Mayıs ayı, yakın ve uzak tarihimizde çok önemli hadiselere şahitlik yapmış. Çağ açıp, çağ kapanmasına vesile olan İstanbul’un fethi bu ayda gerçekleşirken, milletimizin vicdanını yaralayan merhum Başbakan Adnan Menderes’in zulmen idamı da bu ayda gerçekleştirilmiş.
İstanbul, Osmanlı ve Bizans tarihi üzerinde uzman olan Semavi Eyice, İstanbul’un fethi üzerinde dikkat çekici değerlendirmelerde bulunmuş. “İstanbul, Bizanslılar’ın son yıllarında perişan durumda olduğu için İstanbul’un inşâsı Osmanlı ile yeni baştan gerçekleşiyor” diyen Eyice, “Osmanlılar şehri ele geçirince, Hıristiyanların bir kısmı, bir takım yerlere yerleşmeye ve orada yaşamaya devam ettiler. Çünkü bu insanları esir almak için gidilmedi. Fatih, bir nev’î Bizans İmparatorluğunu devam ettirmiştir” şeklinde konuşmuş. (Mostar, Mayıs 2008)
İstanbul’un, Fatih tarafından fethedilmesinden sonra seyyahların daha fazla ilgisini çektiğine işaret eden Eyice, bazı seyyahların ‘ajan’ olarak İstanbul’a geldiğine işaret ederek şöyle diyor: “İstanbul’a ilk gelenlerden biri (fetihten önce) çok değerli bir adam, Bertrandon de la Broquiere. Avrupa’dan ajan olarak gönderilmiş. ‘İslâm ülkelerinde bir şeyler oluyor ama kim bunlar, neyin nesi?’ öğrenmek için 1425’e doğru İstanbul’a geliyor. Bu adam bütün Suriye’yi katediyor. İslâm kıyafetlerine de bürünüyor. Tabii o kadar din değiştirmiş Hıristiyan var ki, hiç kimse ‘Bu adam bizden değildir’ demiyor.”
Son yıllarda bazı ‘tarihî roman yazarları’nca itiraz edilen, ‘Fatih’in gemileri karadan yürütmesi’ hadisesinin, fetihten hemen sonra yazılan Avrupalı seyyahların eserlerinde yer aldığına dikkat çeken Eyice şöyle demiş: “Meselâ biri fetihten birkaç yıl sonra yazılmış. İçine de İstanbul’un Fatih tarafından kuşatılmasını gösteren bir minyatür eklenmiş. (...) Meselâ Ayasofya’yı gotik bir katedral gibi göstermişler. Ama surlar var, surların dışına çadırlar kurulmuş. Fatih’in gemileri Galata’nın arkasından doğru kaydırılıyor. Bizim bazı tarihçilerimiz bunun uydurma olduğunu iddiâ ediyor. Bakın Frenk bir tarihçinin fetihten iki yıl sonra yaptığı bir minyatürde bu gösteriliyor.”
Avrupalı seyyahların ‘Harem’ konusunda yazdıklarının ‘hayal’ olduğuna işaret eden Semavi Eyice bunu şöyle izah etmiş: “Harem’i gören yok. Harem’i yazıyorlar bir takım eserlerde. Fakat bunların büyük çoğunluğuna itibar etmemek lâzım. (...) Meselâ zaman zaman bazı kitapçılarda Kont de Bon’un hatıraları diye 2 ciltlik bir kitap çıkar piyasaya. Aslında uydurmadır bu, gerçek bir hatırât değildir. Bu adam görünüşte Müslümandır, kıyafeti Müslüman kıyafetidir. Mezarı da bir mevlevihanenin içindedir. Vezir kavuğu şeklinde yapılmış muhteşem bir mezar taşı vardır. Ama adam öyle inanmış bir Müslüman da değildir. Onun hatırâtı düzmece bir hatırâttır. Benim elime İngiltere’de basılmış bir Topkapı Sarayı hatırası geçti. Adam saraya girmiş değil herhalde. Ama kafasına göre bir şeyler çizmiş. Yani uydurma bir şey.”
İçeriden ve dışarıdan ‘uydurma tarih, uydurma hatıralar’la ecdada, gerçeklere ve hakikate saldırmayı marifet bilenlere karşı tedbirli olmakta fayda var.
07.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|