Hakan Şükür’ün Galatasaray - Fenerbahçe maçından önce gerginlik ve çirkinlik olmasın diye “Bu hafta Kutlu Doğum Haftası. Bu haftanın mânâsına uygun kardeşçe ve dostça bir karşılaşma olsun” temennileri birden ortalığı karıştırdı. Daha doğrusu bu sözlerle ortalığı karıştırdılar. Ellerine malzeme geçmişti ya. Dindar, namazlı niyazlı bir futbolcu konuşunca; ulusalcılar, çağdaş yaşamcılar, laik geçinenler, Atatürkçü görünenler ve Atatürkçülükten geçinip nimetlenenler fırsatı kaçırmadılar. Futbola “din-iman” karıştırılmıştı. Laik Türkiye’de böyle şeyler olmaz, olamazdı(!). Hakan Şükür ne demeye getiriyordu? Bir sürü itham, karalama, hücum ve laik linç…
Her zamanki basit Atatürkçülük istismarı deyip geçiştiriverdik. Kabak tadı vermeden öte artık tiksindirici bir taktik olagelmişti bu tür saldırılar ve hesap sormalar. Yazı yazacaktım bu konuda vazgeçmiştim. Bu arada sözde yönetici olan bir grup Galatarasaylı her ne münasebetle olmuşsa Anıtkabir’i ziyaret etmişler. Detayını konuyu ciddiye almadığım için bilmiyorum. Bazı medya organları bu ziyareti, Hakan Şükür’ün günahına (!) karşılık tevbe ve istiğfar ziyareti, Atatürk’ün manevî huzurunda ondan özür dileme olarak değerlendirdiler. Değerlendirme bana göre çok değersiz olduğu için yine yazı yazmadım. Hem bu saatten sonra yazarsam gecikmeli yayınlanan bazı yazılarımın başına gelen kontrpiyede kalmak, kopyacılık durumuna girmek gibi riskler de vardı. Yine yazmamakta inat ettim. Bu arada gönüllerin şampiyonu Sivasspor’un, Galasaray maçına hazırlık antrenmanları yaparken sahada 10. yıl marşı çalındığını da bazı TV’lerden öğrendim. Sanki ilerici- gerici, cumhuriyetçi-şeriatçı, Peygamberci-Atatürkçü karşılaşması yapılacak havası verildi. Yani Yiğidolar ve Sivasspor camiası da bu anlamsız zıtlaşmanın içine çekilmeye çalışıldı. Manzara hakikaten mide bulandırıcıydı. Maç sanki Kutlu Doğum Haftası’nda okunan naat, kaside ve ilâhiler ile 10. yıl marşı arasında yapılacaktı. Öyle ya Sivas, cumhuriyetin kurulduğu ve kongrenin yapıldığı yerdi. Bir anlamı vardı. Madımak faciası da cabası. Kaşınacak yaralar mevcuttu. Dediğim gibi bu konuyu ele almak bana abesle iştigal gibi geldi. Bırakalım bir takım densizlikler yapanlar kendi kendilerine çalıp oynasınlar diye düşündüm.
Gelgelelim asıl tüyü Hakan Şükür dikti. Bu sevilen, sayılan, takdir edilen millî futbolcumuz, Galatasaray ve Türk futbol tarihinin gol kralı, mazbut bir aile yaşantısı olan ve sansasyonel hayattan uzak duran bu muhterem kardeşimiz bir demeç verdi. “Yanlış anlaşıldım. Ben Atatürkçü, laik bir yaşam modeli seçmiş biriyim. İnançlıyım, ama... vs.vs.” türünden günah çıkarma, özür dileme anlamlarına çekilecek beyanatta bulundu. Hakan Şükür, Galasaray camiasının ve takım arkadaşlarının morali bozulmasın diye bu açıklamayı yapmayı Sivasspor maçından sonraya bıraktığını da ifade etti. Üstelik bir büyük gazete “Geciken/ gecikmiş bir açıklama!” diye sür manşetten verdi. Bu mantığa göre Hakan Şükür Atatürkten ve laik kesimlerden özür dilemekte geç bile kalmıştı. Ama olsundu. Sonunda özür dilemiş, tevbe (!) etmiş ve hidayete ermişti. O da yola gelmişti sonunda...
İşte benim bu saatten sonra yazı yazmama sebep bu yaklaşım biçimiydi. İllâ ki birileri özür anlamında demeç verene veya Anıtkabir’e gidip tevbe edene kadar zorlanırdı. Mahalle baskısı gibi bir şey yani. İşin aslına gelince Türkiye’de kimse inancını ifade ettiği için Atatürk’ten veya Atatürkçülerden özür dilemek zorunda değil. Kimse fikir ve kanaatlerinden dolayı—velev ki pişmanlık gösterip—dönecek olursa Anıtkabir’e günah çıkarırcasına gitmek gibi bir yaptırımla mükellef olamaz. Kaldı ki bu tip demeçler, alttan almalar şimdiye kadar kimseyi aklamamıştır. Kimseyi takiyye yaptığı isnadından beraat ettirememiştir. Kimseyi itimat edilir konuma getirememiştir o malûm çevrelerin gözünde. Öyleyse ne gerek var bu tür davranışlara? Bu tür geri adımlar, özürler ve “yanlış anlaşıldım”lar şimdiye dek kimseye bir fayda getirmedi. Dahası bu geri adımlardan sonra karşı taraf “Asıl biz sizi yanlış anlamışız, verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü özür dileriz“ mi demişler? Hayır. O hâlde nedir bu abesle iştigal yahu? Muhatap olmaya değer mi?
Yine de Hakan Şükür şükretsin(!) Bunlara kalırsa gerici beyanat yüzünden futbol sahalarından müebbed uzaklaştırma ve Galatasaray Spor Kulübünü kapatma dâvâsı açılmalıydı. 17 değil 47 kez şampiyon olsa da kapatabilirler âlimallah.
10.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|