Üzerinden 10 gün geçmesine rağmen 1 Mayıs’ta yaşanan olayların yankıları hâlâ devam ediyor. Sendikalar hükümet ve polisi suçluyor, hükümet sendikaları.
1 Mayıs, 1886’dan beri dünyanın değişik ülkelerinde, 1900’lü yıllarında başlarında ise Türkiye’de “işçi bayramı” olarak kutlanmaya başlandı. 1935 yılından sonra da “bahar bayramı” olarak kutlandı. İkinci dünya savaşından sonra kutlamalara ara verilmişse de Demokrat Parti’nin iktidarı ile birlikte yineden kutlanmaya başladı. 12 Eylül ihtilâli ile birlikte tekrar askıya alınırken, 1990’lı yıllarda tekrar kutlanmaya başladı.
1977 yılında Taksim kutlamalarında 34 kişinin ölmesinden sonra zamanın CHP hükümeti bu meydanı gösterilere yasaklandı.
1 Mayıs’ın eski sendikacı AKP milletvekili Agâh Kafkas’ın verdiği kanun teklifiyle resmî bayram ve tatil olarak kutlanması amaçlanıyordu. Hükümetin, sendikaların Taksim’de kutlama ısrarını kırabilmek için bu teklifi kanunlaştırmak istediği söylenmişti. Ancak Bakanlar Kurulu, 1 Mayıs’a birkaç gün kala günü resmî tatil yerine “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanması kararı aldı.
Tartışmada buradan başladı. Adı geçen sendikalar son güne kadar “Taksim’de olacaklarını” söylediler. Hükümet ise, kesinlikle izin verilmeyeceğini söylerken geniş tedbirler aldı. Neticede, 1 Mayıs günü, geniş güvenlik tedbirleri alındı, yer yer kavgalar, sürtüşme-ler oldu ama sendikalar son anda Taksim’de kutlama yapmaktan vazgeçtiğini açıkladı. Şimdi, DİSK, KESK ve TÜRK-İŞ olaylı 1 Mayıs’ı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Uluslar arası Çalışma Örgütü’nün gündemine taşıma hazırlığında. Ve bu olaylardan sonra literatürümüze bir deyim girdi: Orantısız güç… İsrail’in Filistinlilere karşı yaptığı saldırılarda ‘orantısız güç’ kullandığı yorumları yapılırdı. Şimdi ise 1 Mayıs olaylarında bu tabiri duyduk.
Hafta başında yapılan partilerin grup toplantılarında da bu konu konuşuldu. Bahçeli ve Baykal, Erdoğan’ı eleştirirken, Erdoğan sendikaları eleştirdi. “Taş ve sopalarla çatışmaya gelenlerin çoğu işçi değildi. Camı, çerçeveyi indiren araçları taşlayan kaldırımları sökenler nasıl işçi olabilir” diyerek illegal örgütlerden bahsetti.
Bu tartışma daha çok su götüreceğe benziyor. Acaba bu olayın gündemde tutulması başka olayların üstünü örtmek için mi?
Hükümet ile sendikalar arasındaki bu restleşmenin sıkıntısını vatandaş yaşadı. İnşallah gelecek yıl böyle sorunlar yaşamayız.
* * *
Geçtiğimiz gün arkadaşımız Kemal Benek’le birlikte Memur-Sen Genel Başkanlığına yeni seçilen Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’ya “tebrik ziyaret”ine gittiğimizde konu 1 Mayıs’ta yaşananlar oldu. Gündoğdu, günün mânâsının kaçırıldığını söylüyor. Bugünde güvenlik tedbirleri değil, işçilerin, memurların durumu, işsizlik, yoksulluk, ekonomideki gelişmeler tartışılması gerektiği üzerinde durdu. Kutlamaların amacından saptırıldığını söyledi. 1 Mayıs’ta demokratik, özgürlük ve insan hakkı taleplerinin, sivil anayasa taleplerinin gür sesle dile getirildiği yerler ve zeminler haline geti-rilmesi gerektiğini dile getiriyor. Taksim’de ısrar eden sendikaların öncelikle 28 Şubat sürecinin hesabını vermelerini, ondan sonra demokrasiden, insan haklarından bahsetmelerini istiyor.
Yaklaşık 300 bin üyesi olan bir konfederasyonun genel başkanının konuşmalarından “sağduyunun sesi” olacaklarını intibaını aldık. Kendisini ve yeni yönetim kurulunu bu vesile ile tebrik ediyor, hayırlı hizmetlerinde başarılar diliyorum.
10.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|