Devlet; bir milletin, bir toplumun, belli sınırlar içinde, örf, inanç ve kültür yapısına göre teşkilâtlanmasıdır. Siyaset ise; bir işi gözetme, devlet idaresi. Devlet işlerini yürütme ve düzenleme san'atı ile ilgili görüş veya anlayış. Devlet idaresiyle ilgili esaslar, devletler arası ilişkiler ilmi, diplomasi, politika, kurnazca iş veya hareket, akıllı, tedbirli, ihtiyatlı davranış, diye tanımlanır.
Müslüman nasıl bir anlayışa sahip olmalı? İslâm, kendisini kabul edenlerden, hayatını imanına göre düzenlemesini ister. Okuma ve belli sınırlar çerçevesinde örtünme de bunlar arasında. Ne var ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yapılanması; milletin psiko-sosyal ve kültürel yapısına göre dizayn edilmemiş. Baştan ayağa çarpık maddelerle dolu olan Anayasa’da devlet, vatandaşın neye inanacağına, ne giyeceğine, ne giymeyeceğine, hatta hangi kelimeleri kullanacağına karar veriyor. Ona uymayanları ise cezalandırıyor!
Öte yandan vatandaş, din ve vicdan hürriyetinin gereklerini yerine getirmek için teşkilâtlânmalı. Ancak, burada da vatandaşın elleri kolları bağlanıyor. Meselâ, tekke, zaviye ve tarikatlar kanunen yasak. Türbelerin ziyareti yasak! Öte yandan, Anıtkabir türbe haline getirilmiş, seçilen yöneticiler ziyarete mecbur tutulmuş!
Anasaya, bir yandan vatandaşlarının okuyup kamu görevi almasını istiyor, diğer yandan da din eğitimini ve Kur’ân öğrenimini yasaklıyor.
İşte, birinci çatışma devletin bu çifte standardından kaynaklanıyor. İkinci çatışma ise, “dinin emir ve talepleri” ile devletin talepleri arasında çatışma ortaya çıkar.
Farklılıkları kabul etmeyen, hatta onları yok etmeye yönelik, tek tip, tek kalıp insan yetiştirmeye çalışan, hak ve hürriyetleri benimsemeyen bir ideoloji olan Kemalizm, tarikat ve cemaatleri kaldırmış. Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden Doç. Dr. Mazhar Bağlı, “Yerine kendisini ikame ederek (Mahçupyan’ın da ifade ettiği gibi) bir tarikat görünümüne sahiptir. Belli ritüelleri, davranışları, müritleri, efendileri, ermişleri ve dervişleri olan bir tarikattır! Daha çok jakobenizm ve Ortodoks Marksizm’den imalar içeren bir değişim projesi gibi sunulmaktadır”1 şeklinde tesbitini yapıyor.
Demokrasilerde en önemli vasıf şeffaflıktır. Şeffaflık, devletin ne yaptığını bilmektir. Türkiye’de şeffaflık sözdedir. Halk devletin hayatını bilmez. Bilmeye kalktığı anda da zaten suç işler. Hükûmeti, devlet kurumlarını ya da sembollerini eleştirmek hakarettir. Eleştirenler hakkında dâvâ açılıyor. 301. madde güya düzeltildi. Ama, uygulama nasıl olacaktır? Zira, başörtüsü yasağı Anayasa maddesi olarak değiştirildiği halde, uygulanamıyor! Bütün bunlar laiklik adına, Kemalizm adına yapılıyor. Uygulanan laiklik; İslâmı ve Müslümanları tehlike gören ve dolayısıyla kontrol edilmesi gerektiğine inanan bir anlayıştır. Buna göre, cemaatleri, halk İslâmını, tarikatları bastırmak lâzım. İslâmî söylem devletin tekelinde olmalı. Aslnda din ortadan kaldırılmak istenmiştir. Bunu başaramayınca, din ve dindarlar laiklikle kontrol altına alındı.2
Bediüzzaman, “Bir millet cehâletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti (vazifesini yapan gayretlileri) dahi müstebit eder”3 der.
İşte diktatörlerin, vurguncuların cehaletimizden istifâde ederek bizi soyup-soğana çevirmesi; ensemizde boza pişirmesinin sebebi budur…
Dipnotlar:
1- Yeni Asya, 28.04.2008.; 2- İslâm Topraklarında Otoriter Laiklikler” yazarı Sosyolog Pierre-Jean Luizard/ Zaman/14 Mart 2008.; 3-Münâzârât, s. 28.
07.05.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|