İlham, Cenâb-ı Hakkın insana
bir nev'î
seslenmesidir
İçimizden gelen seslere dikkat lâzımdır. Çünkü ilham, insan için bir ikramdır. İnsan, muhatab-ı İlâhî olarak zaman zaman özel seslenişlere mazhardır. Rabbanî ilham, Cenâb-ı Hak’kın kuluyla bir nev'î konuşması demektir. Cenâb-ı Hak kullarına fiilen yardım ettiği gibi, kavlen, mukaleme-i Rabbanî yoluyla da mukabele etmektedir. Cenâb-ı Hak ile insan arasında bir kalp telefonu bulunmaktadır. O'nun için kalpten gelen sesler, O’nun varlığının ve bizimle ilgileniyor olduğunun birer göstergesidir.
İlhamlar; melaike, insan ve hayvanat ilhamları olmak üzere çeşitlidir. Pek çok envaıyla denizlerin katreleri kadar kelimat-ı Rabbaniyenin teksirine medar bir zemin teşkil etmektedir.
Cenâb-ı Hak neden ilham
yoluyla
seslenmektedir?
Bu sorunun cevabını, Şuâlar, 7. Şuâ, s. 116’da bulmaktayız: İlhamın mahiyeti, hikmetleri ve şehadetleri dört nurdan terekküp etmektedir.
Birincisi: Teveddüd-i İlâhî denilen kendini mahlûkatına fiilen sevdirdiği gibi, kavlen ve huzuren ve sohbeten dahi sevdirmesi, vedüdiyetin ve rahmaniyetin muktezasıdır.
İkincisi: İbadının duâlarına fiilen cevap verdiği gibi, kavlen dahi perdeler arkasında icabet etmesi, rahimiyetin şe’nidir.
Üçüncüsü: Ağır beliyyelere ve şiddetli hallere düşen mahlûklarının istimdatlarına ve feryadlarına ve tazarruatlarına fiilen imdat ettiği gibi, bir nev'î konuşması hükmünde olan ilhamî kavillerle de imdada yetişmesi, rububiyetin lâzımıdır.
Dördüncüsü: Çok aciz ve çok zayıf ve fakir ve çok ihtiyaçlı ve kendi malikini ve hamisini ve müdebbirini ve hafizini bulmaya pekçok muhtaç ve müştak olan zişuur masnularına, vücudunu ve huzurunu ve himayetini fiilen ihsas ettiği gibi, bir nev'î mukaleme-i Rabbaniye hükmünde sayılan bir kısım sadık ilhamlar perdesinde ve mahsus bir mahlûka bakan has bir vecihte, onun kabiliyetine göre, onun kalp telefonuyla, kavlen dahi kendi huzurunu ve vücudunu ihsas etmesi, şefkat-i Uluhiyetin ve rahmet-i Rububiyetin zarurî ve vacib bir muktezasıdır diye anladı.
Kalplere gelen ilhamlara dikkat!
Allah, insana şah damarından daha yakın olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla her anında mahlûkunun/ibadının/insanın yanında olması oldukça akla uygundur. İşte bu yakınlığın bir işaretinin de ilham olduğu anlaşılmaktadır.
Nurlu cümlelerden benim anladığım şu ki, Cenâb-ı Hak, kulun kabiliyetine göre, O'na kendisini sevdirmek istiyor. Bunu fiilen yaptığı gibi (yani sevgi beslenecek eserler halkederek) kavlen (Rabbanî mukaleme, ilham yoluyla) de yapıyor. Bunu kendisine sevgi beslenen ismi, vedüt ile yapıyor.
Yine kendisine ibadet eden mahlûkatın duâlarına fiilen cevap verdiği gibi (kullarının isteklerini yerine getirerek), ağır belâlara, şiddetli hallere düşen mahlûkatının; medet umma, yardım istemelerine (istedikleri yardımı yerine getirme şeklinde) cevap verdiği gibi, bir nev'Î konuşması hükmünde olan ilhamî sözlerle de imdada yetişmesi, yani kulun bir tercihle karşıkarşıya kaldığı durumlarda kalbine gelen ilhamla onun imdadına yetişmesi gibi. (Nitekim bu kalbe gelen ihtar da haliyle ibadeti ölçüsünde olacaktır.)
Son olarak da, çok aciz, çok zayıf ve fakir ve çok ihtiyaçlı, kendi malikini ve hamisini ve müdebbirini bulmaya pek çok muhtaç ve müştak olan masnularına varlığını, huzurunu, koruyor olduğunu fiilen hissettirdiği gibi, mahlûkunun kabiliyetine göre, kalp telefonuyla kavlen dahi mukaleme-i Rabbaniye hükmünde sayılan bir kısım sadık ilhamlarla kendi huzurunu ve vücudunu hissettiriyor.
İnsanın acizliğini hissetme
hali, ikrama
vesiledir
Kul, acizliğini hissettiği oranda, Cenâb-ı Hakkın yardımına mazhardır. Onun için, iman ehlinin acizliği arttıkça sığınması artar. Bir başka ifadeyle, sıkıntısı arttıkça sığınması artar insanın. Kulluğa yakışan bir davranış, sığınma hali.
Cenâb-ı Hak kuluna her an sesleniyor. Yeter ki insan o ilâhî sesleri duymaya müsait olsun. Bu duyma konusundaki hassasiyeti de insanın Allah’a yakınlığını arttıracak olan ibadetleridir. İşârâtü’l-İ’câz isimli eserin 141. sayfasında, ibadet için; ‘dünya ve ahiret saadetlerine vesile olduğu gibi, maaş ve maade; yani dünya ve ahiret işlerini tanzime sebeptir ve şahsî ve nev'î kemalata vasıtadır ve Hâlık ile abd arasında pek yüksek bir nispet ve şerefli bir rabıtadır.’ ifadesi kullanılmaktadır.
Demek ki kalp ve vicdan telefonlarının mukaleme-i Rabbaniye hükmünde sadık ilhamlar suretinde çalışması, kulun ibadetindeki nitelikle elde edilecek bir durumdur.
Bu, aynı zamanda, kulun Rabbinden fiilen ve ilhamen yardımının sürmesi için, yakınlığını, takvasını; yani Allah’ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdanî ve aklî olan îmanî hükümlerin terbiye ve takviyesiyle, sağlam ve kavi yapılabilecek ve kazanılabilecek bir durumdur.
İnsandaki, Cenâb-ı Hakkın makamı olan kalp ve vicdan, gün içindeki bütün tercihlerimizde harekete geçirilir. Ya da nefis makamı varlığını hissettirir. İşte burada imtihan hali devreye giriyor.
Kalp ve vicdan söz hakkını çok bulursa, nefsin etkisi azalır; nefis söz hakkını çok bulursa, kalp ve vicdan zayıf kalır.
Hayat, nefesimiz adedince yaptığımız tercihlerle meydana gelmektedir.
Ömür denen sonuç, günlük raporların bir çıktısıdır.
10.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|