Başbakanlık, Erdoğan’ın Can Paker organizatörlüğünde bazı gazetecilerle buluşmasında söylediği belirtilen sözlerle ilgili haberleri yalanladı. Ama diğer katılımcılardan böyle bir tekzip gelmedi. Aksine haberleri doğrulayan yayınlar aralıksız devam ediyor.
Haberin niye tekzip edildiğini anlamak zor.
Netice itibarıyla Başbakan, partisinin kapatılması halinde takip edeceği stratejiyi anlatıyor.
Bunun bu şekilde açığa çıkmış olması, Erdoğan’ın evvelce açıktan söylediği “Partimin kapatılacağına inanmıyorum” sözüyle çeliştiği için mi onu rahatsız etti? Yoksa başka şeyler mi var?
Acaba bu tedirgin tavrın altında, söz konusu buluşmanın, Türkiye’de Soros’la en çok bağlantılı isimlerden biri olarak bilinen Paker’in davetinde gerçekleştiğinin açığa çıkması mı yatıyor?
Pek sanmıyoruz. Çünkü zamanında Soros’la görüşüp “Türkiye’nin açık toplumcuları biziz, beraber çalışalım” diyen oydu. Paker’e partisinden milletvekili olması teklifinde bulunan da.
Ama şimdiki konjonktürde bu ilişkinin bu kadar aleniyet kazanmasını sakıncalı bulmuş olabilir. Çünkü CHP ve MHP, Soros meselesini kendisine karşı yeni bir koz olarak kullanabilir!
İyi de, o zaman niye böyle kritik bir dönemde Paker’in davetine gidip gazetecilerle buluştu?
Bu tarz birlikteliklerin, ne kadar itina gösterilirse gösterilsin, gizli kalamayacağını ve mutlaka bir şekilde dışarı sızacağını düşünemedi mi?
Dikkat edilirse, özellikle kapatma dâvâsının açılmasıyla başlayan süreçte herşey Erdoğan’ın ve AKP’nin hanesine olumsuz puan olarak yazılacak şekilde gelişiyor. Veya öyle kullanılıyor.
Son örneği 1 Mayıs. Hükümet konuya “Provokatörlere fırsat vermedik ve ülkeyi büyük bir belâdan kurtardık” şeklinde yaklaşıyor, ama İstanbul’daki görüntüler tam tersi bir algılamaya yol açtı. Ve “Polis terörü”yle kendisini gösteren bir “militarist polis devleti” imajı ortaya çıktı.
Sonuç olarak 1 Mayıs’ı bayram ilân edip de tatil yapmayan ve göz göre göre büyüyen krizi yönetmeyi başaramayan hükümet ağır yara aldı.
En sıkı savunucuları bile bu hadisede AKP’yi “tarihî bir fırsatı kaçırmak”la eleştirdiler. Kapatma dâvâsıyla bir defa daha devletin gadrine uğramış olan partiyi böyle bir durumdayken bile devletçi reflekslerle hareket etmekle suçladılar.
AKP şimdi de Erdoğan’ın gizli buluşması üzerinden açılan tartışmalarla yıpratılmak isteniyor.
Aslında ona aften çıkan sözlerin fazla üzerinde durulacak bir orijinalliği yok. Ama sert bir dille yalanlanınca daha çok dikkat çekti. Geçiştirilmiş olsaydı bu kadar gündem oluşturmazdı.
Erdoğan’ın orada söylediği belirtilen sözlerden biri, partisi kapatılır ve kendisine siyaset yasağı getirilirse, bu yasağı bağımsız adaylık yoluyla aşmayı düşündüğü ve yaptırdığı araştırmaya göre buna herhangi bir engel bulunmadığı.
Ancak Yavuz Donat’ın yazdığına göre, partisi kapatılıp kendisine siyaset yasağı konulan Erbakan da aynı yolu denemiş, ama bağımsız adaylığı YSK tarafından engellenmiş. (Sabah, 2.5.08)
Erdoğan böyle bir durumla karşılaşması halinde ne yapacağını da anlatmış. Mevcut sivil toplum kuruluşlarından birinin başına geçip veya yeni bir sivil toplum kuruluşu oluşturup ülkeyi dolaşarak bir sivil mücadele yürütecekmiş.
Ülkeyi yönetmeye talip bir parti lideri kimliğiyle şimdiye kadar halktan gördüğü ilgiyi STK lideri olarak yine toplar mı? Şu anda kestirmek zor. Ama çok ilginç bir tecrübe olacağı kesin.
Esasen, işler bu noktaya geldikten sonra, geriye dönüp bakarak şunu söylemek yanlış olmaz:
Keşke Erdoğan ve arkadaşları siyaset için harcadıkları mesai, enerji ve kaynakları, daha baştan itibaren böyle bir sivil mücadeleye hasr ve tahsis etmiş olsalardı... Bugün hem kendileri, hem de ülke için durum çok daha farklı olurdu.
Bizim hep savunageldiğimiz şey bu. Ve bunun idraki için illâ tekrar tekrar bir yerlere toslamak zorunda kalınmasını izlemek çok hazin...
08.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|