Birgün Peygamberimize (a.s.m.) bir adam gelmiş, “Bana öyle bir nasihatte bulun ki senden başkasına sorma ihtiyacı duymayayım” dediğinde Efendimiz (asm) şöyle buyurmuşlardı: “‘Allah’a inandım’ de ve sonra da dosdoğru ol.” 1
Demek inanmak dosdoğru olmayı gerektiriyor. Zaten biz de Allah’a, her gün kıldığımız beş vakit namazda, “Bizi dosdoğru yolda sabit kıl” diye duâ etmiyor muyuz?
Allah’ın sevdiği insanlardan biri her yönüyle doğru, dinin emrettiği şekilde dürüst olan insanlardır. Kur’ân der ki: “Şüphesiz ki Allah adâleti ve doğruluğu muhâfaza edenleri sever.”2
Yine doğruluğun diğer bir şekli olan ahdde durmayı da Kur’ân emrederken, “Muhakkak ki Allah emir ve yasaklarına karşı gelmekten ve ahidlerini bozmaktan sakınanları sever”3 buyurmaktadır.
Demek doğruluk, sözde durma Allah’ın sevgisini kazanmanın en önemli yollarından biridir.
Doğruluk niçin bu kadar önemlidir?
Dinin temelini doğruluk teşkil eder. İnanan insan kalpte, sözde ve davranışta doğru olacaktır. Bu vasfı ona çok şey kazandırır. Bundan yoksunluk ise ona çok şey kaybettirir.
1911 yılında Şam Emevî Camii’nde yüzü aşkın ilim adamının bulunduğu bir Cuma günü okuduğu hutbede İslâm dünyasının içinde bulunduğu problemlere neşter atan ve çözümlerini gösteren çağın büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî’nin çözüm olarak sunduğu beş kelimeden biri sıdk, yani doğruluktu. Şöyle diyordu o: “Evet, sıdk ve doğruluk, İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık fiilî bir yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise Sâni-I Zülcelâlin kudretine iftira etmektir.”4
Hz. Muhammed’i (asm) yücelerin yücesine çıkaran ve o günün sosyal hayatında en beğenilen metâ doğrulukken, yalancı peygamber Müseylemetü’l-Kezzab’ı aşağıların aşağısına atan kizb, yani yalancılık olmuştur.
Dürüst insan her zaman kazanır. Şâirin dediği gibi, “Mü’mine sadakat yaraşır görse de ikrah / Doğruların yardımcısıdır Hz. Allah.”
İnsanlar nazarında da değeri büyüktür dürüst insanın. Baş üstünde tutulur, itibar görür. Peygamberimiz (asm) o kadar dürüst bir kimseydi ki, dâvâsına dürüstlüğünü delil olarak göstermişti. Müşrikler bile “Şimdiye kadar senin hiçbir yalan söylediğini görmedik” demişlerdi.
İşte Resûl-i Ekrem’in (asm) bu dürüstlük ve güvenilirliğidir ki yirmi üç sene gibi kısa bir zamanda dünyada benzeri görülmeyen en büyük inkılâbı gerçekleştirmişti.
Gönüller fethetmenin en etkili yolu budur. Günümüzün Müslümanı da içi dışı bir, dürüst ve güvenilir olduğu müddetçe gönüller fethetmeye devam edecektir.
Dürüst ve güvenilir olmayan insan İslâmın yüz karasıdır, dinine perde ve gölge olur. Dolayısıyla İslâma kötülük yapmış olur.
Bütün mesele İslâmın güzelliklerini, Bediüzzaman’ın ifadesiyle doğru İslâmiyeti, İslâmiyete lâyık doğruluğu hâl ve hareketlerimizle gösterebilmektir.
Dipnotlar:
1- Müslim. İman: 62. 2- Hucurât Suresi: 9. 3- Tevbe Suresi: 7. 4- Hutbe-i Şâmiye, s. 512.
07.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|