Sizleri bilemem ama… İşinin ehli biri tarafından çalınan saz beni tepeden tırnağa sarar… Hele bir de uyumlu sözlerle takviye edilmişse… Kendimden geçerim…
Sazı ve sözü birleştirerek dinleyenlerini her zaman mest edebilen ender insanlardan biri olan Muzaffer Özdemir’i tanımak ise bu açıdan çok daha derin anlamlar taşıyor benim için…
Şu an elimin altında mütevazı bir albüm / katalog var… Bir başka ortak dostumuz Mustafa Doğan tarafından hazırlanan “Muzaffer Özdemir / San'atta 35 yıl” isimli bu çalışmaya kısaca bakmak bile, Muzaffer Özdemir isimli san'atçının nasıl sadece bir saz san'atçısı olmadığını da açıkça ortaya koyuyor…
Kendisini; “21 yaşındaydım / şaha kalkmış bir atın boynuna tırmanırken / 22 yaşındaydım / sabahladım uykusuz martıların koynunda / 23 yaşındaydım / göğsüme sapan sokakta bir trafik kazası / 24 yaşındaydım / hiçbir denizde yüzmedim kendi terimden başka / 25 yaşındaydım / sabah koydum adını / mişki şımmı-şimki mış mı deyip geçtim üzerinden / 26 yaşındaydım / aşk beni bu dünyadan beraat eyledi” mısralarıyla anlatan 1961 doğumlu Muzaffer Özdemir, “küçük yaşlarda yazmaya başladı ve ilk şiirini onüç yaşında yayımladı. Birçok dergi ve gazetede çeşitli inceleme yazıları ve şiirleri” yayımlandı. “1987 yılında ‘2O. Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi’ne, 1989 yılında Behçet Necatigil’in ‘Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü’ne, 1999 yılında ‘Cumhuriyetten Günümüze Türk Şiiri Antolojisi’ne, 2001 yılında ‘Yüzyılın Türk Şiiri Antolojisi’ne, yine 2001 yılında ‘Emek Şiirleri Antolojisi’ne alındı.
Bugüne kadar onüç kitabı yayınlanan san'atçının film müziği, belgesel müziği çalışmalarının yanı sıra kendi bestelerini içeren beş de kaseti piyasaya sunuldu.
Sezen Aksu, Uğur Yücel, Yalçın Menteş ve daha birçok ünlü isimle çalışan san'atçının bazı şiirleri Edip Akbayram, Hasret Gültekin ve Onur Akın tarafından seslendirildi.
1994’de İstanbul İkitelli’de yerel bir dernek ve Küçükçekmece Kaymakamlığı’nın çabalarıyla kurulan beşbin kitaplı bir halk kütüphanesine adı verildi.
Türkiye’de ilk şelpe (elle çalınan bağlama) kaset ve CD’sini yayımladı.
Altı enstrüman icat eden Özdemir, bunların içinde Ta’yı çok önemsiyor. Ta; Cura’nın, Çöğür’ün, Tambura’nın ve Divan Sazı’nın seslerini aynı anda duyuruyor.
Yurt içinde ve 20 kadar Avrupa ülkesinde konserler veren san'atçı, yaklaşık elli ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen uluslar arası Folklor festivallerinin Türk jüri üyeliğini yapmaktadır. 1998’de BBC’de, 1998-99’da İstanbul’da Uluslar Arası Mistik Müzik Festivali’nde verdiği konserlerde çok beğeni topladı.”
“Bir saz sihirbazı” olduğu da söylenen Muzaffer Özdemir dostum ise en duru biçimde san'atını tanımlarken; “ruhumun temize çekilmiş hâli” deyivermiş… Elhakk!
Muzaffer Özdemir’i seven birçok dostunun katkılarıyla ve bugüne kadar hakkında yazılan yazılardan, medyada yer alan haberlerden seçmelerin bulunduğu “35. yıl” albümünün yayına hazırlığı 1111 Adam Yapım Tanıtım imzası taşıyor… Mustafa H. Akgül tarafından çekilen fotoğraflarla görsel zenginliğe de kavuşan albümde yer alan 23 Ağustos 2000 tarihli Cumhuriyet Gazetesi haberinden, Muzaffer Özdemir’in sadece saz çalıp söyleyen değil, nasıl üretken ve araştırıcı bir kişiliğe sahip olduğunu da öğreniyoruz: “Bağlamayı bilinen şeklinin dışında çalarak ‘ayağa kaldıran’ ve bugüne kadar 6 enstrümana hayat veren Muzaffer Özdemir’ in ‘arayış’ları bitmek bilmiyor.
Bağlamanın 4 çeşidinin aynı anda çalınabileceği ‘ta’ adlı müzik aletinden sonra şimdi de trikotaj makinesinin dizaynını bozmadan yeni bir enstrüman oluştur- maya çalışıyor. Özdemir ‘İp örer gibi ses öreceğim…’ diyor.
San'atçı Muzaffer Özdemir, üretimin kutsallığına inanıyor. ‘Tükettiklerime karşılık dünyaya yeni bir şeyler sunuyorum.’ diyen san'atçı adeta yerinde durmuyor. Bu yılın başında kamuoyuna tanıttığı ‘ta’yı, ‘bağlamanın gelişme süreci içinde son nokta’ olarak gören Özdemir, bağlamanın ‘ta’ ile artık egzersizlerini tamamladığını ve ‘yeni yeni çalınmaya başladığı’ ifade ediyor: ‘Şimdi ikimiz de daha mutluyuz, ikimizde özgürlüğümüze bilinmeyen yeni alanlar kattık.’
Sahnede aynı anda 17 enstrüman çalabilen san'atçının son tutkusu ise trikotaj makinesiyle ‘sesi örmek.’
Yeni enstrümanında çok yol aldığını belirten Özdemir, son çalışmasını ne zaman bitireceğini ve halkla buluşturacağını sır gibi saklıyor.”
Bugüne kadar; “Çelik Renkli Şiirler (1982), Yazıldığına Pişman Olmayan Şiirler (1985), Bu Dünyadan Gökçe Geçti (1986), Mor Gecemin Terlediği Yıldızlar (1987), Yorguncunun Anıları (1988), Muzovizyon (1990), Ömrümde Bu Gün (1992), Gökyüzü Bahaneydi (1992), İyi Akşamlar Perşembe (1992), Mizahımı Elleme Gıdıklanıyorum (1995), Öyküleriyle Türkülerimiz (1996), Bebek Evde Kız Bahçede Sallanır (1996), Bağlama’dan Ta’ya Şelpe (1999), Sazım Sözüm Sobe (Türkülü Kabare, 2000)” isimli eserlere imza atan Muzaffer Özdemir için yazanlardan; Cavid Mürtezaoğlu, Musa Eroğlu, Hıncal Uluç, Âşık Mahzuni Şerif, Uğur Yücel, Cem Karaca, Savaş Ay, Cahit Berkay, Ali Ekber Çiçek, Taner Öngür, Cezmi Ersöz, Kubat, Erdoğan Sevgin, Prof. Itsukı Nakabayashı, Ali Rıza Binboğa, Küçük İskender, Ahmed Rouissi, Ekrem Ataer, Ali Mahzuni Şerif, Ruşen Hakkı, Dursun Özden, Burcu Ocaklıoğlu, B. Memed Güler, Derviş Şentekin, Celal Erbaş, Nebil Özgentürk, Efkan Kula, Ali Asker Barut’un görüşleri albümde yer alıyor…
Bu alıntıların hepsini okuyunca Muzaffer Özdemir’i birazcık tanımak mümkün ama asla sahnede sazını çalarkenki tanımanın yerine geçmez… Bu gerçeği sakın unutmayın!
Hani “anlatılmaz, yaşanır” diye bir tanım var ya… İşte tam da bizim gönül dostu Muzaffer için söylenmiş bu söz…
“Kopuz” ile başlayan “bağlama” tarihimize, kendi icadı olan “ta” ile inanılmaz bir yenilik, derinlik ve de zenginlik kazandıran Muzaffer Özdemir kardeşime, sazıyla birlikte nice sağlıklı, san'at dolu yıllar diliyorum.
San'atta 35’inci yılını mütevazı biçimde dolduran Muzaffer Özdemir’in “Alkışlar İçinde” isimli şiiriyle sizleri başbaşa bırakıyorum: “Mürşitden öğrendim aklım eriyor / Nere gitsem pir önümden yürüyor / Dünyanın her yeri şuh görünüyor / Türkümü Şavşat’ın üstünde yaptım.
Dedemin omzundan Kopuzu kaptım / Ozanlara koştum okula koştum / Şahım Köroğlu’ndan aldım dersimi / Yarışımı Dorat’ın üstünde yaptım.
Buhar oldum çıktım bulut eline / Ellerim değmedi namert eline / Ne şerrine düştüm ne de kirine / Keyfimi Fırat’ın üstünde yaptım
Adımı kazıdım sahil semaya / Alkışlar içinde çıktım buraya / Azrail’in kolunda girdim halaya / Düğünümü Sırat’ın üstünde yaptım.
Döndüm, dönesiydim dertli dolabın / Gölgesine sığınmadım yalabın / Ateşinden geçe geçe çalabın / Arşımı takatın üstünde yaptım.”
18.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|