Bir topluluğa dahil olanın dikkat edeceği husus şu olmalı: Cemaat ruhuna uygun hareket. Bu da, cemaatin şahs-ı mânevîsine teslim olmayı gerektirir.
Şahsî fikirler gayet orijinal olabilir. Ancak, cemaatin çalışma sistemi, meşveret etmektir. “Parlak fikirlerim kabul görmedi” diye niza çıkaranlar şu İlâhî ikaza kulak vermeli: “Birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz elden gider.”1
Unutmayalım: İhtiraslardan ve düşmanca tarafgirliklerden, kuvvetimiz hiçe iner; az bir kuvvetle ezilebiliriz.2
Kabul etmeliyiz ki; ferdler, hatadan uzak olmadıkları gibi; ferdlerden müteşekkil grup ve cemaatler de hatâ yapabilir. Bir şey ne bütün bütün iyi, ne de tamamen kötü, çirkindir. Eğer güzellik ve iyilikleri; kötülük ve çirkinliklerinden fazla ise o iyidir. Her halükârda bazı kusurlar ve sûistimaller kaçınılmazdır. Çünkü ehil olmayanlar bir işe girseler, elbette sûiistimal ederler. Fakat Cenâb-ı Hak, hasenat üstün ve ağır gelse mükâfatlandırır, kabul eder; seyyiât üstün gelse cezalandırır, reddeder.3
Öyle ise, şu prensipleri dikkate almalı değil miyiz?
1- Zaman, cemaat zamanıdır.4 Artık işleri, şahıslar değil; meclisler, şûralar, ekipler, şahs-ı mânevîler yürütüyor. Zira, cemaat ruhunu temsil ederler.5 2- Meşveret etmek. Meşveretin hüküm sürdüğü yerde, şüphelerin hükümleri (ve yeri) olmaz; bâtıl/yanlış hak sûretini giymekle fikirleri aldatamaz.6
Şeriatın usûlüne göre yapılan meşveret baskı ve tahakkümün belâsından kurtarır.7
Bundandır ki, en kötü veya en basit meşveret he’yetleri, en iyi şahıslardan veya müstebitlerden/diktatörlerden katbekat daha iyidir. Çünkü, meşveret şeriattan bir parmak ayrılsa, padişahlık—şahsiyetçilik ve ferdîlik—yüz arşın ayrılır.8
3- Yine Bediüzzaman’ın ifadesiyle; taat, yani ibadet, cemaat ile daha faziletli, bereketli, feyizlidir.9
İstişare, aynı zamanda birlik ve beraberliğin iksiridir. Kenetleşmeyi netice verir. Bunun yanında korku ile riyayı, ortadan kaldırır.
Sevgiyi ihya, düşmanlığı yok eder. İçerisinde hasetleşme bulunan bir cemaat ise, hareketleri durdurur. Cemaatte gerçek birlik olmalı. Aksi halde, kesir çarpması (ondalık kesirler) gibi, büyüdükçe küçültür.10
İstişare, şeffaflığı ve birliği gerektirir. Bu zamanın en büyük farz vazîfesi, ittihad-ı İslâmdır (Müslümanların birliğidir). Risâle-i Nur, İslâm ittihadının esasları olan iman, marifet, muhabbet, uhuvvet, ihlâs gibi bütün unsurları taşıyor. Bu ittihadın meşrebi muhabbettir. Eğer Nur talebeleri ittihad-ı cemaati temin edemezse, nasıl ittihad-ı İslâm dâvâsında bulunabilirler? Bulunsalar ne kıymet-i harbiyesi olur?
Şeriat prensipleri dairesinde yapılan meşveretin verdiği ders şudur: Şu zamanda bir adamın bir günahı, bir kalmıyor; bazan büyür, sirayet eder, yüz olur. Bir tek hasene bazan bir kalmıyor, belki bazan binler dereceye terakkî ediyor.11 Yani, fikir fikre, düşünce düşünceye, akıl akıla yardım eder, destek verir ve harika sonuçlar alınır. Ki, o zaman batıl/yanlış, hak sûretini giymekle fikirleri aldatmaz.12
Ve yine kabul etmeli ki, Asya’nın, İslâm âleminin tali, taht ve bahtının anahtarı meşverettir.13
Dipnotlar: 1- Kur’ân, Enfâl, 46.; 2- Mektûbât, s. 261.; 3- Mektûbât, s. 430.; 4- Mesnevî-i Nuriye, s. 87.; 5- Sünûhat, s. 51.; 6- Muhâkemât, s. 32-33.; 7-Muhâkemât, s. 32-33.; 8- Divan-ı Harb-i Örfî, s. 59.; 9- Muhâkemât, s. 51.; 10- Hutbe-i Şâmiye, 66.; 11-Tarihçe-i Hayat, s. 86.; 12- Muhâkemât, s. 33.; 13-Divân-ı Harb-i Örfî, s. 55.
28.04.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|