Allah’ın rızasının cârî olmadığı her amel şeytanı sevindirir. Yaptığımız her işle ya Allah’ı sevindirir şeytanı kahrederiz, ya da şeytanı sevindirir Allah’ın ya Gaffar veya Kahhar isminin tecellîsine sebep oluruz. Yaptığımız işlerde üçüncü bir ihtimal düşünemeyiz. Ortada olmak da mümkün değildir. Yani bir insan “Ben ne Allah’tan, ne de şeytandan yanayım” deme imkânına sahip değildir. Böyle bir tarafsızlık görüntüsü zaten şeytan hesabına geçecek bir durumun ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
İnsanlar Hâlık-ı Kâinat olan Rabb-i Rahîmin emirleri dairesinde yaşamak için bu dünyaya gönderilmişse de, ne yazık ki çoğu zaman şeytan devreye girmekte ve insanoğlunun bu ehemmiyetli görevini ihmâl etmesine sebep olmaktadır. Bu çerçevede bu dünya hayatında iman ve küfür olmak üzere sadece iki cephenin var olduğunu söylemekten başka bir tercih hakkımız bulunmamaktadır.
İman cephesini, Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve nehiylerinden kaçınmak hâletleri oluştururken; küfür cephesinde ise imana mugayir her hâl yer almaktadır. Şükürler olsun ki biz Müslümanlar iman cephesinde yer almaktayız. Ancak bu cephede oluşumuz, şeytanın fitne ve fesatlarından tamamen kurtulduğumuz mânâsına gelmemektedir. Zira o mel’unun en büyük saldırıları bize olmaktadır. Çünkü o zaten küfür cephesinde olanlar üzerindeki emellerine ulaşmıştır. Boş duracak değil ya, elbette iman cephesinden gedikler açmak ve iman nuruyla aydınlanmış kalplerde küfür tohumlarını ekmek için elinden geleni yapacaktır. İşte burada biz ehl-i imana büyük görevler düşmektedir.
İman cephesini şeytanların saldırılarından korumak görevi, bu dünya misafirhanesinde imtihanı kazanmamız için hiç ihmal etmememiz gereken bir vazifedir. Hayatımızın en büyük mücadelesi şeytan ve onun içimizdeki temsilcisi olan nefisle olmaktadır. Hayatımızın en büyük cihadı da budur. “Su uyur düşman uyumaz” kabilinden bu, ebedî hayatımızı mahvetmek için uğraşan ve dünyada da bizleri rezil ve rüsvay etmek için çabalayan düşmanımız olan nefis ve şeytanımız uyumamaktadır. Her hal-u kârda biz insanları, hususan iman edenleri sinsî tuzaklarına düşürmeye çalışmaktadırlar.
Açık bir şekilde şeytanın işleri olduğunu bildiğimiz amellerden kendimizi kurtarmamız çoğu zaman mümkün olurken, diğer taraftan zahirî olarak kendimizi haklı gördüğümüz hallerde nefsimiz ve şeytanların tuzaklarına düşmemiz kolay olabilmektedir ne yazık ki... İşte bu durumla şeytanlar bizim üzerimizden emellerine ulaşabilmektedirler. Bu durum bazı durumlarda “şeytanın sağdan yaklaşması” olarak değerlendirilmektedir. Bu noktada şeytanî tuzaklara düşmememiz için azamî bir şekilde dikkatli olmamız gerekmektedir.
Görünmesi ve fark edilmesi zor olan nefsânî ve şeytânî tuzaklar hayatımızın her anında, bilhassa insanlarla ve bilhassa dâvâ arkadaşlarımızla olan münasebetlerimizde her an karşımıza çıkabilmektedir. Bu tür durumlarda gafil avlanmamak için elimizde önemli kıstaslar bulunmaktadır. Kur’ânî devalarla hastalıklarımızı tedavi edebilirsek ve bunun için Allah’ın biz insanlara rehber-i ekmel olarak gönderdiği Peygamberimizin (asm) yolunu kendimize yol edinirsek bu görünmez şeytanî tuzaklardan kurtulmamız önemli ölçüde mümkün olacaktır.
Muhabbet, uhuvvet, ihlâs, samimiyet, tesanüt ve fedakârlık gibi kaideleri hayatımızda olabildiğince geçerli kılabilirsek şeytanların bir çok hilesini bertaraf edebilme imkânımız olacaktır. Aksi takdirde, düşmanlık, kin, menfaat, ayrılık, gurur, enaniyet gibi duygular hem dünya hayatımızı çekilmez hale getirecek, hem de ebedî hayatımızı karartacaklardır.
Hiçbir inananın kendini kardeşlerinden üstün tutma hakkı olamaz. Kimse sadece benim düşündüklerim ve yaptıklarım doğrudur, diğerlerininki baştanbaşa yanlıştır deme bencilliğini göstermekle kendini haklı çıkaramaz. İmanın gerçek nuruyla nurlanan insanlar, insanları eksiklikleriyle birlikte kabul etme erdemini hayatlarına geçirmekten geri kalmazlar. Bilhassa Müslüman kardeşini karalama üzerine hizmetlerini teksif edenler hezimetin en büyüğünü hayata geçirmektedirler. Ehl-i iman aşiretinin mensupları, aynı iman esaslarına bağlı olan dâvâ arkadaşlarını insanların gözünden düşürme üzerine mesailerini teksif ederlerse, bilsinler ki açık bir şekilde şeytanlara oyuncak olmuşlardır. “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” şeklindeki Peygamberî ikazı, kimse kendi hissiyâtları doğrultusunda yorumlamakla kendini sorumluluktan kurtaracağını sanmasın...
12.05.2008
E-Posta:
[email protected]
|