Daha önce sevdiklerimizi Allah adına sevmenin önemi, anlamı, kıymeti üzerinde durmuş; Allah adına sevilmediği takdirde o sevginin kısa, geçici ve elemli olduğunu belirtmiştik. Şimdi de sevdiklerimizi Allah adına sevmenin kazandırdıkları üzerinde duralım. Bunları iki başlık altında toplamak mümkündür: Biri dünyadaki, diğeri de ahirette kazandırdıkları.
Sevilenler eğer Allah adına değil, nefis hesabına seviliyorlarsa böyle sevgilerin dünyada belâları, acıları, sıkıntıları çok; safaları, lezzetleri ve rahatları az olur. Meselâ şefkat, âcizlik yüzünden elemli bir musibet; sevgi ayrılık yüzünden belâlı bir yanma; lezzet zevâl yüzünden zehirli bir şerbet olur. Ahirette ise Allah hasabına olmadığından hiçbir fayda sağlamaz. Hele harama girilmişse azap getirir.
Meselâ enbiya ve evliyaya duyulan bir kısım sevgiler sonuçsuz, hatta zararlı olur. Hz. İsa’ya sevgide aşırı gidip onu tanrılaştıran, Hz. Ali’ye peygamber, hatta ilâh diyecek kadar ileri giden bir kısım Rafizîlerin sevgilerinin faydasız kaldığı gibi.
Eğer sevgi Allah namına olsa hem dünyada, hem de ahirette güzel sonuçlar verir.
Eğer leziz yiyecek ve içecekler, güzel meyveler Allah için sevilirlerse o sevgi elemsiz bir nimet ve ayn-ı şükür bir lezzet olur.
Nefsi Allah adına sevmek ona acımak, onu terbiye etmek, zararlı arzulardan uzak tutmakla olur. O zaman nefis bize binmez, arzularına esir etmez, aksine biz nefse biner, onu süflî arzuları istikametinde değil, doğru yolda istihdam ederiz.
Eşe duyulan sevgi onun dış güzelliğine değil, güzel huylarına, şefkatine yöneltilir ve ona Allah’ın bir hediyesi nazarıyla bakılıp samimî ve içten bir sevgi ve merhamet duyulursa karşılığında hürmet ve muhabbet görülür. Bu hürmet ve muhabbet yaşlandıklarında daha da artar, mutlu bir hayat geçirirler. Yoksa dış güzelliğe bağlanan nefsanî sevgi çabuk bozulur; geçimsizlikler başlar.
Anne ve babaya Allah adına gösterilen sevgi bir ibadettir. Yaşlandıkça hürmet ve muhabbet daha da arttar. Uzun ömürlü olmaları için duâ etmek, ellerini öpmek ruhânî bir lezzet verir insana. Eğer sevgi nefsânî ve dünya itibariyle olsa yaşlanıp yük olacak hâle geldiklerinde en süflî ve alçak bir hisle varlıklarından yüksünmek, hayat sebebi olan o saygıdeğer insanların ölümlerini arzu etmek vahşî, kederli, ruhanî bir elemdir.
Cenâb-ı Hakk’ın nezaret ve terbiyesine verdiği sevimli, canayakın evlâtlara Allah hesabına sevgi duymak mutluluk verici bir sevgi ve bir nimettir. Ne musibetleriyle fazla elem çeker, ne de ölümleriyle ümitsizce feryat eder. Rabbinin Rahîm ve Hakîm olduğunu düşünür, “Ölüm onlar hakkında bir saadettir” der, onları kendine emanet eden Rabbinin rahmetini düşünür, ayrılık acısından kurtulur.
Dost ve ahbabları Allah için sevince onların ayrılıkları, hatta ölümleri sohbete mani olmaz. Manevî sevgi ve irtibat devam eder. Kavuşma lezzeti sürekli olur. Allah için olmazsa bir günlük kavuşma lezzeti, yüz günlük ayrılık elemini netice verir.
Enbiya ve evliya Allah için sevilirse kabir âlemi onlar sayesinde birdenbire aydınlanır ve insan oraya gitmekten değil ürkmek, korkmak, aksine onlara kavuşmak için büyük bir iştiyak duyar, dünya hayatının lezzeti de kaçmaz.
Demek insan Allah adına sevdiğinde her zaman maddeten ve mânen kazançlı.
29.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|