AB Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso geldi, kaldı ve gitti. Türkiye’de uzun zamandan sonra AB rüzgârı esti. Belli bir süredir demokrasi dışı güçlerin borusunun öttüğü Türkiye’de AB borusu, Barroso ile birlikte yeniden ötmeye başladı. Umarım kalıcı olur.
Barroso’nun mesajlarını şahsî görüşleri olarak görmemek lâzım. Barroso, 27 ülkeli AB’nin başbakanı. Türkiye de birliğe üye olma yolunda müzakerelere başlamış bir ülke. Ortaklık süreci ağır aksak da olsa işlemeye devam ediyor.
Barroso mesajlarında ortaklık vurgusunu sıklıkla yaptı. Türkiye’nin iç işlerine karıştığı suçlamalarına, “Ortağız, kayıtsız kalamayız. Geleceğimiz de ortak” cevabını verdi. Ortak kelimesi, “Birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri, şerik, hissedar, partner” olarak tanımlanıyor. Ortak olmak, aynı şirketin hissedarı olmak birbirine bir kaç çift söz söyleme hakkı vermez mi?
Barroso’nun TBMM’deki konuşmasında yine bu vurgu vardı. Ortaklığı anlatırken “havuz” örneğini vermesi de ilginçti: “AB, ulus devletlerden oluşmuş bir topluluktur, bir dizi politika alanındaki egemenlik haklarını bir araya getirmiştir, bir havuzda toplamıştır ve bunun amacı da çok daha etkin, çok daha etkili ve başarılı bir şekilde beraber hareket edebilmek içindir. Avrupa Birliği, üye ülkelerin gücünü azaltmamaktadır, tam tersi AB içerisinde olabilmek, üye ülke-ler olarak hepimizin, dünya üzerindeki etkimizi ve gücümüzü arttırmaktadır. Bizler kendi ülkelerimizi severek, ülkelerimize hizmet ederek ve millî duygularımızı muhafaza ederek ama aynı zamanda AB’nin gururlu vatandaşları olarak ortak amacımıza hizmet ediyoruz.”
Türkiye’ye yönelik olumlu ve umut taşıyan mesajlar verdi Barroso. Sarkozy ve Merkel gibi Türkiye’yi dışlayıcı rol üstlenen siyasetçilerin bir anlamda kaale alınmaması gerektiğini söyledi. Reformlarını sürdüren bir Türkiye’ye hiç kimsenin karşı çıkamayacağını anlattıktan sonra müza-kerelerin başlamasına oy birliği ile karar verildiğine dikkat çekti.
İngiltere’nin AB üyeliğinin iki kere reddedildiğini, İspanya ve kendi ülkesi Portekiz’in üyeliğinin de “pek çok üye ülkenin yürüttüğü olumsuz kam-panyalardan sonra gerçekleştiği”ni hatırlattı.
CHP’nin anlayışı derinden etkiledi!
Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan, MHP lideri Bahçeli ve DTP lideri Türk’le buluşan Barroso’nun en ilginç görüşmesi CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’la oldu. Görüşmenin daha başında Baykal’a sorduğu, “Gerçekten AB’yi istiyor musunuz?” sorusu bile başlı başına CHP ve temsil ettiği görüşün AB tarafından nasıl algılandığını açık seçik gösterdi.
Görüşmeden sonra Baykal, “CHP’nin anlayışını, laikliğin Türkiye açısından ve Türkiye’de demokrasi bakımından taşıdığı önemi anlatma imkânı bulduk” dedi. Baykal, laiklikle ilgili CHP’nin anlayışını nasıl anlattıysa Barroso’yu bile derinden etkiledi! Öyle ki, İstanbul’daki konuşmasında kullandığı “mucize” kelimesini esprili bir şekilde laikliğe bağladı.
“Bu mucize sözcüğünü, laikliğe karşı bir şey olarak algılanmayacağını düşünerek söylüyorum” diyen Barroso’nun, bu şekildeki bir açıklamayı Türkiye’den başka bir ülkede yapma gereği duymayacağına eminim. Temennim CHP’nin laiklik anlayışının Barroso üzerinde fazla etki bırakmaması. İnşallah Olli Rehn, Brüksel’e inene kadar gerekli düzeltmeleri yapmıştır. Aksi halde AB’de sonu gelmez bir laiklik tartışması başlayabilir!
14.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|