Sevdiklerini insan Allah adına severse bir anlam kazanır. Aksi halde hiçbir kıymeti yoktur.
Meselâ insan eşini de rahmet-i İlâhiyenin mûnis, lâtif bir hediyesi olduğu için sever ve sevmelidir. Sevgisini çabuk bozulan dış güzelliğine değil iç güzelliğine bağlar. Kadının en çekici, en tatlı güzelliği kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki huy güzelliğidir. En kıymetli ve en şirin güzelliği ise yüce, ciddî, samimî, nurânî şefkatidir. Bu güzellik ömrün sonuna kadar devam ettiği için eşe olan sevgi de ölünceye kadar devam eder.
Enbiyâ ve evliyayı Allah’ın makbul kulları oldukları için sevmek Allah adına sevmek demektir.
Hayatı Cenâb-ı Hakkın bize verdiği en kıymetli ve ölümsüz hayatı kazandıran bir sermaye, bir define cihetiyle sevmek, korumak, Cenâb-ı Hakkın hizmetinde istihdam etmek Allah adına sevmektir.
Kısaca insan dünyayı ve içerisindeki yaratıkları mânâ-i harfiyle, yani Allah’ı gösterdiği, O'nu hatırlattığı için sevmeli, mânâ-yı ismiyle, yani kendi adlarına sevmemeli, “Ne kadar güzel yapılmış!” demeli, “Ne kadar güzeldir” dememeli. Kalbin içine Allah sevgisinden başka sevgilerin girmesine meydan vermemeli. Çünkü, “Batın-ı kalb, âyine-i Sameddir ve O'na mahsustur.” Yani Kalb Cenâb-ı Hakkın aynasıdır ve O'na mahsustur.” Şöyle duâ etmeli: “Allah’ım, bize sevgini ve Sana yaklaştıracak şeylerin sevgisini nasip eyle.”
Eğer sevgi böyle kullanılırsa, saydığımız bütün sevgiler hem elemsiz bir lezzet verir, hem ayrılığı olmayan bir kavuşma olur, hem Allah’a olan sevgimizi arttırır, hem meşrû bir sevgi, hem ayn-ı lezzet bir şükür, hem ayn-ı muhabbet bir fikir olur.
Buna bir padişah örneği de verilir aynı yerde. Nasıl ki yüce bir padişah sana bir elma ihsan etse onda iki sevgi, iki lezzet bulunur. Biri elma elma olduğu için sevilir, elmaya mahsus, elma kadar bir lezzeti vardır. Bu sevgi padişaha ait değil. Belki, huzurunda o elmayı ağzına atıp yiyen adam, padişahı değil, elmayı sever ve nefsine muhabbet eder. Bazan olur ki, padişah o nefisperverâne olan muhabbeti beğenmez, ondan nefret eder. Hem elma lezzeti dahi cüz’îdir, çabucak biter, yedikten sonra lezzeti dahi gider, bir teessüf bırakır.
İkinci sevgi ise, elma içindeki, elma ile gösterilen iltifat-ı şâhânedir. Gûya o elma iltifat-ı şâhânenin nümûnesi ve mücessemidir diye başına koyan adam, padişahı sevdiğini gösterir. Hem o iltifatın örtüsü olan o meyvede öyle bir lezzet var ki, bin elmanın lezzetinin üstündedir. İşte şu lezzet ayn-ı şükrandır; şu muhabbet, padişaha karşı saygı içinde bir muhabbettir.
Bunun gibi, bütün nimet ve meyvelere, zatları için muhabbet edilse, yalnız maddî lezzetleriyle gafilâne lezzet alınsa bu muhabbet nefsanîdir, lezzetleri geçici ve elemlidir. Eğer Cenâb-ı Hakkın rahmetinin iltifatı ve ihsanlarının meyveleri oldukları düşüncesiyle sevse, o ihsan ve iltifatların lütuf derecelerini takdir ederek tam iştahla lezzet alsa, bu hem manevî bir şükür, hem elemsiz bir lezzettir.
Anlaşılıyor ki sevdiklerimizi Allah adına sevmeliyiz.
Peki, sevdiklerimizi Allah adına sevmek neler kazandırır bize?
27.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|