Hepimiz biliyoruz ki, “ifsat komiteleri”nin işi; İslâmî gelişmeleri durdurmaktır. Hatırlayın 1970’leri, ilim ve fikir adamları, meşhur aktörler, müzikçiler (Cat Setevens vs.) akın akın İslâmiyet’e koşuyordu… Sonra Humeyni olayı patlatıldı ve İslâmiyet, kadınları ezen, asan, kesen, darağaçlarında insanları sallandıran bir insan olarak takdim edilmedi mi?
11 Eylül 2001’de, İkiz Kuleleri güya Usame bin Ladin yerle bir etti! Sonra, ortaya el-Kaide denen bir muamma; ardından Afganistan işgali ortaya çıktı! Sonra Irak işgal edildi! Milyonlarca insan öldürüldü, işkenceye uğratıldı. Zenginlik kaynakları ABD, İngiltere tarafından sömürülmeye devam ediliyor...
ABD, Irak’a demokrasi getirecekti; ne oldu? Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de her gün kaç insan ölüyor, kaçının başına bomba yağıyor, kaçı sakat kalıyor? Peki, Müslümanların başına yağan bombaları taşıyan uçaklar nereden kalkıyor; İncirlik’ten mi? Masum insanların başına yağan bombalar bize kriz, musibet, âfât (deprem vs.) olarak dönmeyecek mi? Niyazımız, bu gaflet ve vurdumduymazlığımızın bize pahalıya ödetilmemesidir! Bush ve yönetimi, eğer demokrasi ihracını çok seviyor idiyse, neden daha önceki Clinton yönetimi gibi Türkiye’nin AB’ye girişini hızlandırıp teşvik etmedi? Neden Erdoğan hükûmeti, 2005’ten beri AB’yi rolantiye aldı?
Şimdi oturup düşünme zamanı değil mi? Yüz sene sonrasının planlarını yapan; 400 milyar doları aşkın askerî bütçesi olan, iç ve dış istihbarat ağıyla dünyayı saran, teknolojinin zirvesinde bulunan, hatta uydular vasıtasıyla, yerdeki bir askerin düğmesini çekebilen ABD’yi bombalayan fistanlı Usame bin Ladin mi idi? Eğer öyle ise; ABD’ye yuuh olsun! Eğer öyle değilse, iki katı yuuh olsun! Ne oldu; Usame bin Ladin kasetleri? Yakalandı mı, yakalanamadı mı, yakalanmak istenmedi mi, yoksa, yine korkutmaca olarak bir kenarda mı saklanmaktadır?
11 Eylül tarihi, Müslümanların terörist, İslâmiyetin şiddete meyyal bir din gibi gösterilmeye başlanmasının ve bütün dünyada, medya yoluyla beyinlerin yıkanmasının dönüm noktası değil mi? Ve bunun sebebi de, İslâmî gelişmelerin engellenmek istenmesi değil mi?
1992’de Cezayir İslâmi Selâmet Cephesi’ni (FIS) iktidara ittikleri gibi; MNP-MSP-RP “sağı bölen siyasal hareket” olarak 1995’lere kadar, kontrol altında muhafaza edilip desteklenmiş. Sonra iktidara itilip, Erbakan’ın ifadesiyle “Bu adamlar bizim iktidara gelmemizi hoşgörüyle karşılıyorlarsa, bunda bir bit yeniği vardır. Anladığımız kadarıyla bu adamlar bizim iktidara gelmemize ses çıkarmama kararı aldılar. Biz iktidara geldikten sonra bizi iktidarda perişan etmeyi düşünüyorlar.”1
Ya daha sonra iktidara ittiklerinden kimi ve kimleri perişan ettiler? Bediüzzaman’ın tespiti bir kere daha tebeyyün ediyordu: Kuvvetli bir sûrette hükmeyleyen zındıka cereyanı (gizli ifsat komiteleri), birini diğeri aleyhinde âlet edip, ezmesinde kullanıyor. Birini mağlûp ettikten sonra, o âleti de kırıp atıyordu.2
2000’li yıllarda ise, el-Kaide ve Usame bin Ladin’i kullanmadılar mı? Peki yarın kimi kullanacaklar? Bunlar, beynelmilel “ifsat komiteleri”nin oyunu değil mi? Öyle ise, başta imanımıza sarılarak, cehalete savaş açarak, ilim ve teknoloji, hak ve adalet üretmeli değil miyiz?
Dipnotlar:
1- Günaydın, 23 Aralık 1993;
2- Lem’alar, 4. Lem’a, 4. Nükte, s. 32
08.05.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|