Dünyanın bir misafirhane, bizlerin de birer yolcu ve misafir olduğumuzu biliyoruz. Bu gerçek, mutluluktan uçar hâle getiriyor bizi. Maddî imkânlara sahip olanlar ise hac veya umre maksadıyla yolları mukaddes diyarlara düşüp beyaz kefenler gibi ihramlara büründüklerinde bu duyguyu daha yakından hissederler. Mekke’yle müşerref olanlar Allah’ın misafirleri değil midir? Misafir içre misafirsiniz artık. Allah onca rızık, ikram ve nimetlerle birlikte bu seçkin misafirlerinin tevbe, istiğfar ve duâlarını kabul eder. Bir hadis-i şerifte buna dikkat çekilmiştir.
Bu misafirlik insana teslimiyet ruhunu hatırlatır. İhrama girdiğinde sıkça getirdiği telbiyelerde bunu dile getirmez mi hacı adayı veya umreci? Lebbeyk derken, “Buyur Allah’ım, ben senin kulunum. Emrine âmâdeyim. Ne buyurmuşsan tek tek yapmaya hazırım” anlamında bu teslimiyetini açığa vurur. Hz. İbrahim de oğlu İsmail’le birlikte Kâbe’nin temellerini atarlarken yaptıkları “Rabbimiz! Bizi her şeyiyle Sana teslim olmuş kullar eyle”1 duâsında Allah’tan böylesi bir teslimiyet istemişler ve bilfiil hayatlarında göstermişlerdi.
Öyle bir teslimiyet ki birisi Rabbine verdiği söze uymak için oğlunu kurban etmeyi, diğeri de hiçbir tereddüt göstermeden emre uymayı kabullenmişlerdi.
Kâbe inşâ edildiğinde Cenâb-ı Hak, insanları hacca davet etmesini emredince, Hz. İbrahim, “Ben onca insana nasıl duyuracağım?” demiş, Cenâb-ı Hak da, “Sen seslen, çağır, duyuracak olan Biziz” buyurmuştu. Radyonun, televizyonun bulunmadığı bir dönemde bütün dünya onun sesini duyacak, davetine icabet edenler, koşarak geleceklerdi. Hatta değil sadece o günün insanları, Kıyamete kadar bu daveti gönlünde, ruhunda, aklında duyan insanlar koşup gelmiyorlar mı?
Hz. Cebrail haccın nasıl yapılacağını Hz. İbrahim’e bizzat göstermiş, birlikte haccetmişlerdi. Resûl-i Ekrem de (asm) bu özü muhafaza ederek bir kısım ilâvelerde bulunacaktı.
Bu yüce davete icabet farklı olacaktı elbet. İhrama girilecek, tavaf yapılacak, Arafat ve Müzdelife’de durulacak, Safa ve Merve’de sa’y edile-cekti.
Hayat bir yolculuk… Ruhlar âleminden başlayan bu yolculuk dünya misafirhanesine uğrayarak sonsuzluğa kadar uzanır gider. Hac ve umre de yolculuk içre yolculuktur.
Kısmet olunca bu yolculuğa çıkarken önce niyetlenir, şart ve gereklerine bir bir uyarak farklı dünyalara dalarsınız. Yaratılışa, öze dönüş yolculuğudur bu. O anda Hz. İbrahim (ra) rolünü üstlenir; siz de birer İbrahim ve İsmail olursunuz. Evinizi, barkınızı, malınızı, mülkünüzü, makamınızı, mevkiinizi, sevdiklerinizi, dostlarınızı terk edip geldiğiniz bu davette, gedasıyla sultanıyla herkesin eşit hâle geldiği bir diyarda sonsuzluk yolcusu olduğunuzu bir kere daha bütün gönlünüzle hissedersiniz.
Ne yaptığınız, ne yapacağınız ve neyi, ne maksatla yapacağınızın şuurunda olduğunuz için her şey anlamlı, hikmetli ve duygulandırıcı gelir size. Âdetâ bir başka insan olup çıkıverirsiniz. Ne büyük bir mutluluktur bu.
Dipnotlar
1- Bakara Sûresi, 128.
10.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|