Kâinatın inci gezegeni dünyamızda Cenâb-ı Hakk’ın bütün isim ve sıfatlarının tecellîsine mazhar olan “bahar” bütün güzelliğiyle arz yüzünde endam ediyor.
Çiçekler, kelebekler, böcekler bütün hayvânât ve nebatat bir şehrâyin ve bayramda.
Renkler bütün tonlarıyla bir geçiş merasimi ve cümbüşteler.
Gönülleri coşturan, ruhları dolduran İlâhî mûsikî sesleri arzdan gök kubbeye doğru yükseliyor.
“Ölümü” bütün çıplaklığıyla hatırlatan “kış” elveda deyip sessizliğe bürünürken, “hayatı” müjdeleyen “bahar” merhaba diyerek gülümsüyor.
Dünya gamından geçip,
Yokluğa kanat açıp
Çağırırım dost, dost!
hakikatini anlayan bilir, “baharın” bahar olduğunu, “kışın” kış olduğunu.
Yüz binlerce nev ve çeşidin, sınıf ve türün yeniden “Bismillah” diyerek, yepyeni bir hayata, hizmete, faaliyete başladığını anlamak için yeryüzüne ve hayata başka bir gözlükle bakmak lâzım. An ve an o duyguyu bütün benliğinde yaşamak lâzım.
Yeşilin rengi bu mu ki?
Yapraklar yalan söylüyor
Çağlayan akan su mu ki?
Irmaklar yalan söylüyor.
O’nu çağırmayan, O’nun için hareket etmeyen, O’nu andırmayan, O’nu hatırlatmayan hiçbir şey ama hiçbir şey anlamlı ve mânâlı olamaz. Her şey, “Huu! Huu! Huu!” diyerek O’nu zikrediyor.
Evet, “bahar” gönüllerde, ruhlarda, his ve duygularda, akıl ve dimağlarda, hafızalarda ve kalplerde varsa, cennetâsâ mevsimleri inançla sahiplerine yaşatır!
“Karanlık” zihniyetler...
“Karanlığa” kurşun sıkanlar...
“Karamsarlık” havası yayanlar, yaymaya çalışanlar...
“Kara gözlük” takıp dolaşanlar bu histen, bu nimetten, bu coşkudan nasipsizdir.
“Tek düşünce ve tek ses” kaynaklarını kökünden kurutan nebîler nebîsinin dünyaya teşrifi, asırları kucaklayan eşsiz bir “baharı” getirdi.
Ebediyet âlemlerine taşınacak bu “bahar” havasını gölgeleyecek hadiseleri aşarak ve onlardan uzak kalarak menzil-i maksuda gidenlere selâm olsun.
Bahar, hem kışı, hem yazı andıran karakterler arz eder. Fırtınası da vardır, soğuğu da. Yağmuru da vardır, sıcağı da. “Hikmet” yönüne bakmak gerek.
Mânevî iklimin “bahar” alâmetleri zuhur etti. Karanlık fikirlerin tasallutundan kurtulup büyük badireler atlatarak bugünkü haline gelen ve asrın mânevî tabibini bağrında barındıran ecdad yadigârı güzelim Anadolu’m da mânevî bir “baharın” sancılarını hissediyor.
Âfâkî âlemde, dış dünyada bu sancıyı “karabasana” çevirmeye çalışan “zındıka” komitesi” ve “ecnebî parmağı” zaten gereğini yaptı, yapıyor ve yapacak!
İnançlıyım, Müslüman’ım, dindarım, “dâvâ sahibiyim” diyen dostum!
Sana kışın kara günlerinde takılıp kalmak değil, “intibah ve kardeşliği” beraberinde getiren “baharı” tadına doya doya yaşamak yaraşır.
Müjde peygamberinin mânevî vârisinin sadık ihbarını nakzedecek menfîliklerden uzak, karşı vadilerdekilerin ekmeğine yağ sürmeden mert ve istikametle yoluna devam etmek zamanındasın. Kan kusup, kızılcık şerbeti içtim demenin tam zamanı! “Mânevî baharın” engin ummanından nasiplenmek ümit ve temennîsiyle.
10.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|