Malûmunuz, özellikle tabiatın yeniden dirilişi ve yaza adım atışın simgesi olan bahar aylarında “Bahar Şenlikleri” adı altında nice şenlikler düzenlenmektedir. Bunlardan birisi de 5-6 Mayıs itibariyle düzenlenen “Hıdrellez Şenlikleri”dir. Millî kültürümüzde her bahar meydana geldiğine inanılan “Hızır-İlyas (a.s)” buluşmalarına verilen bir isimdir Hıdrellez. İnanışa göre, Milâdî 5-6 Mayıs olarak kabul edilen bu günde, ölümsüzlük (Âb-ı hayat) sırrını elde ettiklerine ve biri karada, diğeri de denizde olmak üzere, dara düşenlere yardım ettiklerine inanılan Hz. Hızır ve İlyas buluşup sohbet ederek, dinî-imanî dilek ve temenniler içinde ayrılırlarmış.
İşte bundan dolayıdır ki, Hızır - İlyas buluşmaları belli bir dinî gelenek hâlini alarak, halk bunu devam ettirmek için meselâ bu günlerde nafile namazlara ağırlık vermek, Kur’ân okumak, mezarlıkları ziyaret etmek, iyi kimselerle görüşüp gönül almak, imanî sohbet halkalarına dahil olmak ve toplu duâlarda bulunup Hz. Hızır ve İlyas’ı (Her ne kadar Hz. İlyas isim olarak varsa da zamanla Hz. Hızır isimi öne çıkmıştır) vesile kılıp Allah’tan türlü dileklerde bulunmak ve benzeri faaliyetler için çeşitli buluşmalar düzenlemişlerdir. Ancak takip ettiğim kadarıyla bu mâneviyatlı gün, “Hızır-İlyas buluşmaları” mânâlarından soyutlanarak, söz gelimi şarkılı türkülü eğlencelerin tertip edildiği, alkollü parti düzenlendiği, içki sofralarının kurulduğu, ateş üzerinden atlandığı, pikniklerin yapıldığı, ağaçlara çaput bağlandığı, hatta kimi yerlerde edep-âdâp sınırlarının zorlandığı ve benzeri tevhid inancına aykırı çok sayıda faaliyetler eşliğinde kutlandığı bir “Hıdrellez Günü” seviyesine indirgenmiştir.
Evet, kutlanıyor; hem de idraksizce… Oysa bu tarz mâneviyatlı günler öncelikle idrak edilmeli ve idrak edildikten sonra kutlanması gereken günlerdendir. Ne garip değil mi? Kur’ân-ı Kerim’de İsrailoğullarına gönderilen bir peygamber olduğu sabit olan Hz. İlyas ile Allah’ın çok değerli bir kulu olduğu ifade edilen Hz. Hızır’ın adını alan böylesi bir gün, nerdeyse İslâm dışı her türlü nesneyle ifade edilmeye çalışılırken, İslâmî olan nesneler kendisine yok denecek kadar az bir yer bulmakta. Oysa böyle bir yanlışlığa düşenler bilmiyorlar ki: “Hızır (a.s.) kendisinde şu üç haslet olan kimse ile görüşür (Yardım eder). Bu üç haslet yoksa, kul meleklerin ibadetini yapsa bile onunla görüşemez: Birincisi, kişinin her hâli ile sünnet-i seniyyeye uyması. İkincisi, kalbinde Müslümanlara karşı kin, adâvet, haset ve diğer kötü duyguları beslememesi. Üçüncüsü, dünyaya düşkün olmamasıdır (Ali bin Cemâl Nebîti).”
Bütün parçalar bir araya geldiğinde, son dönemde üzerinde oldukça tartışılan Sekülerizm’in varlığı tırmalıyor zihnimi. Evet, Sekülerizm denen dünyevîleşme yahut dinin hayatın dışında tutulması olgusunun medya aracılığıyla iyice belirginleştiğini gördükçe, kaynağı dinî olan tarihin getirdiği önemli sosyo-kültürel geleneklerin dinî hüviyetten nasıl uzaklaştırıldığına, içinin nasıl boşaltıldığına dâir bir düşünce alıyor beni. Aslında sorgulamak lâzım: Sahi kaç kişi Hıdrellez’in anlam ve önemini idrak ederek söz konusu şenliklere katılıyor?
Şimdi, “Kardeşim, tabiatın yeniden dirilişi olan baharın ve yazın gelişi, ilk çağlarda İslâmiyet’ten önce de dünyanın her tarafındaki insanların hayatında önemliydi. Bu, bütün dünyada birtakım tabiat üstü güçlerle anlatılagelmiş ve bu sebeple çeşitli âyinler düzenlenmiştir. Hızır-İlyas meselesi sadece İslâmî bir kılıftır. Amaç, baharın gelişini kutlamaktır!” diyenler, elbette olacaktır. Ancak bizim de onlara bir çift lâfımız vardır: “Azizim, biz kimiz? Hıdrellez bizim için neyi ifade etmeli ve nasıl idrak etmeliyiz Hızır-İlyas buluşmalarını?
10.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|