Bir şahsa, bir fikre veya bir siyasî cereyana yüzde yüz taraf, ya da karşı olanlar, tarihî gerçekleri olduğu gibi okuyamazlar; dolayısıyla, hakkını vererek de tarihî yorumlayamazlar.
Bunların yazdıklarına, söylediklerine itibar edilmez, edilmemeli. Zira, bu tip kimselerin yanlışına, günahına, vebâline şerik olma, ortak olma ihtimali var.
Meselâ, siz bugün kalkıp "Ben iliklerine kadar Kemalistim, Atatürkçüyüm" diyen tarihçilerden hangi birinin fikrine, yorumuna itibar edebilirsiniz?
Resmî tarih tezinin tamamen boyunduruğu altına girmiş, bazı şahıslara yüzde yüz taraf olup meddahlık yapan, bazılarına ise yüzde yüz karşı gelerek husûmet alevleri püskürten bir tarih yorumcusundan ne hayır beklenebilir ki? Böylesine dar ve sığ ufuklu kimseler, hitap ettiği kimselerin ufkunu karartmaktan başka bir iş yapamazlar.
* * *
Sırf düşmanlık veya meddahlıktan kuvvet alan şahıs merkezli yorum ve tahliller Cumhuriyet dönemi tarihçilerini kötürüm hale getirdiği gibi, aynı bakış açısı maalesef Osmanlı ve Meşrûtiyet dönemi tarihçilerinin de ufkunu daraltmıştır.
Meselâ, öyleleri var ki, doğru diye bellediği tarih tezini, bütünüyle Sultan II. Abdülhamid'in şahsına veya siyasetine bağlı ve endeksli bir yörüngeye oturtmuştur.
Böyleleri, şahsî hayatı ile siyasî hayat yönünü dahi birbirinden ayıramadığı Sultan Abdülhamid'e yüzde yüz taraftır. Sultan'la iyi geçinemeyenlere de aynı oranda karşıdır, muhaliftir, hatta düşmandır.
Dolayısıyla, onlara göre Sultan Abdülhamid yüzde yüz haklıdır, herşeyi doğru yapmıştır; aynı şekilde, muhalifleri ise haksızdır ve herşeyi yanlış yapmıştır.
İşte, böylesine yanlış ve bağnazca bir yaklaşım tarzı, kişiyi doğruya, selâmete götürmediği gibi, sözünü dinleyenlere de bir kemâlât kazandırmaz.
Bununla beraber, Sultan Abdülhamid'e itiraz edenlerin tamamı aynı kefeye konulamaz, aynı kategoriye sokulamaz.
Meselâ, otuz yıldır istibdat siyasetini güden padişahın özellikle bu yönüne itiraz eden Bediüzzaman gibi bir şahsiyet ile Yahudilerin dümen suyuna giden Talat Paşa aynı kategoride değerlendirilemez.
Kezâ, bütün maksadı hürriyet ve meşrûtiyetin ilân edilmesi olan Resneli Niyazi Bey ile İttihatçıların sırf tetikçiliğini yapan Yakup Cemil aynı kefeye konulamaz.
1913'te bir ihanete kurban giden Niyazi Bey, 1909 Temmuz'unda Meşrûtiyeti ilân eden Sultan Abdülhamid'e itaatini, bağlılığını sürdürüp vazifesine devam ederken, Yakup Cemil ise, idam edilinceye kadar (1916) tetikçilikten başka bir işe yaramamıştır.
Hasılı, Jön Türklerin tamamı veya bütün İttihatçılar birbirinin aynısı olmadığı gibi, her yaptıkları da yüzde yüz doğru veya yanlış değildir. Aynı ölçü, Sultan Abdülhamid için de geçerli. O, şefkatli, merhametli bir padişahtı, ülkeye çok büyük hizmetlerde bulundu; ancak, onun Meclis'i ve anayasayı dahi bertaraf eden iç politika yöntemini takdir etmek mümkün değil.
Tarihin yorumu 7 Mayıs 1945
Nazi Almanyası’nın tükenişi
Baş aktörlüğünü Hitler öncülüğündeki Nazi Almanyası'nın yapmış olduğu II. Dünya Savaşı, Avrupa kıtasında sona erdi. (Savaş, Uzak Doğu'da ise atom bombalarının atıldığı Ağustos ayına kadar devam etti.)
Almanya, müttefik düşmanlarına karşı kayıtsız şartsız teslim olduğunu ilân edince, evvelâ bu ülkenin ordusu dağıtıldı. Hemen ardından, fizikî ve siyasî coğrafyası ABD, Rusya, Fransa ve İngiltere arasında pay edildi.
Ülkesini 1939 Eylül'ünde savaşa sürükleyen Hitler, savaşı kaybettiğini anlayınca, bu âkıbeti kendine yediremedi ve 30 Nisan (1945) günü zehir içerek intihar etti. Bu intiharın, teslim olmadaki etkisi şüphesiz büyüktü. Ancak, Almanya'nın savaşacak ve saldırılara karşı dayanacak gücü de kalmamıştı.
Bunca zaman zarfında 10 milyondan fazla insanı kaybeden ve en büyük şehirlerinin hemen tamamı harabeye dönen Almanya'nın, daha teslim olmaktan başka çaresi kalmamıştı.
1950'li yıllara gelindiğinde, Rusya dışındaki ülkeler Federal Almanya'nın kurulmasına izin verdiler. Rusya, kendi idaresindeki kısmı ayırdı ve araya kalın bir duvar örerek Doğu Almanya'yı demir perde (komünist) bloka dahil etti.
1955 yılında NATO'ya da katılan Federal Almanya'nın ekonomisi hızla düzelirken, Sovyet Rusya idaresindeki bölgede ise durum tam tersi bir seyir takip etti.
Berlin'deki Utanç Duvarının yıkılması ve iki Almanya'nın yeniden birleşmesi, ancak 1989 yılında mümkün olabildi.
Almanya, halen NATO ve AB içinde en önemli ve en etkili üye ülkelerden biridir.
07.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|