“İngiliz bilimadamları, doğuştan gelen göz hastalıklarının tedavisinde devrim niteliğinde bir operasyona imza attı. Uzmanlar, gen tedavisine dayanan yöntem sayesinde körlüğün tarihe karışmasının mümkün olabileceği müjdesini veriyor. Yöntem, gözdeki sorunlu genlerin sağlıklılarıyla değiştirilmesi esasına dayanıyor. Böylece renkleri ya da ışığı seçme konusunda başarısız olan sorunlu genler, retina içine enjekte edilen sağlıklı genlerle tedavi ediliyor. Gün ışığında nesnelerin sadece silüetlerini görebilen, geceyse görüşü tamamen kaybolan hasta, operasyonun ardından hızla iyileşiyor.” (aa)
Haber, Hz. İsa’nın (as) bir mucizesini hatırlattı. O (as), Allah’ın izniyle doğuştan körleri iyileştiriyordu.
Bu husus, Kur’ân’da şöyle zikredilir:
“İsa: ‘Allah’ın izniyle anadan doğma körleri iyileştiririm.’” (Âl-i İmrân Sûresi: 49.)
Bediüzzaman Hazretleri, 1928’de telif ettiği, “Mu’cizât-ı enbiyâ yüzünde parlayan bir lem’a-i i’câz-ı Kur’ân” başlıklı 20. Söz Risâlesinde, bu âyetin işaretini şöyle ifade eder:
“İşte şu âyet işaret ediyor ki: ‘En müzmin dertlere dahi derman bulunabilir. Öyle ise, ey insan ve musîbetzede benîâdem! Me’yus olmayınız. Her dert, ne olursa olsun, dermânı mümkündür; arayınız, bulunuz. Hattâ, ölüme de muvakkat (geçici) bir hayat rengi vermek mümkündür.’
“Cenâb-ı Hak, şu âyetin lisân-ı işaretiyle mânen diyor ki: ‘Ey insan! Benim için dünyayı terk eden bir abdime (kuluma) iki hediye verdim: Biri mânevî dertlerin dermânı, biri de maddî dertlerin ilâcı. İşte, ölmüş kalbler nur-u hidâyetle diriliyor. Ölmüş gibi hastalar dahi, onun nefesiyle ve ilâcıyla şifâ buluyor. Sen de benim eczahâne-i hikmetimde her derdine devâ bulabilirsin. Çalış, bul! Elbette, ararsan bulursun.’
“İşte beşerin tıp cihetindeki şimdiki terakkiyâtından (ilerlemelerinden / gelişmelerinden) çok ilerideki hududunu, şu âyet çiziyor ve ona işaret ediyor ve teşvik yapıyor.” (Sözler, 20. Söz, 2. Makam, s. 403, 2004)
Evet, âyetin işaret ettiği gibi, insanlık, çalışıp araştırdığı takdirde, en müzmin dertlere de çare bulabilir. Nitekim İngiliz bilimadamlarının gen tedavisinde kaydettikleri gelişmeler, körlüğe de çare bulunabileceği müjdesini veriyor.
Aslından bu gelişme, insanlık adına Hz. İsa’nın (as) mucizesini gerçekleştirmeye doğru atılan büyük bir adım niteliğindedir. Ve yine başka mucizeler de, insanlık adına gerçekleştirilmeyi bekliyor.
Dolayısıyla, bütün bilimsel çalışmalar da, aslından, yüzyıllar önce peygamberler tarafından—‘mucize’ olarak—atılan terakkiyât tohumlarının yeşertilme çabası olarak değerlendirilebilir. İnsanlığın asırlardır bilgi birikimiyle kaydettiği gelişmeler, hep bu peygamberî tohumların açılımına hizmettir.
Bu anlamda peygamber mucizelerinin, insanoğlunu bilimsel ve teknolojik gelişmelerde cesaretlendirici ve teşvik edici bir rolü olduğu da söylenebilir.
Aslında sürekli bir model arayışı içerisinde olan günümüz insanı, hem maddî, hem de mânevî sahada model olmuş peygamberleri hakkıyla örnek alabilse, pek çok sorunun üstesinden gelebilecek, dünya ve ahiret saadetini de kavuşacaktır.
Ne var ki, vahye kulağını kapamış sefih medeniyetin telkinâtının tesirinde kalan insanlık, gözü önündeki bu muhteşem modelden çoğu zaman gaflet etmektedir.
Kur’ân’ın, peygamberler vasıtasıyla insanlığa getirdiği ana mesajla birlikte onların mucizelerini de zikretmesinin hikmetini, bu mânâlar çerçevesinde bir kez daha düşününce, Kur’ân’ın ezelî kelâm oluşu ve kıyamete kadar bütün beşerin dünya ve ahiret saadetini temin edebilecek evrensel hakikatleri ihtivâ edişi de, daha iyi anlaşılmaktadır.
Evet, peygamber mu’cizeleri, mânen ölmüş kalpleri imanla dirilttiği gibi; insanlığı maddî sahada da ihyâ etmiş ve etmeye devam etmektedir.
Bu anlamda, medeniyetin gerçek üstadları, peygamberlerdir.
Ne mutlu, onları, her sahada örnek alabilenlere!
08.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|