MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup konuşmasında işsizlikten, ekonominin kötü gidişinden bahsederken, konuşmayı ayakta dinleyen bir vatandaş baygınlık geçirerek yere düştü. Bahçeli, gürültüyle düşen vatandaşa şöyle bir baktıktan sonra konuşmasını sürdürdü. Apar topar grup salonunun dışına çıkarılarak vatandaşa ilk müdahaleyi Sağlık eski Bakanı Osman Durmuş yaptı.
Kameralar ve foto muhabirleri Bahçeli’nin konuşmasını bırakıp hastanın başına üşüşürken, Meclis doktoru tarafından yapılan müdahale ile hasta ayıldı ve ilk sözleri, “20 gündür Ankara’ya bir iş için geldim, kalacak yerim yok ve açım” oldu. Ayıldıktan sonra da sedyeyle Meclis polikliniğine götürülen vatandaşın karnı doyuruldu mu bilmiyoruz, ama seçtiği grup toplantısının yanlış olduğunu düşünüyorum. Yarım saat sonra toplanacak AKP grubuna gitse daha iyi olurdu. Çünkü iktidarda olan ve onun karnını doyurması gereken onlardı…
Karnı aç, kalacak yeri olmayan onbinlerce insan var. Belki bu üzücü olay bir nebze olsun bu insanların düşünülmesine sebep olur.
***
PROFESÖR OLMUŞUZ DA HABERİMİZ YOK!
Hafta başında Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz, gönderdiği maille ‘hem profesör hem de bir vakfın mütevelli heyetine seçildiğim için’ tebrik ediyordu! Hoşuma gitse de şaşırdım tabi... Çünkü ne profesör olmuştum, ne de bir vakfın mütevelli heyeti üyesi.
Peki bu tebrik nereden çıkmıştı? Cumhuriyet gazetesinin 10 Mayıs 2008 tarihli nüshasında bir haber vardı. “Vakıf yönetimine türbancı hocalar” başlıklı haberde, hükümetin Yunus Emre Vakfı Mütevelli Heyeti üyeliklerine “türban özgürlüğü”nü savunan Prof. Dr. Mehmet Kara, Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan, Doç. Dr Coşkun Çakır ile yazar Rasim Özdenören’in getirdiğini yazıyordu. Peşinden de ‘Prof. Dr. Mehmet Kara’nın aynı zamanda Yeni Asya gazetesinin yazarları arasında’ bulunduğunu yazdı.
Haber Ankara mahreçli olunca gazetenin Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’ı aradım, ama ulaşamadım. Eğer ulaşsaydım, kendisine profesör olmadığımı ve herhangi bir vakfın mütevelli heyetine seçilmediğimi, “Prof. Dr. Mehmet Kara”nın başka bir kişi olduğunu ve Yeni Asya’da yazan benimle sadece isim benzerliğinin olacağını söyleyecektim.
Basın meslek ilkelerinin 6. maddesinde şöyle der: “Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olunmaksızın yayınlanamaz.” Basit bir araştırma ile ulaşabilecekleri bir konuda dahi araştırma yapmayan bir gazetenin diğer haberlerine nasıl güvenelim?
Şimdilik bu kadar…
ZEHİRSİZ GÜNLER!
Sigara içenler için yarından itibaren yeni bir dönem başlıyor. Artık kapalı alanlarda sigara içilmesi yasaklanıyor ve hatırı sayılır cezalar geliyor. Yasakla birlikte sigara tiryakisi vatandaşların yanı sıra kanunu çıkaran milletvekilleri de kara kara düşünmeye başladılar. Yayınlanan bir yönetmelikle Meclis’te sigara içen milletvekillerine cezayı idare amirleri kesecek. Kendisi de sigara tiryakisi olan İdare Amiri Hüsrev Kutlu, “zabıta gibi” ceza kesemeyeceğini söyleyerek itiraz ediyor.
Bu yasanın nasıl uygulanacağı belirsizliğini koruyor.
Bizim buradan tavsiyemiz, bu yasakları fırsat bilip tiryakilerin 19 Mayıs’ı ‘sigarayı bırakma günü’ olarak kabullenmeleridir. Sigarasız yani zehirsiz günler dileklerimizle…
YORUMSUZ!
Başbakan Erdoğan’ın ayaküstü söylediği bazı sözler tartışma konusu olmaya devam ediyor. “En az üç çocuk” sözü bunlardan birisi… Partisinin bu haftaki grup toplantısında aynı konuya temas etti. “Aile Haftası”ndan bahsederken, ‘üç çocuk’ sözüne açıklık getirdi. “Eğer şu anki hesaplarla gidersek, 2037 yılında yaşlanan bir nüfus dönemine gireriz. Kabul edenler olur, etmeyenler olur, zorlama bir durum değil ki, ben sadece söylüyorum” dedi.
Peşinden de hem milletvekilleri hem de ziyaretçiler tarafından gülümsemeyle karşılanan şu cümlesini sarfetti: “Bizim dört tane var, keşke beş olsaydı, altı olsaydı. Ama dörtte kaldı…”
Yorumu size bırakıyorum…
18.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|