AKP’nin Anayasa Mahkemesine verdiği metin, “Cevap Veren: Adalet ve Kalkınma Partisi. Karşı Taraf: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı” diye başlıyor. Cevap metninde “karşı taraf”a yani iddianameye, başsavcıya ve temsil ettiği anlayışa ciddî eleştiriler de getiriliyor.
“Karşı taraf” için kullanılan bazı cümleler şöyle: “Çarpık bir okuma… Algılama sorunu, ön yargılı bir yaklaşım… Çelişkiler yumağı… Tezvirat ve yakıştırmaları öne çıkaran bir anlayış… İddianamenin hukukî ve siyasî anlamda hiçbir meşruiyetinin olmadığı, kurgusal bir metin, iddianame hukuk dışı bir dille kaleme alınmıştır… Siyasî bildiri niteliği taşımaktadır... Bu tür ciddiyetten uzak siyasî iddiaları cevap vermeye değer görmüyoruz... Yargı kurumları hiçbir zaman siyasî muhalefetin aracı olarak kullanılamaz… Başsavcı, muhalefetin diliyle konuşan siyasi bir kimliğe bürünmüştür... Zorlama bir mantıkla hazırlanan iddianamede… Tek parti döneminin anlayışı… Hayal dünyasında üretilen spekülasyon ve vehimler...”
Hukuki bir karşı cevabın yanında başsavcının iddianamede yanlış kullandığı kavramlar, yapılan harf ve tarih hataları doğru anlamları ve yazılışlarıyla birlikte sıralanmış. Bir anlamda ders verilmiş. Başbakan’ın “Gönlümün derinliklerinde yatan hıçkırıklar var” sözünün bile iddianamede “laikliğe aykırı” olarak zikredilmesi, “İnsan gönlünün hıçkırıklarına müdahale etmek isteyen bu iddianame, böylece laiklik ve insan hakları teorisine ‘çok özel bir katkıda’ bulunmuş olmaktadır” şeklinde ti’ye alınmış.
Doğrusu AKP’nin bu kadar dik bir duruş sergileyeceği beklenmiyordu. En azından yazılı savunmada bu sağlanmış. Milletin temsil yetkisi verdiği iktidardan da bu beklenirdi. Uzlaşma adı altında hakkını savunamayan, acziyet içindeki bir görüntü en evvel millete hakaret olurdu. Geçmişte sıradan bir komutanın başbakana ağza alınmayacak hakaretlerde bulunmasına rağmen gerekli karşılığı alamaması oy veren-vermeyen herkesin ağırına gitmişti.
“Savunma değil cevap” olarak adlandırılan metin, cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde TSK’nın 27 Nisan gece bildirisine karşı hükümetin 28 Nisan’da verdiği cevabın ruhunu taşıyor. O günkü bildiriyi “hükümetin statüko kanadı”nda yer almakla suçlanan Cemil Çiçek zorlanarak okumuştu. Savunma hazırlayan ekibin içinde de yer almasına rağmen ön savunma, Çiçek’ten çok Başbakan Erdoğan’ın üslûbunu hatırlatıyor.
AKP, uygulamalarında da en azından 27 Nisan karşı bildirisi ve kapatılmaya verilen cevap kadar cesur olmalı ki inandırıcı olabilsin. Kâğıt üzerindeki dik duruşun demokratikleşme reformlarıyla desteklenmesi gerekir. Aksi halde ekonomik göstergeler gibi olur. Ekonomide kâğıt üzerinde rakamlar her şeyi güllük gülistanlık gösteriyor fakat piyasalar feryadı figan ediyor.
09.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|