Geçenlerde, 2003 yılından itibaren İran ile ABD arasında 5 yıl boyunca süren gizli görüşmelerin yapıldığını öğrendik. Sürpriz değil. İsrail’in Araplarla münasebetleri de hep böyle gizli olmuştur. Sözgelimi, Muhammed Haseneyn Heykel, Milaffat es Sırriyye (Gizli Dosyalar) kitabında sabık Ürdün Kralı Hüseyin ile Golde Meir ve diğer İsrailliler arasında birçok defa gizli görüşmelerin yürütüldüğünü yazar.
Zaten bu görüşmelere binaen dedesi Kral Abdullah, Mescid-i Aksa’da Filistinlilerin infazına uğramıştı. Nasır ile İsrailliler arasında da bu tür ama gelişmemiş münasebetler tesis edilmişti. Camp David’e mukaddime olarak Sedat ile İsrail arasında birçok taraf arabuluculuk yapmıştı. Bunlar arasında Çavuşesko, Fas Kralı II’inci Hasanı da saymamız gerekir. CIA temsilcisi olarak Vernon Walters de bu işin bir ucundan tutmuştu. Sedat’ın bu gizli münasebetler veya kanallar için kullandığı isimlerden birisi Hasan Tihami idi. Garip bir adamdı. Dindar bir görünümü de vardı. Buna mukabil, Suriye cephesinde de Rabin’den sonra 1999 ile 1999 yılları arasında Bibi ile baba Esat arasında da aracılar vasıtasıyla bu tarz gizli görüşmeler yürütülmüş ve bir sonuç çıkmamıştı. Sedat’ın Hasan Tihami’sine mukabil Beşşar Esad’ın Tihami’si de İbrahim Süleyman idi. Anlaşılan o ki Beşşar döneminde yürütülen iki yıllık gizli münasebetler veya görüşmeler (2004-2006) müzakere seviyesine çıkamadı. Suriyeliler görüşmelerden sonra müzakerelerin aleni ve kamuoyu önünde yapılmasını istiyorlar. Şartlarından birisi de bu. İranlılar da Amerikalılarla gizli kanallardan yürütülen görüşmelerin aleniyete dökülmesini istiyorlar. Zira ifşaat anında bu tarz görüşmeler güvensizlik üzerinden taraflara büyük hasarlar verebiliyor. İrangate skandalı da böyle olmuştu. Her neyse Suriye asıllı Amerikalı işadamı İbrahim Süleyman’ın başarısız kalan bu maratonunu Türkiye’nin 2007 Nisan’ında devraldığı anlaşılıyor. Anlaşılan hatta Türkiye girmiş. İbrahim Süleyman ile İsrail adına gayriresmî görüşmeleri Alon Liel yürütüyordu. Bilindiği gibi bu zat Erdoğanizm kavramını da üreten isim.
***
Ben bir yıldan beri Türkiye ile Suriye ve İsrail arasında yürütülen bu trafiğin mimarını merak ediyorum. Acaba Türkiye’nin İbrahim Süleyman’ı kim veya Suriye’nin İbrahim Süleyman’ının boşluğunu kim doldurdu? Bununla birlikte söylemek gerekir ki, Türkiye’nin yaptığı uluslar arası arenada rol aramak veya rol çalmaksa da bu eninde sonunda geriye tepecek veya olmayacak duâya amin demek anlamına gelecektir. Suriye ile İsrail arasında barışın objektif şartları bulunmuyor. Bu işler temenni ile de yürümez. Sözgelimi, asker kökenli İşçi Partisi milletvekillerinden Ephram Sneh, barış için önşartlardan birisinin Suriye’nin İran mihverinden kopması gerektiğini ama şu şartlarda bunun mümkün olmadığını ve bu yüzden de kötümser olduğunu beyan etmektedir. İran, Lübnan’daki etkisini sürdürebilmek ve Lübnan’da kalabilmek ve varolabilmek için İran’a muhtaçtır ve bunu Golan ile takas etmeyecektir. Zorluk sadece Suriye ile İran rejimlerinin kimyasından kaynaklanmıyor. Aynı zamanda İsrail’in yatışmaz kimyası da bu süreçte mühim bir rol oynuyor. Bu açıdan, Sneh’e göre, Suriye, İran’la bağlantılarını ve ittifakını İsrail’in ayartmasıyla (temptation) değiştirmeyecek ve İsrail’in şartlarını kabul etmeyecektir. Nitekim Hüsnü Mahli’nin Akşam gazetesindeki Erdoğan’ın ziyaret haberi de bunu teyid etmektedir. Suriye’nin, İsrail’le barış noktasında, İran’ın sert muhalefetini aşması veya gözardı etmesi mümkün değil. Buna mukabil, Olmert de barış için dahili muhalefeti hiçe sayamaz ve onu aşamayacaktır. Özellikle de, Lübnan savaşını kaybetmiş bir başbakan olarak Suriye ile barışı kazanamaz. Sneh’in de belirttiği gibi, Suriye ile barış İsrail hükümetini çökertir ve barış ortada ve sahipsiz kalır. Dolayısıyla Türkiye’nin çabaları hem beyhude, boşuna hem de gereksizdir. Bu biraz da acemilikten ve ütopik bakış açısından kaynaklanmaktadır.
***
Bu meyanda, Ahmet Davudoğlu’nun açılımı ve komşularla sıfır nokta ihtilâf tezi ütopik bir yaklaşımdır. Gerçekçi olan Filistinli analizci Azzam Temimi’nin yaklaşımıdır. Müslümanlar arasında birlik ve ittifak sadece gönüllülük veya iyi niyet ile temin edilemez. Azzam Temimi, sonucu bazen gönüllü yaklaşımların bazen de fiilî durumun belirleyeceğini öngörmektedir. Benim kanaatim de bu noktadadır. Bu itibarla, Ahmet Davudoğlu’nun hedefi berrak ve niyeti halis, ama yöntemi zayıf. Ve bu hedeflerin arasına İsrail’in de girmesi zaten kendi başına bir sapmadır. Bunda Ahmet Davudoğlu’nun payını veya dahlini elbette bilmiyorum. Bilmeme de gerek yok. Ama madem ki mutfakda, onu da bu sorumluluktan azad edemeyiz ve muaf tutamayız. Hükümet, Pervez Müşerref ile Karzai veya Olmert ile Esad zirvesi planlıyormuş. Haaretz bundan birkaç yıl önce Şaron ile Müşerref’in buluşması ihtimalini gündeme getirmişti. Artık buluşmaları kabre kaldı. AKP’nin dış politika işgüzarlıklarından biri olarak dönemin Pakistan Dışişleri Bakanı Hurşid Kasuri ile İsrail Dışişleri Bakanı Silvan Şalom’u biraraya getirmesini sayabiliriz. AKP tehlikeli olduğu kadar yasak sularda da seyrediyor.
28.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|