Üzerinden bir hafta geçtiği halde bol olaylı, çatışmalı, direnişli ve gaz bombalı 1 Mayıs tartışması, bütün hararetiyle sürüyor. Önceki gün Meclis’te grupların gündeminde bu vardı. Diğer yandan “kapatma iddianâmesi”nde iktidar partisinin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” iddiasına karşı partinin “savunması”nın da “laiklik odaklı!” olması, enteresan.
Zira AKP’nin “cevapları”nda da her fırsatta “laikliğe” vurgu yapılıyor; tıpkı daha kapatılmadan önce Erbakan’ın, “Atatürk yaşasaydı Refah Partili olurdu” iddiası gibi, sık sık “Atatürkçülüğe” atıfta bulunuluyor…
Son beş yılda okul ders kitaplarında “Atatürkçülüğün yüzde 40 artması”nın savunmada kullanılıp kullanılmadığını bilmiyoruz. Lâkin “AKP’nin Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmaya uğraşan bir parti olduğu” Başbakan’ın “laiklik” vurgulu sözleriyle bolca “belgeleniyor.”
“Savunma”, AKP’nin laiklik karşıtı bir odak olmadığı, aksine “laikliği odaklaştıran bir hareket” olduğunun açıklamasıyla kalmıyor; Demirel’den Baykal’a, eski-yeni siyasetçilerin yaptığı konuşmalardaki “dinî terminoloji” örnekleri veriliyor.
Bu arada daha önce binbir bühtanda bulundukları ve karalama kampanyası açtıkları Demirel’in yıllar önce, Köprü dergisine verdiği mülâkatta ve Yeni Asya Yayınları arasında yayınlanan “İslâm, Demokrasi, Laiklik” kitabında yer alan “Kişi laik olmaz ki, devlet laik olur. Kişi ya inanç sahibi olur ya da inançsız olur. Kişinin laikliği diye bir kavram yok... Türkiye laikliği dinsizlik olarak anlamış, yanlış tatbikatlar yapmıştır” beyânlarına sığınılması, ibret verici…
Keza Demirel’in aynı kitaptaki “İmam-hatip okullarının gayesi sadece din adamı yetiştirmek değildir. Dini bilen Türk vatandaşları doktor, mühendis, hakim olsa daha iyi değil mi?” sözlerinin mesned edilmesi de dikkate değer. Yine Demirel’den Özal’a önceki cumhurbaşkanlarından, başbakanlardan kuvvet komutanlarına kadar 24 devlet ve siyaset adamının yurtdışındaki “Türk okulları”nı ziyaret ettiğinin emsal gösterilmesi, siyasetin bir diğer cilvesi…
İşin bir başka ilginç yönü, “cumhurbaşkanının parti ile beraber yargılanmayacağı” görüşüyle Gül’ü savunulduğu “savunma”da, Bülent Arınç’ın “Meclis Başkanı olarak yaptığı konuşmaların parti aleyhinde bir delil olamayacağı”nın yüksünmeden yazılması. Belli ki keskin salvolarıyla bazı mahfilleri kızdıran Arınç’a sahip çıkmamakla âdeta “mesaj” veriliyor; “radikaller bizi bağlamaz” diye…
“Gizli bir gündemimiz olmadı, bundan sonra da olmayacak” denilen “savunma”nın önemli bir bölümünün, bu süreç içinde Başbakan’ın “ulemaya sorun” ve “velev ki siyasî simge de olsa” benzerî “çıkışları”nın tashihine ayrılması da, bir başka garabet. Başbakan’ın neredeyse her konuşmasının “yanlış anlaşıldığı”nın izâhı, siyasî özensizliği açığa çıkarıyor.
“Savunma”da ayrıca “dindar cumhurbaşkanı” söylemiyle cumhurbaşkanlığı seçimini ve 27 Nisan e-muhtırasını genel seçimlerde diğer partilere karşı alabildiğine kullanıp siyasî ranta dönüştüren AKP’nin “laikliğe hizmet eden eylemleri” tek tek sıralanması da, kaderin bir başka ibret verici hadisesi olarak karşımıza çıkıyor.
Aslında “Savunma”daki laiklik vurgusu, bir bakıma doğru. Doğrusu, 28 Şubat “postmodern darbe”den kalma başörtüsü yasağını kaldırmayan, Kur’ân kurslarını yaşla yasaklayan yönetmeliği ve katsayı mağduriyetini düzeltmeyen, yeni YÖK yasasını çıkarmayan, subay ve astsubayların “irtica”dan dolayı ihracını önleyemeyen AKP iktidarı, dindarları dünyevileştirmekle “laikliğe hizmet etti.”
İsrail Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarı Alon Liel’in, “Erdoğanizm, Kemalizmin bir versiyonu; ‘ılımlı İslâm’la AKP, İslâmı ve Kemalizmi barıştıracak” övgüsünün anlamı bu idi. Zira AKP’li belediyelerin tertiplediği halka açık sazlı-sözlü karma eğlence partilerinin, fitnes ve bowling salonlarının dünyevileştirmeyi özendirip “dünyevileşmeye hizmet”te istimal edildiğini aslında herkes biliyor.
Hükûmet sözcüsü Cemil Çiçek, AKP’nin çekirdeğini oluşturan eski “Millî Görüşçüler”in geçmişlerinin altında çok sular aktığını belirtip, “Hepimiz değiştik” diyor. Ne var ki AKP’nin değişimi, “zihniyet değişimi”yle kalmadı; değişip dönüşürken toplumu da değiştirdi; dinî hassasiyetleri de törpüledi, dindarları dünyevileştirdi. Özellikle muhâfazakâr kitleyi “kapitalizmle uyuşturdu.” Yeri ve yabancı medyada bunun bir matahmışçasına methedilmesi bundan…
Newsweek dergisine “İslâm, demokrasi, laiklik ve modernite arasındaki denge”yi anlatan Başbakan’ın, “En çok kadın milletvekili bizde; dinî kurallar değişmedi ama Türkiye’de insanların dine ilişkin tutumlarında değişiklik oldu” demesi, herhalde bunun ifâdesi. “Ülkenin kentleşmesinin, artan zenginlik ve yaşamın farklı bir anlayışı getirdiğini” söylemesi, bunun örtülü bir itirafı oluyor. Doğrusu ibretlik...
08.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|