinden çıkacaktır. Hatta, politik nitelikli örgüt ve örgütlenmeler uzunca bir süre (ve kısmen hâlâ) halk ve devlet nazarında şüphe edilmesi gereken girişimler olarak görülmüştür.
Türkiye’de sivil toplumun gelişmesi ve yönetimin demokratikleştirilmesi konusundaki temel argümanlar şunlardır:
•Sivillleşme, sivil inisiyatifin geliştirilmesi ve sivil bir anayasa
•Katılımcı demokrasi, profesyonel vatandaş
•Temel insan hak ve hürriyetleri
•Fikir ve düşünce özgürlüğü
•Din ve vicdan özgürlüğü
•Laikliğin, mânâsına uygun tatbik edilmesi
•Düşünce ve kültür farklılıklarının bir zenginlik kabul edilmesi
•AB üyeliği için öne sürülen demokratikleşme şartları ve kriterleri
•STK’ların desteklenmesi ve işbirliği.
Sivil iradenin ön plana çıkması ve millî iradenin devlet yönetimine tam olarak yansıması önemlidir. Bu amaçla da sivil toplumun örgütlenmesi ve bir güç olarak devlet yönetiminde, belirleyici olması gereklidir. Bunun en güzel örneği belki yasama alanında, yasama işlemlerinin yürütülmesi aşamasında GTK’ların kendi ihtisas alanları ile ilgili konularda görüşlerinin komisyon veya bir mekanizma vasıtası ile dikkate alınmasının sağlanması olacaktır.
|
EMİN TALHA KARAMUSA
28.04.2008
|
|
Unutturulmuş köklerimize döndük
Haftayı ay, ayı yıl yaparak Kocaeli’nden başlayan özgürlük mücadelesini diri tuttuk. Tam 157 haftadır yağmur-çamur, kar, kış, güneş demeden, bütün Türkiye’ye bir çığlık yükselttik.
“Nedir bu başörtüsü yasağı?” Belki yüzlerce tarifi, nitelemesi var. Bununla beraber, meseleyi siyasî, sosyal ve ekonomik açıdan ele aldığımızda, her nereden bakarsak bakalım, ortaya dipsiz, mânâsız ve temelsiz bir yasak çıkmaktadır.
Bu yasak sadece kendinden olan ve derdi sadece kendi ile olan bir yasak olarak kalsa, belki daha iyi anlaşılır olacaktır. Fakat bu topyekûn bir zihniyetin ürünüdür ve o zihniyet ne kadar çağ dışı, ne kadar statükocu olursa olsun şişirilmiş kavramlar ile çok yaldızlı olarak sürekli önümüze sürülmektedir. Bu zihniyet her an bir köşede karşımıza çıkmaktadır. Biz bu zihniyeti deşifre etmekten bıktık.
Bu zihniyet halkı umursamayan, “halka rağmen halk için” en iyisini düşündüğünü zanneden zihniyettir. Bu zihniyet yaşlıya, kadına, erkeğe “tipine göre muamele” yapan zihniyettir. Bu zihniyet halkı ayrıştıran, öteleyen, medya organlarında naralar atan zihniyettir.
Özel olarak bu zihniyet deyince aklımıza gelen; çok bağıran medya mensupları var. Papatya alıp “darbe yapsam yapmasam, yapsam yapmasam” diye emekli olan amcalar... “Ayışığı”nda, “Sarıkız” arayan zatları özel olarak hatırlamak zahmetine de katlanıyoruz.
Şimdi soruyorum; velev ki inancımız “yasak” hale getirilse bu bizim başörtüsünden vazgeçmemizi sağlar mı? Asla; bir elimize ayı, bir elimize güneşi verseler inancımızdan, örtümüzden vazgeçmeyeceğiz. Halka tepeden dikte edilen ne kadar uygulama varsa onun altında adı bulunan CHP, tek parti dönemini hasretle beklese de, yasakçılar toplum mühendislerine yeni bir halk modeli çizdirse de, bu haksızlık ilelebed sürmeyecek. Hak ve adalet üzere olmayan bütün kişi, kurum ve merciler kendi elleri ile kendi sonlarını hazırlarlar. Bizler ise mücadele büyütür ve haksızlıklara bent oluruz.
4 yıldır meydanlarda haksızlık kimden gelirse gelsin karşısında durduk, kime yapılırsa yapılsın yanında olduk. Bu eylemler bizim için okul oldu. Günlük politikalardan çok insanlığın 10-20 yıl sonrasına yatırım yaptığımızı gördük. Nasıl ki bugünkü tablo geçmişin tohumu ise, biz de tohum ekmeyi öğrendik. Unutturulmuş köklerimize döndük. Artık olayları okumayı öğrendik. Biz lâfını etmeyi değil, işini yapmayı öğrendik.
|
NİGAR GÜMRÜKÇÜOĞLU
28.04.2008
|
|
Sertifikalı “İnsan Hakları” eğitim programı
İNSAN Hakları Ortak Platformu (İHOP), AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi ile birlikte insan hakları savunucularına yönelik olarak sertifikalı bir eğitim programı gerçekleştirecek. Programın temel amacı, Türkiye’de insan hakları ve demokratikleşme konularındaki bilincin arttırılması, eğitimin sağlanması ve bu konudaki sorun veya gelişmelerin takip edilmesine katkıda bulunmak.
Program üç ana bölümden oluşuyor:
Teorik Dersler (36 Saat): Teorik dersler üç ana başlık altında toplanmaktadır. İnsan Hakları Tarihi, Siyaset Bilimi-Felsefe ve İnsan Hakları, İnsan Haklarının Hukuksal Koruma Araçları. Temel Kavramları, İnsan Haklarının Uluslararası Alanda Korunması gibi insan haklarının temel ilkeleri ile ilgili kuramsal derslerle katılımcıların insan hakları ideallerini daha iyi kavramaları amaçlanmıştır.
Uygulama Dersleri (18 Saat): Uygulama dersleri, teorik derslerle paralel olarak, insan hakları savunucularının, alan bilgilerini kullanma yetilerini güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Örgütlenme, hukuksal araçları kullanma, raporlama, yeni taktiklerin geliştirilmesi, müzakere pratikleri bu alanda işlenmesi planlanan derslerdir.
Tematik Dersler (18 Saat): Çalışma başlığı ‘İfade Özgürlüğü’ olacak. Çalışma programında hakkın çeşitli görünümleri ve koruma yöntemleri üzerinde çalışılacak.
21 Ağustos – 30 Ağustos 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan eğitim programının kontenjanı 35 kişi ile sınırlı. Katılmak isteyenler (0.312.468 84 60) nolu telefondan bilgi alabilir.
|
28.04.2008
|
|
“İfade Özgürlüğü ve 301. Madde” paneli
SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı “İfade Özgürlüğü ve 301. Madde” konulu panel düzenliyor. Panelde hukuk, siyaset, sivil toplum ve uluslar arası perspektiflerden 301 konusu masaya yatırılacak. TCK’nın 301. maddesi toplumun değişik kesimlerinde nasıl algılanıyor? 301 için öngörülen değişiklikler soruna çözüm getirebilecek mi? Türkiye’nin demokratikleşme ve AB reformları sürecinde 301 tartışmaları ne mesajlar veriyor? Maddeyi benimseyenler, değişmesini isteyenler ve tamamen kaldırılmasını isteyenler hangi tezleri öne sürüyor? Sorularına cevap aranacak. Panele Uluslararası Af Örgütü Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Levent Korkut, Uluslararası İlişkiler Profesörü Baskın Oran ve Anayasa Profesörü Zühtü Arslan konuşmacı olarak katılacak.
|
28.04.2008
|
|
İşkence haritası internette
HELSİNKİ Yurttaşlar Derneği (HYD) ve İnsan Hakları Gündemi Derneği’nin ortak projesi “Hak Mücadelesinde Haritalama Yöntemi” tamamlandı. Harita deyince akla ilk, bir coğrafî harita ve bunun üzerinde işkence vak'alarının dağılımı gelebiliyor. Ancak bu harita farklı. İşkencenin sürmesini ve cezasızlığını açıklayabilecek, işkencenin önlenmesi ve mağduriyetlerin giderilmesini sağlayacak müdahaleler için ipuçları verebilecek başka bir haritadan söz ediyoruz. Bianet editörlerinin de katkıda bulunduğu çalışma, insan haklarının korunmasını sağlayacak ve/veya ihlâllerin devamına yol açan odak noktalarını, oyuncuları, kişileri, kurumları, yapıları ve bunlar arasındaki ilişkileri içeriyor. Bu bilgi, hak ihlâllerini önlemek ya da takip etmek üzere çalışacakların hangi alanlara, ilişkilere müdahale edebilecekleri konusunda ipuçları veriyor. Haritaya ve ayrıntılı bilgilere www.stramap.org adresinden ulaşılabiliyor.
|
28.04.2008
|
|
Dünyada 26 milyon göçmen
BİRLEŞMİŞ Milletler kendi ülkesi içinde göç etmek durumunda kalan insan sayısının rekor düzeye çıktığını açıkladı. Birleşmiş Milletler adına araştırma yapan Norveç Mülteciler Konseyi, göçe zorlanan 26 milyon insanın yarısının Sudan, Kolombiya ve Irak’ta yaşadığını bildirdi. Norveçli kuruluşun Genel Sekreteri Elisabeth Rasmussony, Kongo ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde olduğu gibi, bir çok ülkede hükümetlerin ya da güvenlik kuvvetlerinin, insanları evini terk etmeye zorladığını belirtti. Birleşmiş Milletler Mülteciler Dairesi de, köy ve kasabalarından şehirlere sığınmak durumunda bırakılan insanların, artan yiyecek ve petrol fiyatları ile yoksulluğun pençesine düştüklerine işaret etti.
|
28.04.2008
|
|
Kafkaslar’ın geleceği tartışıldı
TÜRKİYE Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) ile Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi (CEPS)’nin birlikte düzenledikleri “Kafkasların Geleceği: İstikrar ve Kalkınma İçin Dönüşüm ve Bütünleşme” konferansı Brüksel’de yapıldı. Konferansa bölge ülkelerinden tanınmış akademisyenler ve saygın düşünce kuruluşu temsilcileri konuşmacı olarak katıldı. Tüm gün süren konferansa Brüksel’den AB bürokratları, sivil toplum kuruşlarından temsilciler, bölge ülkelerinin daimî temsilcilerinden diplomatlar, medya mensupları ve çok sayıda akademisyen ilgi gösterdi. Konferans kapsamında “Güney Kafkasya’da siyasî geçiş sürecinin bölge istikrarına etkileri“, “Bölge’de yaşanan iktisadî dönüşüm ve gelişmekte olan piyasa koşullarının bölge geleceği üzerine etkileri”, “Bölgede süregelen çatışmaların çözümünde uluslar arası fırsatlar ve kısıtlar” ile “Bölgesel işbirliği ve bütünleşme imkânları” ele alınarak tartışıldı.
|
28.04.2008
|