Yukarıdaki sözler Suriye’nin Washington’daki Büyükelçisi İmad Mustafa’ya ait. ‘Biz bu filmi daha önce görmüştük. Irak’ta da Suriye senaryosunu yaşamıştık’ mealine gelen sözler. Pek de yanlış değil. Bilindiği gibi İsrail’in Türk hava sahasını da kullanarak Deyr ez Zor yakınlarındaki tartışmalı Suriye askerî tesislerini vurmasının üzerinden epey vakit geçti. Tahdiden 6 Eylül 2007 tarihinde İsrail uçakları Suriye’nin anılan tesislerini vurmuş ve bu saldırıdan sonra Velid Muallim Türkiye’ye gelmişti. Suriyeliler olaydan sonra çelişkili açıklamalar yapmışlardı. İsrail tarafı ise kendi basınına sansür getirmişti.
Olayın üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen neden Amerikalılar durduk yerde Suriye’de bombalanan tesislerin Kuzey Kore’lilerin de yardımıyla inşa edilen tamamlanmamış bir nükleer tesis oluğunu duyurdular. AP’nin haberine göre vurulmadan önce tesislerin faaliyete geçmesine aylar veya haftalar kalmış. Yani İsrailliler tesisleri faaliyete geçmesine ramak kala veya son aşamasında vurmuşlar. Böylece kendilerine göre büyük bir tehlikeyi beşiğinde savuşturmuşlar ve kendilerini emniyete almışlar. Suriyeliler ise tesislerde hava savunma sistemleri ve uçaksavarlar bile olmadığını hatırlatıp bunun iddiaların tekzibi mahiyetinde olduğunu söylüyorlar. Teknik ayrıntılar konusunda Amerikalılar arasında bile bir mutabakat yok. Peter Arnett gibi CNN’in tanınmış muhabirlerinden olan Christiane Amanpour, Deyr Zor’daki tesislerin Kuzey Kore’nin Yongbyon tesislerinden uyarlama olduğunu ve o modele göre yapıldığının ileri sürüyor. Bununla birlikte, Amanpour tesisin niteliği ve hangi aşamada olduğuna dair uzmanlar arasında bir mutabakatın olmadığını da nazara veriyor.
Genellikle İsrail ile Amerikalılar nükleer faaliyetler konusunda Suriye ile Kuzey Kore arasında bir işbirliğinin varlığına inanıyorlar. Bununla birlikte, Suriye tarafı bunun doğru olmadığını ve Kuzey Kore ile nükleer tesisleri geliştirme konusunda bir işbirliği içinde olmadıklarını ileri sürüyorlar. Amanpour’un da işaret ettiği gibi, Amerikan ve İsrail tarafının bu husustaki sabıkalarından dolayı bu iki ülkenin bu yöndeki iddiaları en azından kuşkuyla karşılanıyor. Bilindiği gibi Irak meselesinde de öyle olmuş ve Bush ve Blair Saddam Hüseyin’in elinde bulundurduğu kitle imha silâhlarını 45 dakika içinde harekete geçirebileceğini söylemişler ve bu ülkeye yönelik askerî kampanyayı bu zeminde yürütmüşlerdi. İmad Mustafa’nın da dediği gibi bu sefer niye öyle olmasındı? Bunun öncekinden farkı veya bugünü dünden ayıran ne olabilirdi?
***
İmad Mustafa iddiaları komik buluyor ve plutonyum zenginleşitrme yönündeki iddiaların saçma ve temelsiz olduğunu ileri sürüyor. Bunun ya Hollwood ya da Foggy Bottom (Amrikan hariciyesi) fabrikasyonu (imalatı) olduğunu ifade ediyor. Teknik ayrıntılar üzerindeki ihtilâflara mümasil ve paralel olarak zamanlama konusunda da birçok istifham var. Neden Amerikalılar durduk yerde meseleyi gündeme getirdiler ve Suriye’nin Kuzey Kore ile nükleer işbirliğine dair kuvvetli deliller oluğunu ileri sürdüler. Bu kuvvetli deliller varılan aşamanın kuvvetli olduğuna dair bir işaret taşımasa bile tesislerin mahiyeti konusunda Amerikalıların şüphesi yok. Suriye’nin BM Temsilcisi Bashar Caferi bunu Amerikan yönetimi içindeki bazı şahinlerin tutumuna bağlıyor. Ona göre, bu kesim kesinlikle Kuzey Kore ile nükleer anlaşmaya varmak istemiyor. Bundan dolayı da Kuzey Kore’nin Suriye’deki tesislerle bağlantısını gündeme getiriyorlar. Beşşar Esat bu iddiayı Katar’da yayınlanan El Vatan gazetesine yalanladı.
Peki yine aynı gazeteye neden durduk yerde Türkiye ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gizli kanallarla Şam ile Tel Aviv arasında yürüttüğü mesaj trafiğini deşifre etti veya doğruladı? Neden İsrailliler bu iddiaları tekzip etmediler? İşin bu yönüyle alâkalı olarak da İsrail basını şöyle bir senaryoyu dillendiriyor. Suriye, Amerikan yönetiminin Suriye’nin nükleer faaliyetlerini gözetim altında tuttuğunu biliyor. Suriyeliler bu yönde üzerlerine gelen Amerikalıları savuşturabilmek amacıyla Türkiye’nin yürütmüş olduğu gizli kanal faaliyetini açığa vurdular ve ifşa ettiler. Bu ne derece isabetli bir bir yaklaşım herhalde bunu zaman tayin edecek.
6 Eylül saldırısından sonra Suriye Dışişleri Bakanı Muallim aniden soluğu Türkiye’de almıştı. Neden Türkiye’ye gelmişti? Bunu sadece Tük hava sahasının da ihlâline hamletmek doğru olmaz sanırım. Türkiye’nin köprü rolüne hamletmek daha doğru olur. Zira o yılın Nisan ayından itibaren Türkiye gizli kanallarla Suriye ile İsrail arasında dolaylı görüşmeler trafiğini yönetiyormuş. Galiba bu bağlamda ne olup bittiğini en iyi öğrenecekleri adresin Türkiye olduğunu düşünmüş olmalılar. Bu defa da ne ilginç bir rastlantı! Önceden ayarlanmış olsa da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan nükleer faaliyetlerle alâkalı Amerikan iddialarından ve Beşşar Esad’ın Al Vatan gazetesine Türkiye’nin arabulucu rolünü ifşa etmesinden sonra Şam’a gidiyor.
***
Gerçekten de Erdoğan hükümeti kalkıştığı şeyin nereye varacağını ve mahiyetini iyi biliyor mu? Barış mukabilinde Suriye, Golan Tepelerini istiyor. Ya İsrail? ‘İran mihverini terk et, Hamas’la bağlantını kes ve Meşal’i Şam’dan kov ve Hizbullah’a mesafeli dur’ diyor. Erdoğan’ın aracılık rolü üstlendiği sürecin veya pazarlığın sonucu buraya varıyor.
27.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|