Başkent’te tam bir siyasî senaryo sahneleniyor. Senaryoda oyalama ve ötelemenin ötesinde bir şey yok. Zira bu senaryoyla bir yığın iç ve dış gündem rafa kaldırılıyor; ülkenin en hayati konuları erteleniyor. Başbakan’ın CHP kurultayı öncesinde Baykal’la giriştiği “söz düellosu”nun da bu siyasî oyalama oyununun bir parçası olduğu anlaşılıyor…
Asimetrik tahrikle karşılıklı salvolarla siyaseti gerdiren demeçler, Ankara’nın işlerin tıkandığı anda birbirinden beslenen siyasî oyundan başka bir şey olmadığı, sözkonusu tartışmaların arkasının gelmemesinden anlaşılıyor. “Laiklik”le başlayan, “işine bak!”la devam eden münâkaşalar, 1 Mayıs’ın “bayram ve tatil olması” ve Taksim mitingi atışmalarıyla devam etmekte.
Başbakan’ın cama, Baykal’ın notlarına bakarak parti gruplarında ve kamuoyu önünde birbirlerine ağır iddialarda bulunmalarına karşı, bir gün sonra sanki bir şey olmamış gibi, “yola devam”ları, bu taktiği ele veriyor. Bütün bunlar tıpkı “halk ozanları”nın atışmaları gibi “senaryo” gereği. Bunun ötesine geçmiyor. Çözümsüz konuların hiçbirine çözüm getirilmiş değil. İktidar da muhalefet de “çözüm” üretmiyor. Onca gürültüye rağmen inanç özgürlüğü önündeki engeller duruyor. Bu arbedede olan millete ve demokrasiye oluyor…
* * *
AKP’nin seçim bildirgelerine, hükûmet programına ve “âcil eylem plânı”na koydukları YÖK yasası başta olmak üzere, meslek okulları mezunlarının katsayı mağduriyeti, 28 Şubat “postmodern darbe”den kalma çocukların okul zamanı ve yaz tatilinde Kur’ân kurslarına devamlarını yaşla sınırlayan garip yasaklama ve benzerî kısıtlamalar uygulamada. YAŞ’ın yargısız ihrâçları bir işe yaramayan “şerhler”le sürüyor.
Keza 301’in kısmen düzeltilmesi dışında özellikle düşünce özgürlüğüne dair eski 312’nin yerine ikame edilen Ceza Kanununun 216. maddesi başta olmak üzere, yazar ve düşünürlerin hâlen yargılanıp ceza aldıkarı ifâde özgürlüğüne dair maddelerin değiştirilmesi gündemde bile değil…
Bu arada CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği “başörtüsü yasağı”nın kaldırılmasına dair itirazı, sürekli erteleniyor. Kulislerde, raportörün “iptal” istemi hakkındaki raporu hazırlanmasının ertelendiği, dâvânın görüşülmesinin “kapatma dâvâsı”nın sonrasına bırakılacağı söyleniyor.
Bütün bu olayların ortasında gündem savrulması devam ediyor. Şimdi ise Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın kuruluş yıldönümünde vurgu yaptığı “toplumdaki güven bunalımı”nın ve “hissedilen korkular”ın ne olduğu konuşuluyor.
İktidar partisi her şeyi bir tarafa bıraktı; “kapatılma davası”na karşı “savunma”ya hazırlanıyor. Bunun dışındaki diğer siyasî söylemler birer politik taktikten ibâret kalıyor. Ne var ki “demokrasi manifestosu” olacak denilen “savunma”nın, AKP siyasî iktidarının baştan beri taşıdığı kırılganlıklarla muallel olacağı sinyalleri daha şimdiden veriliyor.
Görünen o ki “laiklik ilkesinin ihlâli” üzerine kurulan Başsavcının “iddianâmesi”ne karşı, Başbakan’ın “dar kadro” ile hazırladığı “savunma” da “laiklik” ekseni üzerine olacak. Erdoğan kendisinin ve partisinin ne kadar “laikliğe bağlı” olduğunu nazara verecekmiş…
* * *
Hatırlanacağı üzere Diyanet’ten sorumlu Devlet eski Bakanı Mehmet Aydın, Başbakan’ın sık sık dile getirdiği “din eksenli parti” olmadıklarını belirtmek için, geçtiğimiz yıl yaptığı açıklamada son dört yılda AKP hükûmeti olarak Diyanet’e bir tek kadro dahi vermediklerini söylemişti.
Yine kuruluşundan beri parti yöneticileri, “başörtüsünün Türkiye’nin ve kendilerinin meselesi olmadığını” bildirmişlerdi. Bizzat Erdoğan, “Başörtüsü yasağını kaldıracağım’ diye söz vermedim” demiş; İspanya’da, “Beş yıldır başörtüsünü gündeme getirmedim” beyânında bulunmuştu.
Şimdi ise tıpkı Refah Partisi kapatılma dâvâsındaki “Esas Hakkındaki Savunma”da olduğu gibi, “AKP ön savunması”nda da imam hatip okullarını kendilerinin açmadığını, son beş yılda tek bir imam hatip lisesi açılmadığını, bu okulların AP-DYP iktidarları döneminde Demirel tarafından açıldığını belirteceklermiş. AKP döneminde imam hatiplerin sayısının ve öğrenci mevcudunun artmadığını, tam tersine azaldığını delil olarak göstereceklermiş…
AKP’nin “laikliği ihlâli” bir yana, “laikliğe hizmet ettiğini” anlatacaklarmış…“Laikliğe bağlılık” savunması RP’ye bir fayda vermedi; bakalım AKP’ye ne faydası olacak? Sonra bunca temel hak ve hürriyetle demokratikleşme askıdayken, “yararı” olsa neye yarar?
28.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|