Kırılgan politikanın etkileri, iktidar partisini “kapatma davası” sürecinde de bütün hızıyla sürüyor.
Başbakan Erdoğan’ın, geçtiğimiz hafta sonu TESEV Başkanı Can Paker’in evinde yaptığı açıklamalar, iktidar partisinin öteden beri saplandığı çıkmazı açığa çıkardı. Paker, Macar Yahudisi Amerikalı dünya ünlü dolar spekülatörü ve Avrasya’daki renkli devrimlerin foncusu George Soros’un, geçen yıl 1 milyon 73 bin dolar fonladığı “Soros Vakfı”nın Türkiye Temsilciliği Açık Toplum Enstitüsü’nün yöneticisi. Aynı zamanda Türk Henkel Genel Müdürü ve TÜSIAD Haysiyet Divanı üyesi.
Can Paker’in kardeşi Canan Barlas ile Sabah gazetesi başyazarı ve atv’nin anchorman’i Mehmet Barlas’ın yanı sıra, Nazlı Ilıcak, Hasan Cemal, Cengiz Çandar gibi sınırlı sayıda gazetecinin dâvetli olduğu yemekte, Erdoğan şimdiye kadar CHP ile aradığı “uzlaşma siyaseti”ne benzer arayışlar içinde olduğunun ipucunu vermiş.
İktidar partisindeki kafa karışıklığına, kulislerde “karar”dan sonra her kafadan bir ses çıktığına ve kapanmanın önlenmesine dair hâlâ nihaî bir kararın ortaya çıkmadığına bakıldığında, Erdoğan’ın “ihtiyatlılık” perdesindeki “kararsız” ve “çekingen” sözlerinin satır araları daha açık okunuyor.
Ne var ki Başbakan ve partisi, bu defa da mutâbakat ve uzlaşmayı yanlış zamanda yanlış yerde arıyor. Başörtüsü yasağının kaldırılması için beş yıl CHP’nin mutabâkatı peşine düşüp, İspanya’da yaptığı “çıkış”la, “CHP olmazsa MHP de olur” diyerek, yasadışı yasağı yasayla kaldırma hatasına düşmesi, düşürülmesi gibi…
Başbakan’ın, Anayasa’nın 68 ve 69. maddelerinde değişiklik yapılmayacağını ve Anayasa’yı değiştirmeyeceklerini söylemesi, iktidar partisinde kırılgan politikaların bu dönemde de devam edeceğinin sinyalini veriyor.
Böylece daha önce Başbakan Yardımcısı ve hükûmet sözcüsü Cemil Çiçek’in, sivil toplum kuruluşlarına havale edip askıya alınan “yeni anayasa”, Başbakan’ın ifâdesiyle resmen rafa kaldırıyor. Gerginliğin ekonomiyi etkileyeceğini ve siyasî istikrarı bozacağını belirterek, bu konudaki çalışmaları bizzat noktalamış oluyor…
Belli ki Başbakan son seçimlerde millete verilen “yeni anayasa” vaadini de erteliyor. “Yeni anayasa” bir yana, daha önce bahsettiği birkaç maddelik anayasa değişikline yönelmenin dahi “gerginliğe sebep olacağı”ndan hareketle cayıyor…
Erdoğan’ın çizdiği tablo, medyaya aksettiği kadarıyla tam bir “teslimiyetçi” zihniyeti esas alıyor. Antidemokratik dayatmalara karşı millet irâdesinin hakkını vererek demokratik direnç yerine, hâlâ bazı mahfillere “şirin gözükme” ve “yaranma”ya yeltendiği seziliyor…
Anlaşılan siyasî iktidar, “gergilik olmasın” diye, yine temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasından, direnmeden demokratikleşmeden ve yeni anayasadan vazgeçiyor. Hükûmet, hiçbir zaman Ofer’li özelleştirme ihâlelerinden, TMSF elindeki Sabah ve atv’yi satın alan şirkete kamu bankalarından yüksek miktarda kredi kullanılmasından, yabancıların mülk edinme yasasından geri adım atmadı, direndi. “İptal” ve “veto”lara rağmen sözkonusu ihâle ve satışları âdeta inadına tekrar Meclis’ten geçirdi.
Lâkin sıra başörtüsüne geldiğinde, en ufak bir itiraz veya “iptal” dâvâsında geri adım atıyor; “gerginlik olmasın” mülâhazasıyla geri çekiyor. Türkiye’nin AB müktesebatının üstlenmesine ilişkin “ulusal program”da ve “katılım ortaklığı belgesi”nde taahhüd ettiği, temel hak ve hürriyetleri, yeni anayasa ve demokratikleşme paketini, bir başka bahara bırakıyor…
Erdoğan, Paker’in evinde gazeteci ve işadamı dostlarına, “pes etmeyeceğini”, “biat etmeyeceğini”, “teslim olmayacağını” ve “yoluna devam edeceği”ni söylemiş. Partisi kapatılsa dahi AKP “yeni parti” ile yoluna devam edecekmiş. Siyasî yasağına karşı “bağımsız” seçilmenin formülünü bulmuşmuş; mevcut ya da yeni kurulacak bir sivil toplum kuruluşunun başına geçecek; olan biteni halka şikâyet edecek, sonra yeniden partisin başına dönecekmiş…
Görünen o ki Başbakan, milletin verdiği güç ve desteği, yine salt “partisinin kurtarılması”na harcıyor. “Pes etmemeyi”, “teslim olmamayı” bu anlamda kullanıyor…
Oysa Başbakan ve siyasî iktidar, millet irâdesinin hâkim kılınmamasında pes etmemeli. Son beş yıldır bir dinî vecîbe olan başörtüsü yasağında, Kur’ân kurslarının yaşla yasaklanmasında, meslek okullarının katsayı mağduriyetinde, YÖK yasasında biat etmemeli. İnanç hürriyetini, ifâde ve eğitim özgürlüğünü “gerginlik” zehâbıyla gündeme getirmekten geri durmamalı, demokratikleşme ve mânevî meselelerde teslim olmamalı…
Yalnız partinin kapatılmasına karşı “yeni parti” kurup ya da arkadan dolanarak işe yaramayan, yaramayacak olan bir partiyi iktidarda tutma ısrarında değil, demokratikleşme ve özgürlüklerle Türkiye yoluna devam etmeli…
Demokrasi samimiyeti ve millet irâdesinin gereği budur…
07.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|