Ankara kritik haftaya ifâde özgürlüğü üzerindeki tartışmalarla başladı. İki önemli konu TBMM’nin gündeminde.
Genel Kurul’da bugün son aylarda pirinç, bulgur ve bakliyatta fiyat artışları ile ilgili gerekli tedbirleri almadığı için Tarım Bakanı Eker hakkında gensoru önergesi ile Türk Ceza Kanununun 301. maddesindeki değişiklikler görüşülecek. Diğer yandan “kapatılma dâvâsı”nda İktidar partisine verilen bir aylık süresin sonuna geliniyor. Ek süre istenmediği takdirde partinin “ilk savunma”sını vermesi gerekiyor.
Başbakan her ne kadar 10-15 maddelik bir “anayasa değişikliği paketi” hazırlığından söz etse de bunun kapsamı ve ne zaman Meclis’e getirileceği belli değil. Kaldı ki bu hususta partisinde ciddî itirazlar yükseliyor. Bununla beraber ilgili Anayasa ve yasa maddelerini değiştirerek, hatta referanduma kadar giderek işi bir “siyasî savaş”a kadar vardırmak isteyenlere karşı, “akl-ı selim”i önerenler de var. Bu dönemde “partiyi kurtarma”ya veya Anayasa Mahkemesi’ne dair değişikliklere gidilmesine tepki gösteriyorlar. Tıpkı “Cumhurbaşkanlığı seçimi”nde olduğu gibi simetrik tahrikle meseleyi doğrudan siyasî ranta dönüştürmek isteyenlere mukabil, parti kurulları ve Meclis grubundan “Cumhurbaşkanının mutâbakatla seçilmesi”nden sarf-ı nazar edilerek, başörtüsü için anayasal değişikliklere gidilmesinin süreci tıkadığı uyarıları yapılıyor…
“AKP sağ parti olamadı; aslında normal oy oranı yüzde 47 değil, Cumhurbaşkanlığı seçimi süreci olmasaydı sonuç farklı olurdu ve mutâbakatla seçilmiş olsaydı bugünkü sıkıntılar olmazdı” diyen Kırıkkale milletvekili Vahit Erdem’in sözleri bunun ifâdesi. Erdem’in, başörtüsü yasağını kaldırmaya dair Anayasanın iki maddesinde yapılan değişiklik için, “Başbakanımızın İspanya’daki beyânı üzerine MHP fırsatı kaçırmadı; ‘işte var mısın, varım’ gibi bir şey oldu, Türkiye açısında iyi olmadı” sözü ise, AKP’nin sözkonusu düzenlemeye hiçbir hazırlığı olmadan tamamen emr-i vaki ile sürüklendiğini ortaya çıkarıyor. “Kapatma dâvâsı”nı “sürpriz” bulan, buna karşı partisinin uygulamada hata yaptığını ve bu yüzden bazı endişeler taşıdığını söyleyen Erdem’e, gün geçtikçe başkaları da katılıyor…
Bu açıdan Genel Merkez’de nabız tutmak için düzenlediği yemekli toplantıda bazı milletvekillerinin Erdoğan’ın yüzüne, “Türbanla ilgili düzenlemede MHP’nin oyununa geldiniz; çok acele edildi ve tuzağa düşüldü” demeleri dikkat çekici.
Belli ki partide önemli bir grup, “kapatma dâvâsı” sürecinde “dâvâ”yı etkileyecek anayasal ve yasal değişiklikleri yanlış buluyor. Bunun gereksiz gerginliklerin artması ve siyasî tansiyonun tırmanarak krize dönüşmesi tedirginliğini taşıyorlar. Bu tür düzenlemelerin “dâvâ”nın ardından daha muhtevalı bir “demokratikleşme paketi”nde veya “yeni anayasa”da ele alınmasının daha sağlıklı ve netice alıcı olacağını belirtiyorlar.
Görünen o ki iktidar partisinde tartışma bitmiş değil. Bu yüzden kararsız kalan parti ve hükümet “demokratikleşme paketi”nin kapsamı hakkında net bir tavır sergileyemiyor. Başbakan iki arada bir derede; salt bir “demokrasi manifestosu” olacak dediği “savunma” ile yetiniyor. “Savunma”nın ana stratejisi sâdece Başsavcı’nın “delilleri”ni çürütmekle kalıyor.
Bundandır ki “savunma”, “iddianâme”nin “kasıtlı yazılardan cımbızlanmış, çarpıtılmış haberlerden özensizce seçildiği, AKP’nin laikliğe aykırı suç işlemeyip bilâkis laikliğe hizmet ettiği ve bu ilkeyi güçlendirdiği” ekseni üzerine yapılıyor. Başbakan’ın çeşitli parti toplantılarında açıkça ve özellikle laikliğe vurgu yapması bunun için…
Ne var ki, Başbakan ve iktidar partisi sözcüleri bu “vurgu”yu yaparken çoğu zaman kantarın topuzu kaçıyor. Daha önce parti yöneticilerinin “mayınlı arazi”den uzak kalmak hesabına başörtülü milletvekili adayı kabul edilmemelerini yasadışı yasağa bağlayıp “yasal yasak var” demeleri misali, kazanılmış hakları dahi kaybettiren kırılmalara giriliyor. “Savunma”da yer alacağı söylenen “imam hatip okulu açmadık” ibâresinin yanısıra, “iptal” dâvâsıyla Anayasa Mahkemesi’nde görüşülmeyi bekleyen başörtüsü hakkında yaptığı değişikliklerden “pişmanlık” belirtileri açığa vuruluyor. Zira milletvekillerinin, “Başbakan İspanya’da bir açıklama yaptı, o safhada bir parti bunun üzerine atladı ve bu iş bu raddeye vardı” türü beyânları, “tuzağa düşüldüğü” ve “oyuna gelindiği”nin örtülü itirafı oluyor. Anlaşılan o ki iktidar partisi, irâdesiyle değil, sırf Başbakan’ın yurtdışındaki “çıkışı” üzerine şimdi çözümü daha da zorlaştıran ve yasağı azdıran değişikleri yapmış; ikrarlar bunu gösteriyor. Zaten gelinen noktadaki “tıkanma” üzerine Erdoğan’ın, “Beş yıldır başörtüsü yasağını gündeme getirmeyen bir başbakan, neden bunu getirsin; İspanya’da sordular, ben de o cevabı verdim, ne deseydim!” tarzındaki “tavzihi”, bu kırılganlığın ilk sinyalini vermişti…
Ne var ki şimdi de “savunma strateji”yle yeni yeni “siyasî savrulmalara giriliyor. Demokrasi ve özgürlükler erteleniyor; varsa yoksa “laiklik!” Ve bunun ceremesini yine ülke ve demokrasi çekiyor.
29.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|